Kadınlar müftülere nikah yetkisini nasıl konuşuyor?
‘Kadınların hakları korunacak’ denilerek sunulan müftülere resmi nikah kıyma yetkisini verilmesi düzenlemesi her kadının az ya da çok gündemine girdi. ‘Kadınlar neler dedi?’ onlara kulak verelim.

Eylül- Ekim aylarında mecliste yasalaşması planlanan bir kanun tasarısı var. Bu tasarı, müftülere resmi nikah yetkisi getirmesiyle öne çıktı. Ancak ne medyada doğru düzgün bir tartışma yapıldı ne de kadınlar bu yetkinin ne anlama geldiği konusunda tüm açıklığıyla bilgi sahibi olabildi. İstanbul, Tekirdağ ve Ankara’dan tartışma notlarıyla kadınların bu yasa tasarısına ilişkin ne düşündüklerini aktarmak istiyoruz.

‘DEVLET NEDEN BÖYLE BİR ŞEY YAPSIN Kİ?’ SORUSUNA CEVAP LAZIM
İstanbul Topkapı PTT’de çalışan kadınlarla yaptığımız sohbetlerden açığa çıkıyor ki gündemlerinde bu konu şimdilik çok alt sıralarda. Çünkü ilk sırada taşerona kadro verilmesi ve ücret meselesi var.
“Bence bu konuyu gündem değiştirmek için öne attılar” diyor Nimet. “Hem böyle yaparak dini sosyal hayatın içine daha fazla katıp öylesi bir yaşamı kurmayı da planlıyor olabilirler. Ama başarılı olacaklarına inanmıyorum, millet bunu kabul etmez” diyor.
Ayşegül de böylesi konuların toplumun tepkisini ölçmeye ve esas olarak daha “büyük” şeyler yapmak için yeni düzenlemeler getirmeye yaradığını söylüyor.
Hatice, olumlu bakanlardan. Bu düzenlemeyle kayıtdışı evliliklerin kayıt altına alınacağını, bunun da kadınların yararına olduğunu düşünüyor. Kadınlar Hatice’ye bu yasa ile küçük yaşta evliliklerin de normal hale geleceğini, kadınları daha savunmasız duruma düşürebileceğini anlatmaya çalışıyor, bu söylenenlere çok şaşırıyor Hatice ve soruyor: “Devlet neden böyle bir şey yapsın ki?”
Hacer’in görüşleri ise AKP muhalifliği boyutunda. “Cumhuriyetin kazanımlarına bir saldırı, Atatürk’ün devrimlerine karşı bir çalışma” olduğunu düşünüyor düzenlemenin.
Ayşe bu yasa ile ‘laiklik’ tartışması arasında bir bağ kuruyor; böylesi bir yasa hazırlamanın AKP’nin kadınlara bakış açısıyla ilgili olduğunu söylüyor. “Açıkça devletin laiklik ilkesini ortadan kaldırarak, açılacak gedik ile kadınların kazanılmış pek çok haklarının kaybı söz konusu olacak. Belki de birçok düzenlemeyi şerii hukuka göre düzenlemeyi hedefliyor olabilirler.” (Olcay ÖZAK // PTT işçisi)



