
Yıllardır siyonizmin ve emperyalizmin ateşi Filistin’i yakıyor, bu saldırganlık yıkım ve ölümle her aşama daha dehşet verici bir hal alıyor. Ancak Filistin’i uzun yıllardır koruyan kadınların mücadelesinin gölgesi o topraklardan çekilmiyor. Filistinli kadınların tarihi, toprağını, evini, halkının geleceğini savunan iradenin, Siyonist işgale ve emperyalist kuşatmaya karşı dimdik ayakta duran bir direnişin tarihidir.
1948'deki Büyük Felaket'ten (Nekbe) çok önce başlayan bu mücadelede kadınlar, sadece evlerini ve ailelerini koruyan figürler değil, aynı zamanda siyasi örgütlenmelerin ve toplumsal direnişlerin en ön saflarında yer alan öznelerdi. Kadınlar, Siyonist yerleşimciliğin ve İngiliz mandasının sömürgeci politikalarına karşı ilk isyan tohumlarını ekenler arasındaydılar. Onlar, Filistin halkının kolektif hafızasını ve mücadele geleneğini nesilden nesile aktaran, direnişin örgütleyicisi, bazen lideri ve bizzat kendisi oldular.
Bu tarih, sloganlarda kalmış soyut bir anlatı değil; ete kemiğe bürünmüş, ilham vermiş kadınların somut eylemleriyle yazılmıştır. Hafızamız, bu direnişin sembolleriyle doludur...
Filistinli kadınlar, “sumud”un yani sebat etmenin en somut ifadesidir....
Bu tarihsel direniş mirası, 7 Ekim 2023'ten bu yana, Siyonist rejimin ve arkasındaki emperyalist güçlerin yürüttüğü eşi benzeri görülmemiş bir soykırımla karşı karşıya. Son iki yıldır Gazze'de yaşananlar, savaş değil, bir halkı topyekûn yok etme, yaşam alanlarını ortadan kaldırma ve geleceğini karartma girişimidir.
İki yılda hastaneler, toplu mezarlara dönüştürüldü. Özellikle kadın doğum servisleri ve çocuk yoğun bakım üniteleri defalarca bombalandı. Elektriksizlikten küvözdeki bebekler can verdi, yaralı çocuklar anestezi olmadan ameliyat edildi, kadınlar enkazların yanı başında, hijyenden ve tıbbi destekten yoksun bir şekilde doğum yapmak zorunda bırakıldı.
Okullar ve halkın son sığınağı olan mülteci kampları, sığınılacak bir çatı olmaktan çıkarılıp, içindeki binlerce çocukla birlikte birer ölüm tuzağına dönüştürüldü. "Güvenli bölge" yalanıyla insanların toplandığı çadır kentler, içindekilerle birlikte ateşe verildi; yanarak can veren sivillerin görüntüleri, bu soykırımın hafızalara kazınan en korkunç anlarından oldu.
İsrail vahşeti sadece bombalarla değil, açlık ve kıtlıkla da yürütüldü. Açlık ve susuzluk, bir savaş suçu olmanın ötesinde, bir halkı topyekûn diz çöktürmeyi amaçlayan planlı bir soykırım silahı olarak kullanıldı.
Bugün Filistinli kadınlar, tarihin en acımasız saldırılarından birinin hedefi olurken, aynı zamanda mücadelenin de en ön safında yer alıyorlar.
Gazze'yi insansızlaştırma, halkını Sina'ya sürme ve enkazların üzerine kanlı bir zafer nişanesi gibi lüks konut projeleri inşa etme planlarına karşı en büyük barikatı, yine kadınların kendisi oluşturuyor!
Kadınların mücadelesi, her şeyden önce toprağa tutunma ve "kalma" mücadelesidir. Yıkılan evinin bir köşesine kurduğu derme çatma çadırda yaşamaya devam ederek, yaralı bedenine rağmen toprağını terk etmeyi reddederek bu sömürgeci planları boşa çıkarmaktadır.
Filistinli kadının enkaz altından yükselen çığlığı, coğrafyaları ve sınırları aşarak tüm dünya kadınlarının vicdanında ve mücadelesinde yankı buluyor. Son iki yıl, kadınların enternasyonalist dayanışmasının ne kadar güçlü bir kalkan olabileceğini bir kez daha gösteriyor...
Milyonlarca kadın, Washington'dan Londra'ya, Jakarta'dan Paris'e sokakları doldurdu.
