Bugün bir başka dokunuşla yeniden can bulmuştu. Işıldamıştı günden güne solan gözleriyle küskün kalbi. Tıpkı sağaltım gördüğü başka hastanede tekerlekli sandalyede bir oğlanla bakıştıkları günkü gibi.

Yarın onlar da dönecekti. Evde kimse olmayacaktı. Falımdaki boş mezarı göreceklerdi ve onlar da değiştirilecekti. Bence birini öldüren herkes, bir başkasıyla değiştirilir.

Balkondaki çamaşır ipine konan serçeler geliyor aklıma, akşam olunca nereye gidiyorlar. Ya ahraz, gülüyor mudur soğuk kulübesinde, odunlar ıslanıyor mudur karanlığın içinde?

Başlarındakine yol veriyor kapının ağzında durarak. “Yakın” diye bağıran bir ses duyuluyor arkalardan “Yakın hepsini” Başlarındaki arkasına dönüp sesin geldiği yöne doğru gülümsüyor.

Derin bir iç çekip gözlerini kızının ayak parmaklarından lime lime edilmiş kendi el bileklerine çevirdi. Sol el bileği daha az acı veriyor ama sağ el bileğine oranla daha çirkin görünüyordu.

Akşam olunca öfkemin yerini merak ve acıma duygusu aldı. Sema’ya ne yaptıklarını merak ediyordum ve canını yaktıklarını düşündükçe içim eziliyordu.

Ben kalkmak zorundayım. Büyüğün saçını kurulayıp, küçüğü emzireceğim. Mektubuma burada son verirken selam eder, çocuklarının gözlerinden öperim.

‘İbrahim’le yaşamanın işkenceye dönüştüğü şu günlerde ilginç bir şekilde ailesi ile geçen günlere özlem duymuyordu. Neden sonra şefkat görmemiş olmanın da şiddetin başka bir biçimi olduğunu anladı.’

“Kaç kere söyledi oysa! Sıkı sıkı tembihledi. ‘Bu saatlerde arama! Çok yoğun oluyor, Akif Abi kızıyor. İnadına mı yapıyor ne! Ardı ardına çaldırıyor telefonu. Belki de önemli bir şey olmuştur!”

Postallar düşüyor aklıma, kara postallar, derisi çatlamış, çatlakların arasında kurumuş çamur ve pislikler. Bembeyaz halılara basıyorlar, halıda kocaman ayaklarının izleri...