Asgari ücretliye IBAN gönderen devletten ne bekleyelim?
Çocukken fabrikada, atölyede ailesinin geçimini sağlamaya çalışmalarıyla başlayan geçim dertleri evlenip çoluk çocuğa karışmalarına rağmen bitmemiş İkitelli’den Duygu, Fatmanur ve Nilgün’ün.

Okula gitmeleri gereken yaşlarda iş hayatına katılmak zorunda kalan üç kadın işçi. Çocukken fabrikada, atölyede ailesinin geçimini sağlamaya çalışmalarıyla başlayan geçim dertleri evlenip çoluk çocuğa karışmalarına rağmen bitmemiş Duygu, Fatmanur ve Nilgün’ün.

İkitelli’nin farklı sokaklarında farklı atölyelerinde çalışan kadınlar zamlara dair düşüncelerini ve geçim koşullarını anlatıyor.

90’lardan beri aralıklarla da olsa çalışan Duygu geçirdiği trafik kazasından sonra vücudunda platinlerin olmasına rağmen 4 kişilik ailesini geçindirebilmek için çalışmak zorunda. “Eğer düzenli çalışabilirsem, babamdan aldığım 700 liralık emekli maaşıyla birlikte 3 bin 700 lira ile geçindirmeye çalışıyorum evimi. Günlük 150 liraya sigortasız çalışıyorum. Tekstil atölyelerinde sigortalı çalışmak pek mümkün değil. 1600 lira kira. Kalan parayla da faturalarımı ve mutfağımı karşılamaya çalışıyorum. Çarşı pazara sürekli zam geliyor. İşçi maaşına yılda bir, kuş kadar zam yapıyorlar. Kış aylarına giriyoruz daha doğal gazı açmadım” diyor. Duygu doğal gazı açmadığı koşullarda daha sıkı giyineceklerini söyleyerek devam ediyor: “Elektrikli soba yaksak o da uçmuş. Başka bir çözüm yok. Elinin tuttuğu her şeye günlük zam geliyor.”

“Peki ne yapılırsa değişir?” diye sorduğumuzda aldığımız yanıtsa şöyle: “Kemerleri sıka sıka et kalmadı. Kemikler birbirine geçti, kırıldı. Zengin zaten başını almış gitmiş. Çırpınsak da su yüzüne çıkmamız zor. Devlet artık dar gelirliye kulak vermeli. Asgari ücretin düzgün bir seviyeye getirilmesi gerekiyor. Yapar mı dersen hiç umudum yok. Biz değiştirmeliyiz. Asgari ücret belirleneceği aylarda bütün ülkede iş yerlerinde yarım saat iş bıraksak. O zaman hükümet de patronlarda bizi fark eder. Ama bizim birbirimize güvenmemiz ve cesur olmamız gerek. Günler öncesinden anlaşacağız ‘Bugün o düğmeyi açmayacağız’ diye. Ama sabah geliyor iş arkadaşımız hiç konuşulmamış gibi o düğmeye basıyor ve çalışıyor. Sen düğmeye basıp çalışmadığın için patron seni yazıhaneye çağırıyor. ‘Sen milleti kışkırtıyorsun’ diyerek kapının yolunu gösteriyor. Bu korkudan kimse yan yana gelemiyor. Bugün ben işten çıksam bu bana en az bir aya mal olacak. Borçlar var. İşten atılma korkusu var.”

KIŞ FATURALARINI YAZA BIRAKTIĞIMIZ OLUYOR

9 yaşından beri çalışan Fatmanur ise 38 yaşında olmasına rağmen sadece 3800 gün primi olduğunu söylüyor. 29 senedir çalışan Fatmanur yıllarca sigortasız çalışmak zorunda kaldığını bizimle şu cümlelerle paylaşıyor: “Eskiden tekstilde sigorta yapmıyorlardı. 11 senem boşuna gitti. Sonra evlendim 17 senedir de eşimle mücadele ediyoruz yaşamak için.” Bu kış kendileri için zor geçeceğini ifade eden Fatmanur devam ediyor: “Her şey çok pahalı sürekli zam geliyor. Geçenlerde çocuğumu hastaneye götürdüm, 3 bin liraya mal oldu. Önce devlet hastanesine gittik iyileşmeyince özele götürmek zorunda kaldım. İki kişi çalışıp bu kadar zorlanıyoruz. Tek maaşla çalışanlar nasıl yaşasın. Bir de hep sağlıklı mı kalacağız. Ya birimiz hastalanır çalışamaz hale gelirse? Kış faturalarını yaza bıraktığımız oluyor. Mümkün olduğunca doğal gazı açmıyoruz. En iyi çözüm kısabildiğimiz kadar kısmak. Evde çok az vakit geçiriyoruz 160 lira elektrik faturası geliyor. Asgari ücret en az 5000 lira olsun iki kişi çalıştığımızda en azından gıdamızı alabilelim kiramızı faturalarımızı ödeyebilelim. Biz hayatı biraz rastgele yaşıyoruz. Hemen hemen 4 haftadır pazarları da dahil olmak üzere gece 11’e kadar çalışıyoruz. Ben 20 aylık kızımı göremiyorum. Her akşam ağlayarak çalışıyorum. Bakıcının evinde kalıyor. 20 aylık bebek her şeyin farkında. ‘Anne git’ diyor”. Gözleri dolan Fatmanur dakikalarca sessiz kalıyor. Kendini iyi hissedince yeniden başlıyor sohbetimiz. “Nasıl düzelecek?” sorusuna o da “Baştakiler ya asgari ücreti yükseltecekler ya da gelen zamları düşürecekler. Böyle gitmez. Gücümüz kalmadı. Patlayacak bomba gibiyiz. Devletten bir umudum yok aslında. 2825 lira asgari ücretliye pandemide IBAN atıp 10 lira talep ediyorsa biz ne bekleyelim bu devletten. Herkes birlikte hareket ederek bir çözüm aramak zorundayız.”

