DERGİMİZDEN

İktidarın, iktidarın politikalarıyla beslenen erkeklerin kadınları eve hapsetmesine, kadınları ikinci sınıf görmesine karşı biz kadınlar sokağa çıkmaya, üretmeye, çalışmaya, ilerlemeye devam edeceğiz.

‘Hepimiz diğerimizin cesareti, yoldaşı, eli, kulağı ve yüreği olalım. Kapıyı çarpıp çıktığınızda dışarıda işsizlikten, fuhuştan, açlıktan ve ölümden korkmadığımız bir dünyayı birlikte yaratabiliriz.’

Yurt personelinin ve kat görevlilerinin insanca şartlarda çalışabilmelerinin sağlanması için bütün yurtlardaki görevlilerin ve biz öğrencilerin, bir arada durup ses çıkartması önemli.

4 Kasım 2015’te 82 yaşında kaybettik Gülten Akın’ı. Dört yıl geçti, bu dört yılda onun kaleminden alıp diline yerleştirdikleriyle nice kadın kendinden “içinden geldiği gibi bir kadın” inşa etti.

Dergimizin bu sayısında ‘ölüm politikasına’ karşı haklarımızı ve hayatlarımızı savunmanın araçlarını, yol ve yöntemlerini tartışıyoruz.

Dayak. Taciz. Tecavüz. İstismar. Cinayet… Örtbas. Pişkinlik. Takipsizlik. Adaletsizlik…Öfke. Öfke. Öfke... Hayatımızın çetelesi böyle.

Emeğimizi, bedenimizi, haklarımızı, geleceğimizi kendi çıkarlarına dayanak haline getirmeye çalışanlara öfkeliyiz!

Kadınlardan aldığı destekle muhtar seçilen Sevgi Akyıldız mahallenin dertlerini anlattı; 'Kadınlar geliyor, dertlerini anlatıyorlar. O kadar farklı dertleri, sorunları var ki; aklınız hayaliniz almaz'

Şiddet ve kadın cinayetlerine ilişkin yaptığımız anketin sonuçları hiç de şaşırtmadı. Kadınlar devletin ve yasaların kendilerini korumadığını, şiddetin ekonomik sorunlar nedeniyle arttığını düşünüyor.

Konserve, kurutulmuş sebzeler, dondurulmuş gıdalar... Kış öncesi hazırlıklar sürüyor ama bu pahalılıkta kışlık hazırlık yapmak bile bütçeleri sarsıyor.

Sincan’da konuştuğumuz kadınların birçoğu evine sadece asgari ücretle geçindirdiğini dile getiriyor.

Gülcan’a dayatılan kırk katır mı, kırk satır mı misali: Ya çocuklarını okula göndermeyecek ya da şiddet gördüğü yere geri dönecek!

Genellikle güçlü kadın karakterler yaratan Şebnem İşigüzel’in dili kimi zaman sert. Satır aralarında dahi olsa, toplumsal olaylara, bu ülkenin gerçeklerine, kanayan yaralarına mutlaka parmak basıyor.

Okuyamayan, evlenmek zorunda kalan Duygu anlatıyor: ‘Hayat bize birçok şeyi öğretiyor. Buralarda yaşamak kolay değil.’

11 Ekim’e sayılı günler kala İkitelli’de kız çocuklarının en temel insani haklarından ne denli faydalanabildiklerini birde onlardan dinleyelim.

Kadın işçilere koruma ayakkabıları verilmiyor. Makinelerdeki sensörler devre dışı bırakılıyor. Yemek saati kaldırılıp makine başında kumanya veriliyor.

‘İşe başlayalı üç ay olmuştu ki makineye ayağı sıkıştı. Bir buçuk ay raporun ardından yerini değiştirme sözüyle tekrar işe döndü. Değiştirmediler, Serhat bir hafta sonra aynı makinede canından oldu.’

Klima atölyesinde mutfakta çalışırken, pres makinesine geçirilen ve iki parmağını kaybeden Mevlüde. ‘Davalar uzun sürüyor’ diyerek yargıya da başvurmamış. Kaza patronun yanına kâr kalmış.

Adliyelerde adalet bulamayanlar yahut bulamayacağına inananlar dertlerini bir dilekçeye değil, sosyal medyaya yazarak derman bulmaya çalışıyor. Peki nereye kadar?

İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanun, şiddetle mücadele için kadınların elindeki en önemli yasal araçlar. Ama deneyimle biliyoruz ki iyi yasaların olması, etkin somut adımlar için yeterli değil.
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.