Hiç düşündünüz mü, yasalar neden vardır? Yasa neden oluşturulur, değiştirilir, geliştirilir ya da ortadan kaldırılır? Esasen hukuk felsefesinin buna farklı yanıtları ve teorileri olsa da hepsinin basit bir ortak noktası var: İhtiyaç. Bu konudaki teorilerin her biri farklı anlatılara dayanıyor fakat özetle, birlikte yaşamanın getirdiği toplumsal ihtiyaç olarak açıklanıyor. Koşullar değiştikçe ihtiyaçların da değişmesi yeni yasalar doğuruyor, değiştiriyor ya da yok ediyor.
Yasaların oluşturduğu düzenin her zaman toplumsal ihtiyaçla şekillendiğini söylemek mümkün değil elbette. Kimi zaman bu ihtiyaç, toplumun ya da bir kesiminin refahını değil; muktedirin çıkarını temel alabiliyor. Yani toplumsal ihtiyaç, devletin ihtiyacına kurban edilebiliyor. Özetle; yasaları ihtiyaçlar ortaya çıkarıyor, ihtiyaç ise bazen toplumun bazen devletin oluyor. Bu kural dünyanın her yerinde aynı. Bize denk düşeni genelde ikinci seçenek olduğundan, bizi ilgilendiren kısmı bizim memleketteki hali. Öyleyse yüzümüzü kendi yasa yapıcılarımıza dönelim…
İKİ YASA, YILLARDIR SÜREN TARTIŞMA...
Meclisin tatile girmesine yakın yeni iki yasa tasarısı çıkarıldı karşımıza: “Nüfus Hizmetleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” ve “Mağdur Hakları Yasa Tasarısı”İlki; adından da anlaşılacağı üzere birkaç kanunun pek çok maddesinde değişiklik yapılmasına yönelik hazırlanmış bir tasarı. Yani alışık olduğumuz söz öbeği ile bir “torba yasa”. Bu torbanın içindeki 2 madde değişikliği önerisi diğerlerinden fazla konuşuldu. İlki müftülere resmi nikah kıyma yetkisi vermeyi hedefleyen madde, diğeri ise çocuk doğumlarının sözlü bildirim usulüne bağlanmasını düzenleyen madde.
Bu iki husus üzerine konunun farklı boyutlarıyla ele alındığı çok fazla değerlendirme yazısı yazıldı. Hatta tasarının geri çekilmesi için ülkenin pek çok yerinde basın açıklamaları ve eylemler yapıldı. Bu sebeple uzun uzadıya bu tasarıyı değerlendirmekten kaçınıyorum.
Önümüze gelen diğer tasarı ise yine adından anlaşıldığı gibi suç nedeniyle fiziksel, zihinsel, ruhsal veya ekonomik olarak doğrudan zarar gören kişilere yönelik bir hazırlıktı. Esasen bu tasarı bugünün ürünü değil, uzun zamanın tartışma konusuydu. Ancak yıllardır tartışılagelmesine karşın yine de eleştiriler aldı. Bilhassa kadın örgütleri bu tasarı üzerine epeyce söz söyledi. Dolayısıyla mevcut eleştirilerin altına imza atarak bunu da değerlendirmekten kaçınıyorum.
Fakat tam da burada, bu yazının başlangıcına dönmek istiyorum. Bu yasa tasarılarını hazırlatan toplumun hangi ihtiyacıydı? Örneğin; toplumumuzda müftünün resmi nikah kıymamasından doğan bir mağduriyet var mıydı? Bu “ihtiyaç” dolayısıyla halk sokaklara mı döküldü? İnsanlar Anayasa Mahkemesi’ne mi başvurdu? Ne oldu da devlet, toplumun bu ihtiyacını tespit etti? Peki ya yıllar sonra gelen “mağdur hakları yasa tasarısı” ihtiyacımızı karşılayacak şekilde mi hazırlandı? Her iki tasarının da tamamen çöpe atılması gerektiğini savunuyor değilim; ve fakat yasalarda neye ihtiyacımız olduğu ve bu ihtiyaçlarımızın karşılanıp karşılanmadığını tartışmadan edemeyeceğim.
NEYE İHTİYACIMIZ YOK? NEYE İHTİYACIMIZ VAR?
