Ekmek ve Gül Dergisi Eylül 2017 sayısı
Her ayın ilk cumartesi günü Evrensel gazetesi ile birlikte yayınlanan Ekmek ve Gül dergisinin yeni sayısı çıktı. Kadınların anlatımları, yaşamları, mücadeleleri ve dahası bu dergide sizinle buluşuyor.
Elimizin değdiği, gözümüzün gördüğü her kadının karanlığın dayattığı çaresizlik hikayesinin içinden çıkıp yaşama tutunmak için ne kadar büyük bir gayret gösterdiğini görüyoruz...
Unutma ve göz yumma ki sana, bana, bize göz kulak olanımız olsun... Varlığımızdan güç ve umut devşiren çocukların bir geleceği olsun...
Bir hakimin, kadını ve arabayı bir satış sözleşmesinin çerçevesinde tanımlaması ile bir kadının kızını ‘alacak adama’ sapasağlam ‘teslim etme’ kaygısı, iki farklı sınıf; aynı egemen kültür...
Yasaların oluşturduğu düzen her zaman toplumsal ihtiyaçla şekillenmez. Kimi zaman bu ihtiyaç, toplumun ya da bir kesiminin refahını değil; muktedirin çıkarını temel alır.
‘Kadınların hakları korunacak’ denilerek sunulan müftülere resmi nikah kıyma yetkisini verilmesi düzenlemesi her kadının az ya da çok gündemine girdi. ‘Kadınlar neler dedi?’ onlara kulak verelim.
Samiye’nin hayatı 70’li yılların çatışmalı ortamından ve 12 Eylül’ün baskıcı döneminden bugüne zorluklarla geçen bir hayat... Bir de zorlukları birlikte göğüsleyen kadın dayanışması var.
Tam bir yüzyıl önce Osmanlı’da nikah ve aile ile ilgili ilk hukuki düzenlemeler hayata geçirilirken, Ekim devrimiyle kurulan Sovyetler Birliği ise dinlerden bağımsız bir nikahı yasalaştırıyordu.
Aslında o da istiyormuş hakkını aramayı, fakat beni kıskanıyormuş. Ben ona göre girişken olduğum için ‘Benim önüme geçersen zoruma gider. Sonuçta ben erkeğim kaldıramam bunları...’ dedi.
Kadınlar yoksulluk, şiddet, çaresizlik ve yalnızlık sarmalında boğuşuyor. Tablonun sadece Esenyalı’dan gördüğümüz kadarı bile bize kadınların ortak sorunları ve taleplerinin aciliyetini gösteriyor.
Yasa yapmak yetmez, ‘çok yasa çıkarmış olmakla’ övünmek yetmez! Biz kadınlar göstermelik yasaların kadınları korumadığını, yasalarda yer alan hakları fiili olarak kullanamadığımızı yaşayarak görüyoruz
Yeni eğitim öğretim yılı başlamasına çok az bir zaman kala hafızalarımızda henüz taze olan bazı olaylarla birlikte çocukların nasıl tehditlerle karşı karşıya kaldığını, neler yaşadığını hatırlayalım.
Çocuklarımız yeteneklerini, kendilerini, dünyayı keşfetme bilimsel bilgileri edinme, değişme, değiştirme hakkından yani eğitim hakkından vaz mı geçsin, bu hayallerimizi unutalım mı yani?
Soru soran, gerçeği araştıran, kafasındaki çelişkilere cevap arayan, zorla öğrettiklerini reddedebilen bir gençlik onların kabusu; kurdukları düzen için bir tehdit...
Çocuklarının eğitimine devam etmesi için uğraşan iki Suriyeli annenin hikayesi bu. Çocuklarını okutmak istiyorlar ancak ne kendi karşılarındaki ne çocuklarının karşısındaki engeller bir türlü bitiyor.
Esnek çalışma sanki bütün kadınların tercihiymiş gibi yansıtılıyor. Oysa güvencesiz ve düşük ücretli işlerin “kadın işi” olarak tescil edilmesi, ayrımcılığı çok boyutlu olarak derinleştiriyor.
Günlük olarak tekstilde paketleme işlerine gidiyorum. Gece vardiyalarına gidiyorum. Çünkü iki çocuğum var ve gündüzleri onlara bakacak kimsem yok.
Bütün eşitlik iddialarına rağmen Çinli yetkililer son zamanlarda ülke kadınlarına sürekli “evinize dönün” mesajı veriyor.
Avustralya’da okul öncesi ve erken çocukluk eğitimi alanında çalışan eğitimciler ve işçiler son 20 yılın en büyük grevini yaptılar.
Güney Afrika’da büyük kapitalist işletmeler haline gelen çiftliklerde çalışan 200’ü aşkın kadın işçi, Cape Town’daki Keizergracht caddesinden Çalışma Bakanlığına bir yürüyüş gerçekleştirdi.
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.