SOMUT GÖZLEMLER, DEĞİŞEN FİKİRLER
Çorlu Su deposunda oturan kadınlarla sohbetimizde kadınların ilk tepkileri çocuklarının geleceğinin belirsizliği üzerine kızgınlık oluyor. Ve ‘Kız çocuklarımız var, ne olacak, nasıl bir şey?’ sorularıyla tasarının ne getirdiğini anlamaya çalışıyorlar.
İki kız çocuğu annesi Şengül “İmamların nikah kıymasını yadırgamıyorum, ne var bunda? Dinimizde zaten var, o olmadan olmaz” diyor. Ama tartışma sürerken diğer kadınların soruları ve anlattıkları, sonradan Şengül’de bazı soru işaretleri yaratıyor olacak ki sohbetin bir yerinde “Eğer devlet iyi önlemler almazsa çok hileler döner, kız çocukları korunmasız kalır” diyor. Son dönemde çocuk istismarının yaygınlaştığını düşünüyor. Soru işareti oluşmasına neden olan temel şey de bu gözlemi.
Nurçin’in müftülere nikah yetkisi konusunda aklına takılan ilk şey ‘Peki boşanmalar nasıl olacak?’ sorusu oluyor. Aslında son dönemde pek çok yasa ile kadınların haklarının ellerinden alınmak istendiğini, çocuk yaşta evliliklerin çok arttığını ve bu yasayla bu sorunun önüne geçilemeyeceğini düşünüyor.
Tokat’tan Çorlu’ya göç etmiş iki çocuk annesi Saliç, “Yasaların aslında kadınları koruması gerekir. Resmi nikah kıymak imamın işi midir? Olan yine kadınlara olacak. Kızımın geleceğinden kaygılıyım” diyor. Kaygı duymasına neden olan bir de eğitimde yaşananlar, “Sürekli cihat çağrıları yapıyorlar, bu beni korkutuyor. Çocuklarımın ders kitaplarına bakıyorum, müfredatları değişti, sürekli dini telkinler içeren bir eğitim var. Ne olacak böyle?” diyor.
Nurten, beş vakit namaz kıldığını, dini hassasiyetlerinin yüksek olduğunu özellikle vurguluyor, “Çocuğumu Kur’an kursuna da gönderdim ama ben laiklikten yanayım. Kadınlar da bu ülkede eşit şartlarda yaşamalı. Kızlarımızın kafası karıştırılıyor. Çocuklar arada kaldı.” diyor.
Sevgi, “Bizim orada geçmişten beri küçük yaşta çocuklar evlendirilir. Benim kızım 16 yaşında kaçarak evlendi. İmam nikahı da yaygın, 18 yaşına geldikten sonra resmi nikah yapılır diye bakılıyor. Üstelik normalleştirilmeye de çalışılıyor. Bir süre imamlar ‘cezası var’ diye çekiniyordu resmi nikahsız dini nikah yapmaya. Tam da artık çocukların evlendirilmesine ceza olduğu için azalır diye umarken şimdi böyle bir yasa sapla samanı karıştırır. Biz çocuklarımızı nasıl koruyacağız? Bu kadınları daha da geriye götürecek” diyor.
Gülistan “Benim kızım yok ama bu mesele hepimizi olumsuz etkileyecek. Buna sessiz kalamam. En büyük endişem çocuk gelinlerin artması. Tecavüzcülerle evlendirilmesi. Kumalığın yeniden başlayacağını düşünüyorum. Daha geçenlerde çocukların tecavüzcülerle evlendirilmesini sağlamaya çalışıyorlardı. Kadınlar tecavüz yasasını nasıl geçirmediyse bu yasaya da güçlü bir şekilde karşı çıkmalıyız” diyor.
Necla, yasa tartışmaları sürerken epey bir şey okumuş; “Medeni kanun İsveç yasasından alınan bir kanun diye biliyorum. Türkiye’de kadınlar 1928 yılında seçme ve seçilme hakkını kazandı. Ama bugün kadınlar haklarını dahi bilmiyorlar. Toplumun baskısı, ülkenin doğusunda da batısında da fark etmiyor, kadının gözü açılmasın diyedir. Ben her ne yapılıyorsa kadınsız bir toplum yaratmak için diye düşünüyorum. Adım adım medeni kanun devre dışı bırakılacak, sonrasında kadınların şahitliğinin bile tartışılmayacağını kim garanti edebilir?” diye anlatıyor kaygısını. (Şirvan ÜRPER // Çorlu – Tekirdağ)




TELEVİZYONDAN, GAZETEDEN DEĞİL, FACEBOOKTAN, KUAFÖRDEN ÖĞRENİLEN TASARI
Ankara Mamak’ta özellikle genç kadınların çoğu müftülere resmi nikah yetkisi veren tasarıyı hiç duymamış. Fikir sahibi olan kadınların pek çoğu ise sosyal medya üzerinden haberdar olmuş.
20’li yaşlarda genç bir kadın tasarıyı ilk bizden duyduğunu söyleyerek şaşkınlıkla karşılıyor. İsteyenlerin zaten kendi mezhep ve inançları doğrultusunda dini nikah kıydırabildiği yerde resmi nikahın da müftüler tarafından kıyılmasını doğru bulmadığını, dini ve resmi işlerin birbirine karıştırılmaması gerektiğini söylüyor. Bu tasarının ülke genelinde de çok hoş karşılanmayacağını tahmin ediyor, sebebini “Birçok insanın farklı inanışları var. Bu durum insanlar arasında bir kargaşaya da yol açabilir” diye ifade ediyor.
Çalıştığı güzellik merkezi önünde konuştuğumuz bir kadın ise tasarıyı müşterilerinden duyduğunu ve kadınlarla yaptıkları sohbetlerde bu uygulamayı tartıştıklarını ve genellikle karşı olduklarını söylüyor. Bu tasarıyı getirenlerin kendilerini kadınlar üzerinde hak sahibi görenler olduğunu söyleyerek, “Çoluk çocuk demeden herkese istediklerini yaptırabileceklerini düşünüyorlar” diyor. Gün içinde pek çok kadınla karşılaşıyormuş, gözlemi ise kadınların çoğunun böyle bir tasarıdan haberdar olmadığı yönünde. Ama güzellik merkezinde tartışmayı özellikle açtığını, böylece kadınların hiç olmazsa duymasını sağladığını söylüyor.
Şahintepe’de bir parkta sohbet ettiğimiz 45-50 yaşlarında 4 kişilik bir kadın grubunda 2 kadın tasarıyı televizyondan duyduğunu, 2 kadın ise hiçbir kanalda rast gelmediğini söylüyor. Biri “Küçük yaşta evliliklerin, çok eşliliğin önünü açıyorlarmış. O zaman bu yasa Ensar Vakfıyla iş birliği yapanların, ‘babası kız çocuğuna şehvet duyabilir, 5 yaşındaki kız çocuğuyla evlenilebilir’ diyen zihniyetin ürünüdür” diyerek tepki gösteriyor. (Burcu AKTAŞ // Mamak – Ankara)