Amerikan üniversitelerinde Filistin için kamp kuran ve bu yüzden kendi devletlerinin polisinden cop yiyen, yerlerde sürüklenen, tutuklanan ve okuldan atılan o cesur kadınlar, Almanya'da "terör destekçisi" olarak yaftalanan, Fransa'da eylemleri yasaklanan kadınlar, Soykırımın kendi adlarına yapılmasına isyan eden ve "Not In Our Name" (Bizim Adımıza Değil) diyerek New York'u işgal eden on binlerce Yahudi kadın, limanlarda, fabrikalarda, eylemlerde ön saflarda yürüyen kadınlar, Filistinli kadınların direnişi ile dünya kadınlarının mücadelenin iki ayrılmaz parça olduğunu gösterdi!
Filistin’de yaşananlar, tüm Ortadoğu'yu ve dünyayı etkileyecek bir biçimde ilerliyor. Filistin’deki ölüm ve yıkımın yanı sıra, dünyada kapitalist devletlerin silah sanayisine ayırdığı bütçe, işçilerin ve emekçilerin sofrasından kısılarak işçi kadınları daha fazla sömürüye iten bir gerçeğe dönüşüyor. Bununla da kalmıyor emperyalistler; pazarların, ticaretin ve yatırım alanlarının yeniden inşası için ucuz emek gücünü kullanıyor. Trump’ın sözde Barış Planı da Gazze’yi yıkımla, ölümle yeniden bir gökdelenler şehrine çevirme planı. Sömürü sadece Gazze ile sınırlı kalmıyor, kalmayacak. Bugün Ortadoğu’da tüm ülkeler ABD’nin, batılı emperyalistlerin ve sermayedarlarının yeni yatırım bölgelerine dönüşüyor. Burada gözlerine kestirdikleri ilk kesim kadınlar oluyor. Daha fazla sömürü, kadınları ucuzun ucuzuna çalıştırmak için kadınların tüm haklarının hedef alınması anlamına geliyor. Yoksulluk derinleşiyor, şiddet tırmanıyor.
Devletler susuyor, İsrail ve ABD’nin yardımına koşuyor, İsrail’in karşısında konuşanların gürlemeleri sadece sözde kalıyor. Yıllardır Filistin hamaseti yapan tek adam iktidarının İsrail’in en büyük ticari müttefiki olduğunu biliyoruz. Türkiye, İsrail'in geçtiğimiz yıl en fazla ürün aldığı ülkeler arasında 2,8 milyar dolar ile beşinci sırada yer aldı. Ticaret Bakanlığı, 2 Mayıs 2024’ten bu yana İsrail ile ticaretin “sıfır” olduğunu savunsa da söylenenlerin yalan olduğu, dolambaçlı yollarla Kıbrıs veya Rodos güzergahları gibi yollarla İsrail’e el uzattığı ortaya çıkıyor.
Bugün Filistin'de yaşananlar, sadece bir toprağın işgali değil, insanlığın geleceğine dair bir yol ayrımıdır. Ya barbarlık, sömürgecilik ve soykırım kazanacak ya da halkların kardeşliği ve özgürlük kazanacaktır. Bu tarihsel kavganın en ön safında duran Filistinli kadının direnişi, tüm dünya kadınları için bir çağrıdır.
Bu yüzden Filistin'de işgal altındaki bir kadının mücadelesiyle, Türkiye'de fabrikada direnen bir işçi kadının, Şili'de kürtaj hakkı için sokağa çıkan bir kadının, ABD'de ırkçılığa karşı duran bir kadının mücadelesi aynı köktedir.
Düşman ortaktır: Kadınları ezen, halkları sömüren, doğayı talan eden emperyalist-kapitalist düzen. Şimdi mücadeleyi daha da büyütme zamanı.Yaşadığımız her yeri Filistin'in direniş alanına çevirelim.
Soykırıma ortak olan, Siyonist rejimi besleyen ticaret yollarının kesilmesi için sokağa çıkalım, hükümete seslenelim: İsrail ile ticareti, ilşkiyi topyekün kes!
Filistin'in sesini her yerde duyuralım, dört bir yandan kız kardeşlik köprülerini inşa edelim!
Filistinli kadınlar kazanacak! Kadınlar kazanacak!
Yaşasın Enternasyonal Kadın Dayanışması!
İlgili haberler
Filistin için ne yapabilirim ki?
‘Dünyanın gözünün Filistin’e çevrilmesi; Fransa, İspanya ve İtalya’da Filistin mücadelesinin sesinin yükselmesi kadınların mücadelesiyle çok ilgili, çok iç içedir.’
Sözde Filistin sevdası pratikte ticarete devam
‘Ankara Sincan’da konuştuğumuz işçiler hükümetin Filistin’de yaşananlar konusunda hiçbir şey yapmadığını vurguluyor.’
Yaşayan bir direniş; Leyla Halid
Leyla Halid, sadece Filistin davasının simgesel bir ismi değil aynı zamanda “zulme, sömürüye” karşı direnen kadınların simgesel ismidir.
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN