Seyirci kalmaya tahammülümüz yok, değiştirmeye gücümüz var!
‘Her gün hayatımız yokluklarla, yasaklarla sınanırken, #BöyleGitmez diyen kadınların çoğalmasına, birlikte adım atmasına, hayatı yeniden kazanmasına her zamankinden daha çok ihtiyacımız var!’

Ekranlarda boy boy, kademe kademe yetkili; “etkisiz hale” getirilenlerden, “birkaç tane” ölenlerden, “Şehitler Tepesi’ni boş bırakmayacak” olanlardan, iki ülke kapısı arasında arafta, soğukta, aç bilaç bırakılan insanların nasıl savaş aracı haline getirileceğinden bahsediyor; seyrediyoruz…

Yıkıma uğratılan kentlerden, köylerden yükselen dumanlar, bombalar, tanklar, toplar, tüfekler, makinalılar, ölüm kusan savaş araçlarının namluları dolduruyor ekranları… Veriyorlar mehteri. Seyrediyoruz…

Bayrağa sarılı tabut başlarında, yaşıtı küçüğe tabutu işaret edip “Bu benim babam” diyen oyunbaz bir çocuk, acılı bir fon müziğiyle getiriliyor ekranlara… Yoksul, badanasız evleri boydan boya saran kırmızı bayraklar dalgalanıyor haber bültenlerinde, kahramanlık hikâyeleri eşliğinde… Yatıştırıcılarla ayakta durduğu besbelli kadınlar kafalarında asker kasketleri, sıkılı dişleri ile selam vermeye çağrılıyor… Seyrediyoruz…

Üstte hırka, başta sökük bere, sırtta bir küçük çantayla yollara düşen kadınlar, ellerinden tuttukları yalınayak çocuklar, sınırda gazla, plastik mermiyle saldırıya uğrarken göğse bastırılan bebekler, dünyanın gözleri önünde plastik bir botla ölüme gönderilen mülteciler “milyar avrolar”ların miktarına göre tahvil ve şantaj malzemesine dönüştürülüyor… Seyrediyoruz…

BU UTANÇTAN KAÇIŞ VAR MI?
Söyleyin; biz nereye kadar insanlık yıkımına böyle seyirci kalıp, insanlığımızdan utandırılacağız? Böyle bir utancın içine atılıp, insanlığa, kardeşliğe, güzel günlerin geleceğine umudumuzu yitirmek zorunda mıyız?

Başka ülkelerin topraklarına, o ülkelerin insanlarının bir kısmına karşı savaşmaya gönderilen askerlerin cenazeleri geldikçe kabaran “ulusal öfke” ve yakınlarını saran üzüntü, “Bu politikanın sürdürülmesi yanlıştır, vazgeçilmelidir!” tutumuyla yer değiştirmedikçe, bu utançtan kaçış var mı?

Elimiz böğrümüzde, dilimizde kimi zaman dua, kimi zaman bedduayla “cıkcık”lanarak, kendi kendimize söylenerek yükleri şimdiden çekilmez hale gelen bu savaşçı, yağmacı politikalar boşa çıkarılabilir mi?

Seyrederek ve susarak “evlere ateş düşmesi” önlenebilir mi?

Ağlayanlarla “savaşacağız” sloganları atanlar aynı duyguların paydaşı mıdır? Aynı çıkarları mı savunurlar?

Hayır, hayır, bin kere hayır!

‘BU KİMİN, NEYİN SAVAŞI’ DİYE SORMAK YASAK!
AKP’yi 2002’de iktidara taşıyan en önemli vaadi 3Y idi; “yoksulluğu, yolsuzluğu, yasakları kaldıracağız.”

Yoksulluk yüzünden her gün dibe batıyor hayatlarımız…

Biz dibe batarken yandaş holdinglere peşkeş çekilen ihalelerle, eş dost akraba kayırmacılığı ile yollar döşendi bütçeye…

Canlar kaybedilir, yaşayanlar canı burnunda gezerken “Bu kimin, neyin savaşı” diye sormak, “barış” demek, ah etmek, “dur” demek memleketin dört bir yanında yasaklandı.

8 Mart haftasında… Kadınların katilleri, teşvik edenleri, kol kanat gerenleri, aklayanları teşhir edeceği günde… Emeklerinin üzerine konanlara, hayatlarını ipotek altına alanlara “Dur” diyecekleri günde... Evde, sokakta, işte, okulda yaşamı kadınlara dar edenlere “elini hayatımdan çek” diye haykıracakları günde...

Ama yok. Bunlara “izin” yok.

‘YOK’LAR ÜLKESİ...
Ne var peki?