BÖLÜNE BÖLÜNE NEREYE KADAR?
Müftülere nikah yetkisi verilmesiyle ilgili mahallemizdeki montaj işi yapan elektronik fabrikası işçilerinden görüş almak için gidiyoruz. Öğle yemeği paydosunda yarım saatlik ara, konuşmak için pek de yeterli değil ama çalışan kadınların iş dışındaki tüm zamanları ev ve çocuk işlerine yetişemediği için kısaca bir fikir almak da iyi olur düşüncesindeyiz.
Seher, fabrikada işlerin referandum sonrasından beri çok yoğun olduğunu söylüyor. ‘Çalışma koşullarında bir iyileşme var mı?’ sorumuza “Bizim koşullarda hiç değişme olmuyor. Önümüzde sözleşme dönemi var ama ne kadar iyi bir zam alabileceğimiz meçhul. Sendika sadece sözleşme döneminde gelip bizlerle görüşmeler yapıyor. Referandum sürecinde işyerinde politika yapmamak adına en ufak bir söz söylemedi. Kıdem tazminatları ile ilgili tasarıya tepkiler olduğu süreçte iki eyleme çağrıldık ve iyi bir katılım olmasa da gitmeye çalıştık. Ama hazırlanan kıdem tazminatı yasasının içeriğini anlatmak üzere herhangi bir bilgilendirme toplantısı, broşür vs. yapılmadı. Sadece Emek Partili arkadaşlar yasanın içeriğini anlatan bir bildiri dağıttılar, oradan ve basından okuduğumuz kadarıyla bilgi sahibi olduk. Fabrika içinde konuştuğumuz her şeyi işveren vekilleri politika yapmak olarak hedef gösterip işçiler arasında ayrımcılığı körüklüyor. Sendika ve temsilcilerimizde sağolsunlar bunlara çanak tutuyor” diye yanıtlıyor Seher.
Müftülere nikah kıyma yetkisini soruyoruz. Zeynep; televizyondan duymuş ama nedir, ne değildir, içeriği nedir öğrenememiş. “Açıklayıcı bir şey duymadım bu konuda. Ama ne isterlerse onu çok kolay yaparlar bence” diyor. Seher söze giriyor; “Ben gazeteleri de siteleri de takip ederim aslında ama; yasanın açılımı ne, ne zaman çıkacak, hiçbir şey okumadım. Sanki ortaya atıp bir nabız yokluyorlar diye düşündüm. Hakkında çok bir şey bilmeyince de bunun hiç sohbetini de yapamadık. Konuşsak da o kadar bölünmüş bir ortam yarattılar ki fabrikada bizim ak dediğimize direkt kara diyecek arkadaşlar var” diyor. Bu ‘bölünmüşlüğün’ sadece bu meselede değil, her meselede karşılarına çıkmasından şikayet ediyorlar. Çalışma koşullarının düzeltilmesi ya da ücretlerinin artırılması gibi çok temel meselelerde bile ortaklaşmanın önüne geçen bir bölünme duygusunun hakim olduğunu anlatıyorlar. Ama bunun işveren tarafından da bilinçli bir şekilde kullanıldığını düşünüyorlar. ‘Anlayacağınız işyeri yönetimi sendikanın da hiçbir şey yapmaması sayesinde ipleri tamamen eline geçirdi. Umarız ki sözleşme dönemi ortak talepler etrafında tüm işçileri birleştiren bir süreç olarak kazanımla geçer’ diyor Zeynep. Tüm bölünmelere rağmen aynı birleşmenin bu yasaya karşı da olmasını umut ediyor. Umudumuzu yitirmemek ve mücadele etmek zorunda olduğumuzu bizlere yine işçi kadınlar hatırlatıyor. (Ebru ÜNAL // Maltepe / İstanbul)

BİR KADININ HİKAYESİNDEN ‘EVLİLİK’ GERÇEĞİNİ ANLAMAK
Dernekte ya da mahalle de bir araya geldiğimiz kadınlarla yasayı tartışırken “Neden buna ihtiyaç duyuluyor, zaten dini nikah yapıp resmi nikah yapmayan ya da 18 yaşından küçük çocuklarla yasal bir evlilik yapmaksızın beraber olan bir kesim mevcut” dediğimizde, müftülere bu yetkinin verilmesini destekleyen kadınlar “Resmi nikaha karşı değilim. Ama imam nikahının da kayıt altına alınmasını istiyorum. Örneğin bir adam ‘Biz imam nikahı yaptık’ diyor. Ama nikahı hangi imam kıydı ya da imam mıydı, nereden bileceğiz, en azından kayıt altına alınırsa içimiz rahat olur. Böylelikle kadının hakları korunur, çok eşlilik de olmaz” diyorlar. Bu açıklama da Hükümetin “Hakları güvence altına alıyoruz, kadınların haklarını gözetiyoruz” söylemlerinin kabul gördüğünü gösteriyor.
Derneğimizde bugüne kadar karşılaştığımız, konuştuğumuz ve bize sorunlarını anlatan kadınların yaşadıkları aslında kadınların bu ‘imam nikahı- resmi nikah’ ikilemini zorunluluklardan ve zorluklardan dolayı yaşadığını ortaya koyuyor. İşte bir örnek:
N. 32 yaşında genç bir kadın. 4 kez evlenmiş, bu evliliklerin üçü dini nikah ile yapılmış ve 8 çocuğu var. 8 çocuğu arasında sadece iki çocuğunun kimlikleri var; onlar resmi nikahla evlendiği erkekten doğan çocuklar. Diğer çocuklarının resmi olarak kayıtları yok. Bu zamana kadar bir kez sağlık kontrolü bile yapılmamış çocuklara, hiç bir aşıyı olamamışlar. Resmi nikahlı eşinden olanlar hariç çoğunun eğitim almasını sağlayamamış. Açlık ve sokaklarda kalma korkusuyla yaptığı evlilikleri hep bir kurtuluş olarak görmüş. Ama hepsi şiddet ve yoksulluk getirmiş. Kaymakamlık, belediye ve devlet bu kadının yaşadıklarından haberdar olmasına rağmen tam olarak ilgilenilmemiş.
Kadının ve çocuklarının hikayesi ayrı bir yazıyı hak ediyor ve muhakkak sizinle paylaşacağız. Ancak tam da resmi nikah- müftü nikahı tartışmaları arasında öğrendiğimiz bu hikaye bize şu soruları da sordurdu: Bu nikahların üçü de müftülük tarafından yapılmış olsaydı ekonomik sıkıntı yaşamayacak mıydı bu kadın? Eşlerinden şiddet görmeyecek miydi? Erkekler gecenin bir yarısı kapının önüne koyma cesaretini kendilerinde bulmayacaklar mıydı?
Bu yasa aslında sorduğumuz bu soruların hiçbirine doğru cevaplar vermiyor. Yukarıda bahsettiğimiz N’nin yaşamının kayıt dışılığı da bunun en açık örneği... (Yasemin AKPINAR // Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği)


İlgili haberler
Kadınlar, arabalar, ensest

Bir hakimin, kadını ve arabayı bir satış sözleşmesinin çerçevesinde tanımlaması ile bir kadının kızı...

Bu yasalar kimin ihtiyacı?

Yasaların oluşturduğu düzen her zaman toplumsal ihtiyaçla şekillenmez. Kimi zaman bu ihtiyaç, toplum...

Sadaka ya da yardım değil, Dayanışma ve mücadele ç...

Kadınlar yoksulluk, şiddet, çaresizlik ve yalnızlık sarmalında boğuşuyor. Tablonun sadece Esenyalı’d...