DERGİMİZDEN

İnanalım içimizdeki çocuklara...

Evet o derin değersizlik ve çaresizlik duygusu ağır bir yok olma isteği getiriyor. Ama o küçük çocuklar aynı zamanda çok güçlü, bunu kendimden benzeri hikayeleri olan kız kardeşlerimden biliyorum.

YÜZLEŞME: Sessizliği boz!

Yüzleşme, sessizlik perdesiyle örtülen bir yaraya dokunanları anlatıyor. Gerçek bir hikayeden yola çıkan film, bir papazın istismar ettiği çocukların, yıllar sonra adalet arayışını konu ediniyor.

Abisini iş cinayetinde kaybeden Melek: ‘Bu ülkede adalet olmadığını anladım’

‘İnsan başına gelince daha iyi anlıyormuş, yargının ne kadar kötü olduğunu. Petkim koca bir firma olabilir, elleri her yere uzanıyor olabilir ama pes etmeyeceğim. Biz sustukça onlar güçleniyor.’

Yokluğu bin dert D vitamini

Kemik ağrılarından kalp damar hastalıklarına, depresyondan saç dökülmesine pek çok hastalığın D vitamini eksikliğinden kaynaklandığını söylesek? Ve sadece güneşlenerek eksikliği tamamlayamayacağınızı…

‘Dar zamanlar’da modernleşme; Ölmeye Yatmak

A.Ağaoğlu’nun Ölmeye Yatmak kitabındaki genç Cumhuriyetin modern kadını: ‘İffetli olmak’ sınırına mahkum edilen kadın için modernleşme, feodal ataerkiden Batılı ataerkiye geçişten başka bir şey değil.

Su içmek bile yasaksa, ne yapacağız?

Bu koşuşturmacada performans sistemi biz işçileri yarış atına çeviriyor. Mesele maaşa gelince kriz diyen işveren, çalıştırmaya geldiğinde üretim azalır diye bir bardak su içmemizi bile izin vermiyor.

Onlara düşmanlık mı, onlarla mücadeleyi yükseltmek mi?

Suriyeli mülteciler bizim sınıf kardeşlerimizdir. Onları hor görmek, aşağılamak, onlarla ayrışmak yerine dil, din, ırk gözetmeksizin tüm kardeşlerimizle mücadeleyi yükseltmemiz gerekmektedir.

İşçilerin işçi yazarı: Lisel Bruggmann

1927’de Sovyetler Birliğine giden ilk İsviçre işçileri delegasyonu üyesi oldu. Bugünkü İsviçre emeklilik sisteminin (AHV/AVS) kurulması için mücadele etti.

Ekmek ve Gül Ağustos 2019 sayısı

Ekmek ve Gül’ün yeni sayısında; geri gönderme kararının mülteci kadınlar için ne demek olduğunu, haklarımıza yönelik saldırıları ve bu memleketteki kadınların ortak dertlerini konuşuyoruz...

Her mültecinin içinde bir gül ağacı boylanır…

Bu yüzden bizim tarafımız net. Biz; ezilmenin ne demek olduğunu en iyi bilenler, buna karşı her şeyimizle mücadele eden kadınlar olarak diyoruz ki; mülteciler kardeşimizdir!

Bu saldırı furyasının arkasında ne var?

Esas hedefi kadınların özgür bir biçimde yaşama, var olma talebi ve mücadelesi olan bu zihniyet, yıllardır gerici söylemlerini sürdürse de son yıllarda ‘kısmi başarılar’ elde etmiş gibi görünüyor.

Çocuğum için bile nafaka talep etmedim ama şimdi altından kalkamıyorum

O yuva yıkıldıysa bunun çok büyük sebepleri vardır. Bu bedellerin hem erkek tarafından hem de kanunlarla kadına yaşatılması büyük haksızlık.

Nafakaya göz diken devletliler şu hesaba bir baksın!

Yıllarca kahrını çekip, eziyet görüp bir de o kocalara çocuk veriyoruz. Boyun eğip eziyet çekmeye devam mı edelim! O kadar eziyetin üstüne bir de çocuklarla ortada kalmışız, nafaka gözünüze mi battı?

Geri gönderme kararı mülteci kadınlar için ne anlama geliyor?

İstanbul’da yaşayan mültecilere ilişkin uygulanmaya başlanan ‘geri gönderme’ kararı mülteci kadınları nasıl etkiliyor, gittikleri yerlerde onları neler bekliyor, Türkiyeli kadınlar ne yapmalı?

Hayatımı vermişim, nafaka benim hakkım

Sincanlı kadınlar, nafakanın hakkını savunuyor. ‘Okumamışım, çalışmamışım ben ne yapacağım? Üç çocuk yaptım, hayatımı verdim, bu benim hakkım’ diyor kimi, kimi devletin sorumluluk almasını istiyor.

İsimleri erkeklerin gölgesinde kalan kadınlar...

Bu filmlerin ortak noktası ne mi? Tabii ki ‘tarihte yer alan kadınların, kadın olarak verdikleri kimlik mücadelesi ve başarılarının erkeklerin gölgesinde kalmaları...’

Tuvaletten dinlenme odası!

DEÜ Hastanesinde çalışan temizlik işçisi bir kadın ne kadar aşağılayıcı koşullarda çalışmak zorunda bırakıldıklarını çok çarpıcı bir örnekle anlatıyor...

Çalışması da ayrılması da ayrı dert: Ah bu taşeronluk!

Hastanede taşeron işçi olarak çalışan Sevda, çalıştığı süre boyunca kadro ve sendika mücadelesi verdi. İşsiz kaldı, tazminatı hak ettiğinin altında ödendi. O şimdi de tazminat hakkı için mücadelede…

Sağlık çalışanları ‘sağlık olsun’ diyemiyor, neden mi?

‘Biz sağlık çalışanları, kendi sağlığımızın da dikkate alınmasını istiyoruz. Hakaretler duymak istemiyoruz. Güvenli bir işyerinde saygıyla çalışmak istiyoruz.’

Adana HiltonSA’da grev var: Bu şartlarda neden olmasın?

16 odayı en ince ayrıntısına kadar tek başlarına temizlemek zorundalar. Hepsinde boyun ve bel fıtığı var. Hakaret, mobbing gırla. Ama aldıkları ücret asgari ücretin altında!