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

PATRONLARA BOL KEPÇE VERİYORLAR, ONLARA VERDİKLERİNİ BİZDEN ÇIKARIYORLAR

Çocukluğundan beri çalışan Nilgün de sadece çocuklarını doğurduğu süreçlerde altışar ay çalışmadığını dile getirirken, “Yıllarca tekstil atölyelerinde sigortasız çalışmak zorunda kaldım. Çocukluk yıllarımda ‘Çocuksun’ diyerek sigortamı yapmadılar. Evlenip çocuk doğurduğumda da eve yakın atölyelerde çalışmayı tercih ettim çocuklarıma bakabilmek için, yine sigorta yoktu. 13 yıl boyunca tarım sigortası yaptırdım. 6-7 sene daha sigortalı çalışmam gerekiyormuş. Bu meslek nankör bir meslek yarın ne oluruz bilemem.

Son 6 aydır her şey çok daha kötü. 200 liraya 4 parça şey alamıyoruz. Önceki yıllarda bu aylarda doğal gazı yakmıştım, şimdi yakmadım. Çocuklara ‘Battaniyeye sarılıp oturun’ diyorum” diyor. Çözüme dair ise şunları dile getiriyor: “Cumhurbaşkanı kooperatif marketler açıp fiyatları düşürecekmiş. Ülkemizde üretim yok. Her şeyi dışarıdan alıyoruz. Dolar yükseliyor Türk parası değer kaybediyor. O kooperatiflerdeki ürünler nasıl ucuz olacak. Eskiden çocuklarımıza doğal kaliteli şeyler yedirmeye çalışırken şimdi fiyatına bakıyoruz. Bir şey yapmaları gerekiyor. Patronlara bol kepçeden veriyorlar. Onlara verdiklerini bizden çıkarıyorlar. Bunu değişmesi gerekiyor…”

‘DEPREME DAYANIKLI BİR EVDE OTURMAYA PARAMIZ YETMİYOR’
Konu depreme ve evlerin dayanıklılığına geliyor. Yaşadığı binanın eskiliğinden bahseden Duygu, yarın başına yıkılıp yıkılmayacağını bilmediğini dile belirtiyor. “Bina çok eski, 2019’da yaşanan deprem sonrası bina güçlendirildi. Yeni depremlere ne kadar dayanır bilinmez. Gelirim İkitelli’deki depreme dayanıklı konutlarında oturmaya yetseydi kesinlikle bu evi tutmazdım. Çünkü can korkumuz var. Aynı fiyatlara ev bulmak zor. İkitelli iş merkezlerine yakın olduğu için çeşitli ülkelerden gelen insanlar da buralarda ikamet ettiğinden dolayı ev sahipleri kiraları artırdı. Metronun da mahallemize gelmesi hem kiraları yükseltti hem de kiralık yer bulmak zor hale geldi. Binanın yanından ağır bir araç geçtiğinde bile sallanıyoruz. Hiç yaşanmaz denen evlerde yaşamak zorunda bırakılıyoruz. 2 bin 500 liradan aşağıya güvenle oturacağımız bir ev yok” diye konuşuyor.

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Şiddete, eşitsizliğe ve yoksulluğa karşı çaresiz d...

Burası senin kürsün: Yaz, çiz, paylaş, anlat… Birlikte yükselsin; “Şiddete, eşitsizliğe ve yoksulluğ...

‘Eşitsizlik, yoksulluk ve şiddete karşı mücadele ö...

13 Kasım Cumartesi günü TMMBO, DİSK, KESK ve EBTO’nun ortak düzenlediği söyleşiyle kadınlar mücadele...

Kısırın da tadı kaçtı!

Nerede o eski kısır günleri? Şimdi hadi toplaşalım bir kısır yapalım desek, yediğimiz lokma boğazımı...