Samiye’nin dayanışmayla örülen hayatı
Samiye’nin hayatı 70’li yılların çatışmalı ortamından ve 12 Eylül’ün baskıcı döneminden bugüne zorluklarla geçen bir hayat... Bir de zorlukları birlikte göğüsleyen kadın dayanışması var.

Samiye’yi 17 yaşındayken nişanlamışlar Ali’yle. Ali, köyün en fakir ailesinden, Samiye’nin ailesi ise zengin. Bir ayakları Ankara’da, bir ayakları köyde. Motorları var, tarlaları var, bağları bahçeleri var, şehirde evleri var... Ali nasıl düğün dernek yapsın?
Samiye bir gece elinde bohçası, kaçmış Ali’yle. Bir süre yakın köyden bir akrabanın evinde kalmışlar. Samiye’nin babası, amcası jandarma ile günlerce onları aramış, iz yok. Köyün yaşlıları araya girmiş, Samiye ile Ali’yi köye getirip, büyüklerin ellerini öptürüp, barıştırmışlar iki aileyi. Aileler barışmış ama Samiye’nin annesi, babası ellerini vermemiş kaçan kızlarına, uzunca yıllar da konuşmamışlar.
Ankara’ya gelişlerini şöyle anlatıyor Samiye; “Köyde kaynanamın yanına sığıntı gibi yerleştim. Babaannem, biz ‘ebe’ deriz, dedeme kaçmış zamanında. Ebem, gizlice para gönderdi. Hemen ertesi gün Ali’yle gecekondu yapmaya şehre gittik. Sene 1968. Briketi, kiremiti, keresteyi, camı, çerçeveyi, kapıyı aldı geldi Ali. Tüm mahalleli bir olduk, sabaha kadar çatı dahil, evi yaptık. Toplam 32 metrekare, iki oda. Tuvalet, mutfak, banyo yok. Evin yeri toprak, dışını da toprakla sıvadık, beton filan yok. Aceleden pencereler ters takılmış, içine girince fark ettik, günlerce pencerelere bakıp bakıp güldük. Kaynanamın verdiği, bir tencere, bir tava, iki kaşık, dört yemek kabı, iki döşek, iki yorgan, bir kilimle evi döşeyiverdik. Evi bir gecede yapıp, içine girersen, zabıta yıkamıyor, inşaat olursa yıkıyor...”

EN YAKIN DOLMUŞ 5 KİLOMETRE UZAKTA
Balgat’ta elektrik yok, su yok, yol yok o zamanlar. Köy gibi, gaz lambası yakıp, çeşmeden su taşımışlar, evin dışının da tenekeden etrafını çevirip tuvalet yapmışlar. En yakın dolmuşa 5 kilometre uzakta. Ali, bir inşaat şirketinde şoför olarak işe başladığında üçüncü çocuğunu kucağına almış Samiye. O zamana kadar Ali, gündüz inşaatlarda çalışmış, geceleri de mahalledeki gecekondu yapımına yardım etmiş.
Avustralya’da işçi olan bir akrabası, izne geldiğinde Ali’nin aklını çelmiş; “Buralarda sürünme” demiş. Samiye, Ali’nin bir yıl süren Avustralya macerasını şu sözlerle özetliyor; “Bizimki Avustralya’da limanda, ahırda çalışmış, atlara bakmış. Kaçak, para da alamamış. Bir de geldi ki; adam kara tazı gibi olmuş, tanıyamadım. Neyse ki eski işine, şoförlüğe geri döndü. Biraz evin elini yüzünü düzelttik, elektrik, su geldi, tuvaleti şehrin kanalına bağladık.”

ÇOCUKLAR FAKİRLİKTEN OKUYAMADI
Yıllar geçer, üç kız üç oğlan altı çocukları vardır. Çocuklar büyüyünce 5 kilometre uzaktaki okula başlar. Yürüyerek okula gidip gelen çocuklara parasızlıktan defter kitap bile alamazlar. Samiye, yoksulluk nedeniyle çocuklarını okutamadığından yakınıyor: “Cevdet, ayakkabı boyayıp, su satmaya başladı daha ilkokula giderken, okul bitince Ulus’ta ayakkabıcıda tezgahtarlığa başladı hâlâ orada çalışıyor. Murat’ı sanayiye gönderdik 13 yaşında. Sonra tekstilde çalışmaya başladı, terzi oldu. Büyük kızım Birgül ilkokulu bitirdi. Balgat’ta Olgunlaşma’nın dikiş nakış kursuna gönderdim. Diğer kızlar Dörtel’de çalışmaya başladılar. Çocuklar fakirlikten okuyamadı. Songül’üm evlendi, iki kızı oldu, hâlâ çalışıyor, çocuk bakıyor. Gecekondu semtindeki ailelerin çocukları hep aynı... İlkokulu bitireni sanayiye ya da tekstile gönderdik.”

ZOR YILLAR
1970’li yıllarda CHP’li olduklarını belirten Samiye, o yılları şöyle anlatıyor; “Ecevitçiydik. Benim aile hep solcudur. Balgat’ta o yıllarda her gün sağ-sol çatışması olurdu. Mahalledeki kahveler taranırdı, gece sokağa çıkamazdık. Çocuklar küçüktü. Kör kurşuna giderler diye hep korkardık. Eşim pek siyasetten anlamaz, hâlâ öyle. Çok roman okurdum, gazete okurdum devamlı. Televizyon yoktu. Erkek kardeşlerim üniversitede okuyordu, her gün boykot olur, çatışma çıkar, korkardım, onlara bir şey olacak diye. Benim çocuklar 12 Eylül olduğunda çocuktular. Gençlikleri o baskı ortamında geçti. O nedenle çok atılgan değiller. Mahallede hep asker, evleri basardı o zamanlar. Zor günlerdi...”

ESKİ GÜNLERİN ÖZLEMİ
On yıl öncesine kadar gecekonduda oturmuş Samiye, daha sonra evlerini müteahhide vermişler, Sincan’da daireye çıkmışlar. Ama hep eski günlerin, eski kadın dayanışmasının özlemini çekiyor: “67 yaşına geldim. Biz işçi ailesiydik, çocuklarım ve torunlarım hep işçi oldular. Bu elbette bir kader değil. Hayat koşulları. Eski günlerimi çok özlüyorum. Çok zorluk yaşadım her yönden. Eskiden o zorlukları biz gecekondu halkı olarak birlikte yaşadık, birlikte her türlü zorluğa karşı koyduk. O zamanlar arkadaşlıklarımız, dostluklarımız başkaydı. Kadın dayanışması başkaydı. Şimdi yok o dayanışma. Ben hâlâ eski komşularımla görüşüyorum. Aynı karından olmadık ama hepimiz kardeşten daha yakındık. Kiminin çocuğu cezaevine düştü, kimi kaçak oldu, biz kadınlar hep birlik olduk gençlere sahip çıktık. Bir daha dünyaya gelsem yine bu hayatımı yaşamak isterim.”


İlgili haberler
Kadınlar, arabalar, ensest

Bir hakimin, kadını ve arabayı bir satış sözleşmesinin çerçevesinde tanımlaması ile bir kadının kızı...

Bu yasalar kimin ihtiyacı?

Yasaların oluşturduğu düzen her zaman toplumsal ihtiyaçla şekillenmez. Kimi zaman bu ihtiyaç, toplum...