Malatya’da depremin ardından işçi, emekçi ve emekli kadınlar toplu faturalarla karşı karşıya. Kalamadıkları evlerin faturalarını ödemek kadınlara zul gelse de umutları dayanışma.

Direniş sürecinde işçi kadınlar sendikalar ve işçi örgütleri aracılığıyla karar alma süreçlerine dahil olmuş, yürüyüşlerin en önünde saf tutmuş, kitlelere moral ve cesaret vermişlerdir.

Yaşamları dört duvar arasına sıkıştırılmaya çalışılan kadınların dertlerine ve bu hayattan beklentilerine kulak verelim.

‘Zaten zor olan yaşamımıza bir de kriz eklendi. Eskisinden daha çok çalışıp daha az ihtiyacımızı karşılayabiliyoruz. Evlerde boşanmaya varan gerilimler yaşanıyor. İşte böyle gidiyoruz 8 Mart’a...’

‘Eğitime ayrılan bütçe nerede? Okulları hâlâ veliler temizliyor. Hâlâ bağış adı altında emekçilerin cebine göz dikiyorlar. Hâlâ çocuklar okula aç gidiyor.’

Pandemi döneminde müzisyenler büyük zorluklarla karşı karşıya. Hem atanamayan öğretmen, hem işsiz bir müzisyen olan Nehir anlatıyor: “Kayıplarımız acı verici. Örgütlü mücadele gücü zorunlu idi…”

İktidar, “iş ve aile yaşamını uyumlulaştırma” adı altında uyguladığı politikalarla, kamuda esnek çalışmayı kamu emekçisi kadınlar üzerinden tarif ediyor, hatta müjdeliyor. Oysa gerçek bu değil!

‘Başkasının dayattığı değil de kendi kararlarımı yaşadığım için pişman değilim. Ben kendi hayatımı yaşadım. Ailem kendi kurallarını ve törelerini dayattı, ben reddettim.’

Sadece boşanmak bile kadını toplumsal olarak birkaç sınıf aşağı iterken, nafakanın elinden alınmak istenmesinin amacı kadının evlilik içinde söz sahibi olmasını engellemek ve erkeği daha üstün kılmak.

‘Ve kazandığımız hakkımız elimizden alındı. Ama biz mücadeleyi bırakmadık ve 220 gün boyunca işyeri karşısında işimizi geri almak için onurlu bir direniş sergiledik.’

İkitelli’de ikamet eden Suriyeli göçmen kadınlara barışı ve savaşı konuştuk. Aslında biz barışı sorduk ama onların aklına gelen ilk şey savaştı. Çünkü savaş barıştan daha çok hayatlarına girmişti...

Ne yazık ki, Alevi kadınları cemevlerinde ve derneklerde sadece hizmet aşamasında yer alıyorlar. Yönetimlerde kadının varlığı yok, adı anılanlarsa sadece göstermelik bir konumda. Bunu değiştireceğiz!

Pandemi koşullarında Almanya 8 Mart hazırlıklarına başladı. Sendikalar, kadın grupları, farklı kadın dernekleri ve belediyeler gerçekleştirdikleri online buluşmalarla bir araya geliyor.

Zor günlerden geçerken Esenyalı Kadın Dayanışma Derneğinde yıllarca birlikte mücadele eden kadınlar olarak ‘Dayanışma sarar yaralarımızı’ dedik ve yine birbirimize sarıldık…

Yaşadığımız, yaşamı her gün bizim inşa ettiğimiz ve sürdürdüğümüz kentlerden payımıza düşen ne? Sandıktan sandığa verdiğimiz oylar dışında yaşadığımız kentlerde ne kadar söz sahibiyiz?

Pandemi öncesine oranla Tuzluçayır Kadınları Dayanışma Derneğine yardım talebiyle daha fazla başvuran kadınlar, eve ekmek alabilmek için ne mücadeleler verdiğini paylaştı bizlerle...

Sendikalaştıkları için işten çıkarılan TKIS işçileri, yine sendikalı olan Tarkett ve MKB Rondo işçilerinin direnişlerinin özgünlükleri farklı olabilir ancak patronların masaya oturmaması ve grev kırıc

Ocak ayı, yalnızca takvimde yeni bir başlangıç değil; sert esen rüzgara karşı daha eşit, adil ve özgür bir yaşam için mücadelenin yeniden filizlendiği bir dönemin başlangıcı.

‘Her ilde birkaç tane meslek hastalıkları hastanesi olmalı ve patronlar da hükümet de meslek hastalığı kapsamını zorlaştırmaktan vazgeçmeli.’

'Kadınlar açısından baskı ve zulüm giderek artarken öfke de birikiyor. Biriken öfke ancak biz yan yana gelirsek ve mücadele edersek dönüştürücü güce sahip.'

Editörden