Ülkenin en önemli sektörü olan metalde örgütlü, en çok üyeye sahip sendikasının 8 Mart haftasında gerçekleştirdiği 25. Kadın İşçi Kurultayında “şehitler için mevlit töreni” var mesela… Ama metal işçisi kadınların angarya, işten atılma tehdidi, işyerinde ayrımcılık ve eşitsizlik, 3 ay içerisinde eriyip gidecek olan TİS zamlarının hiçbir şeye yetmeyecek olması karşısındaki talepleri için ne yapılacağına dair tek bir laf yok…

Belediyelerin bilboardlarda, sosyal medya reklamlarında, afişlerde, broşürlerde ya çiçekle ya da mor göz, yarık dudakla bezendirilmiş kadın imgeleriyle “farkındalık” çalışmalarına oluk oluk para akıtmaya bütçesi var örneğin… Ama koca koca mahallelerde kadınlar çocuklarını güvenle bırakıp işe gidebilsinler diye bir kreş açmaya “bütçeleri” yok! Kürt illerinde belediyelere atanan kayyumlar marifetiyle kadına yönelik şiddetle, yoksullukla, eşitsizlikle mücadele etmek için kurulan kadın kurumları, alo şiddet hatları, kadın sağlık merkezleri, kadın spor kompleksleri, çokdilli eğitim veren kreşler kapatılırken, kadınların “irademi tanı, kazanımlarımı yok etme” sözünü söylemesine izin yok!

Krizle giderek daha da fazla yangın yerine dönüşen işyerlerinde hamilelik, doğum ve analık izinleri nedeniyle işten çıkarmaya göz yumma, hamile kadınlara gece çalışma yasağını delen patrona kıyak, tuvalete gitmeye bile izin vermeyen koşullarda işçi çalıştırmaya teşvik, kadınları eve hapseden esnek ve yarı zamanlı çalışmaya destek var… Kadın işçiler bu koşullar karşısında “Artık yeter” deyip örgütlenmeyi seçtiklerinde “izin” yok!

AKP Milletvekili Şirin Ünal’ın evinde ölü bulunan, şaibeli ölümünün üstü “intihar” denilerek örtülmeye çalışılan göçmen işçi Nadira Kadirova’nın dosyasının kapatılması var mesela. Hem de Şule Çet dosyası önlerine ilk geldiğinde kapatan aynı Ankara Cumhuriyet Başsavcısı tarafından. Ama “Nadira’ya ne oldu?” diye sormak yok…

Ülkede “Ölmek istemiyorum” çığlıklarıyla katledilen Emine Bulutların, 23 kere şikayet dilekçesi vermesine rağmen sokak ortasında öldürülen Ayşe Tuba Arslanların, 40 günü aşkındır akıbeti bir türlü ortaya çıkarılamayan Gülistan Dokuların, erkek arkadaşı olduğu bahanesiyle babası tarafından öldürülen lise öğrencisi Şeyma Yıldızların, bir plazanın 20. katından atılarak katledilen 24 yaşındaki Şule Çetlerin katillerine kol kanat gerenlere geniş geniş yer var… 8 Mart’ta “Bir kişi daha eksilmeyeceğiz!” diyen kadınlarayer yok!


#BÖYLEGİTMEZ DİYEN KADINLAR... ÇOĞALALIM...
Bu “yok”lar ülkesinde bir şey var ama… Hep oldu. Her ne olursa olsun olacak…

Yaşadığımız tüm eşitsizlikler, adaletsizlikler, ayrımcılıklar karşısında kadınların tükenmeyen umudu, inancı, direnişi, isyanı ve dayanışması var.

Şiddeti körükleyenlere, kadın katillerini aklayıp cezayı ödüle çevirenlere, kadın ve çocukların hayatları pahasına savaş çıkaranlara, bizi yoksulluğa ve işsizliğe mahkum eden krizi yaratanlara yanıtımız var!

Her gün hayatımız yokluklarla, yoksullukla, yasaklarla sınanırken, #BöyleGitmez diyen kadınların çoğalmasına, birlikte adım atmasına, hayatı yeniden kazanmasına her zamankinden daha çok ihtiyacımız var!

Başımıza gelenlere seyirci kalmamak için, insanlığımızdan utanmamak için, yoklukla sınanıp, yasaklarla sinmemek için, savaşla, şiddetle, krizin yüküyle, bunalımla, iş cinayetleriyle ölmemek için sorumluluğumuz var!

Kendimize… Sevdiklerimize… Kız kardeşlerimize…

Umudumuz var…


İlgili haberler
Ve bir fotoğraf fısıldar: ‘Biz düşman değiliz’

Bağıra çağıra nefret politikasını halkın üzerine yağdıran iktidarlara inattı sanki bu fotoğraf, iki...

Angaryaya hayır! Gerçek bir kadro istiyoruz…

Genel-İş üyesi işçi kadınların 8 Mart talepleri açık: KHK’nın sözde kadrosuna, mobbinge, ücret eşits...