Biraz hafızamızı yoklayıp kendi tarihimizden adım adım geriye gidelim ve zaman içinde gündemlerimize düşenlerle tartışmayı genişletelim. Kürtajın yasaklanmasına ilişkin tasarıyla başlayalım önce. 2012 senesinde dönemin başbakanı Erdoğan’ın “Her kürtaj bir Uludere’dir” sözlerinin ardından düğmeye basılmış ve bütün yazımızı eylemlerle geçirmemize vesile olan “kürtaj yasası” çıkagelmişti. Hangi partiye oy vermiş olursa olsun bütün kadınlar, kürtajın yasaklanmasını kabul etmemiş ve kol kola karşı çıkmıştı. Zira böyle bir ihtiyacımız yoktu.Aradan zaman geçti, sonra bilinen adıyla “boşanma komisyonu raporu” geldi. Bu her ne kadar yasa tasarısı olmasa da bugün çıkan tasarıların da kaynağı olan öneri metindi. Kadınların nafaka haklarından miras paylarına kadar her kazancına göz diken rapor aynı zamanda çocuk istismarcıları ve tecavüzcülere cezasızlık sağlayacaklar öneriler de sunuyordu. Hem haklarımızı hem de hayatlarımızı sıfırlamayı amaçlıyordu demek abartı olmayacaktır. Yine siyasi kimlikler geriye çekildi, kadınlar bu tehlikeye de gecikmeksizin cevap verdi. Zira buna da ihtiyacımız yoktu.
Bilakis bizim öldürülmemeye, tacize maruz kalmamaya, tecavüze uğramamaya, sosyal haklarımızı eşitçe kullanmaya, güvenceli istihdama, kreşe; kısacası devletin müdahalesinden uzak, insanca, güvenle ve kendi kimliğimizle yaşamaya ihtiyacımız var. Bunu da her fırsatta ve her mecrada dile getiriyoruz. Örneğin evlendikten sonra da kendi soyadımızı kullanmaya ihtiyacımız var. Bunun için kampanyalar düzenledik, eylemler yaptık, davalar açtık ve kazandık. Ancak Nüfus Hizmetleri Yasası’ndaki değişiklikte bu ihtiyacımızın yansımasını yine göremedik.
Kadınların hayatını şekillendirmeyi amaçlamasına karşın bu ve benzeri yasa tasarılarını hazırlatan şeyin kadınların, yani toplumun ihtiyacı olmadığı açık. Öyleyse geriye tek bir ihtiyaç sahibi kalıyor: İktidar. Peki iktidarın hangi ihtiyacı bize bunları dayatıyor? Neden o el durup durup bize uzanıyor?
Hepimiz biliyoruz ki iktidarın öncelikli ihtiyacı toplumu amaçlarına uygun şekillendirmek. Çünkü iktidarın yerini güçlendirip kendisini devam ettirmesinin ilk şartı, gücünü sarsacak ve sorgulayacak tek bir pürüz dahi kalmayacak şekilde toplumu kendisine benzetmek. Bahsi geçen pürüz bizsek şayet; bizi yok etmek. Toplumu şekillendirmenin yolu kadından geçtiğinden o el bize uzanıp duruyor. Örneğin iktidar kendisine ucuz iş gücü ya da savaşacak asker yaratmak için 3 de yetmez 5 çocuk isterken biz çeşitli nedenlerden istemiyorsak; kürtajı yasaklamayı çözüm yapabiliyor.
Yani bu tasarılar biz söylemeden birileri derdimizi anladığından çıkıvermiyor; bize sormadan bizi kendi yolunda kullanmak istediğinden tepemize çöküyor. Bunlara ihtiyacımız da inancımız da yok. Neye ihtiyacımız olduğunu gel önce bize sor.
İlgili haberler
5 Maddede Müftülere Nikâh yetkisine neden ‘hayır’...
Meclis’e sunulan Nüfus Hizmetleri Kanun Tasarısı kadınların medeni haklarının tırpanlanmasının önünü...
Biten yazın ardından... Trilye
Kızımla iki gün geçirdiğimiz evde artık sıkılıp, yağmur da yağsa dolu da yağsa çıkıyoruz deyip attık...
Kadınlar, arabalar, ensest
Bir hakimin, kadını ve arabayı bir satış sözleşmesinin çerçevesinde tanımlaması ile bir kadının kızı...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.