GÜNÜN ÖYKÜSÜ: Raylar ve yaylar
‘Ev işlerinde yardım eder. Sen de rahat edersin. Zaten resmi nikah sende.’ O zaman gelmişti aklına ‘Madem çok istiyorsun, tek şartım var. Kızı üniversiteye göndereceksin.’ Sessizliğinle yola getirdin.

İstasyondan eve dönüyorsun aceleci adımlarla. Yüreğin bir beyaz bulut. Bulutun içinde kızının beyaz önlüklü hayali. Nihayet istediğiniz oldu. Senin ve kızının. Oysa ne kadar umutsuzdun. Kabul etmezdi kocan, göndermezdi o uzak şehre kızını. Liseyi okumuş kız daha iyi kısmet bulur diye okutmuştu. Ama üniversite, mümkün değildi. Günlerce düşünmüşlerdi. “Ahh anne bir yolu olmalı. Şöyle çok istediği bir şey olsa, sende olan.” Yoktu ki. Zaten babadan kalan mallarını en başta vermiştin kocana. Dükkanı açarken.

Her işte bir hayır vardır. Ve hayır kendiliğinden gelmişti. “Bak ev işlerinde de yardım eder sana. Her dediğini yapar. Sen de rahat edersin. Hem sevaptır da. Zaten resmi nikah sende.” O zaman gelmişti aklına. Belki kabul ederdi. “Madem çok istiyorsun, tek şartım var,” demiştin. “Kızı üniversiteye göndereceksin.” Olmazlandı. “Bilezik alayım,” dedi. “Başka isteğim de, şartım da yoktur.” Sessizliğinle keskinliğinle yola getirdin.

Oğlun çok kızmıştı duyduğunda. “Madem çok istiyor. O zaman dükkanı bana versin. Yoksa kabul etmem de anne. Bak bu yaşımda hala babamın yanında çırak gibiyim,” demişti. “Ölünce nasıl olsa sana kalacak.” “Ne zaman? Bak taze kadın alıyor, ne ölmesi, ne yaşlanması.” Kızgın, kırgın çekip gitti. Haberi yoktu. O güne kadar hep oğlundan yana işleyen analık çarkının, kızından yana döndüğünden.

Kapıyı açıyorsun. Önde hoca, ardında üç kişi, kocan ve bir yeşil gölge. İçindeki beyaz bulut kararmaya başlıyor. Odaya geçiyorlar. Başını da, sonunu da bildiğin bir filmi izlemekten kurtaramıyorsun kendini. Hocanın dudakları duadan kıpırdıyor. Ya sakallı sivri çenesi neden? Gözleri fıldır fıldır dönüyor kızın üzerinde. Hafif de iç mi geçiriyor. Bir duadan diğerine geçerken. Kabul ettin mi? Ettim. Kabul ettin mi? Ettim. Kabul ettin mi? Ettim. Kızdan önce kocanın sesi. Kızın ne dediği tam duyulmuyor bile. Kocanın ağzı bıyıklarıyla eş genişliyor.

Senden sabah aldığı bilezikleri geçiriyor kızın koluna. Diğer adamların yüzü aydınlanıyor. “Bak zaten geri alacağım bilezikleri, söz, vereceğim sana yeniden.” Bilezikler senden kızına kalacak olan. Şimdi başka kolda. Kolları aşağı doğru inince bilezikler, sahibini kabullenmemişçesine aşağı kayıyor. Tutup yukarıya çekiyor, dirseklerine kadar. Parmakları titrek. Sonra adamlara da para veriyor kocan. Alışkın. Tek tek sayıyor banknotları, tespih çeker gibi. Hemen gidiyorlar.

“Necma, bu Yadigâr ablan. Öp elini,” diyor. Gölge başını yerden kaldırıp bakıyor. İlk kez görüyorsun gözlerini. Simsiyah. Kaşları, kirpikleri, gözleri, saçları. Her şeyi simsiyah. Gelişigüzel sürülmüş yeşil, pembe renkler kapatmamış siyahlığı. Uzun saçları toplanmış ensesinde. Bir tutam saç kurtarmış kendini bağdan, sağ taraftan dökülmüş yüzüne. İçin sızlıyor. Kızının asi kıvırcık saçları geliyor aklına. Uzatıyorsun elini. Sarımtırak kınalı nemli parmaklar, nemli dudaklar. İçin üşüyor.

Siz oturuyorsunuz kocanla kanepenin iki ucunda. “Otur,” diyor emretmeye alışkın dudaklar. Öylece dikiliyor. Necma, sesiyle irkiliyor kız. Sandalyeyi işaret ediyor kocan. Oturuyor. Gözleri yerde. Parmakları kenetli. Omuzları, uzun yeşil eteği, hatta sandalye titriyor. Kapana kısılmış fare. Kızına küçük geldiği için götürmediği, kapının arkasında asılı hırkayı veriyorsun. “Şükran,” diyor ancak senin duyabileceğin sesle. Elleri görünmez oluyor hırkanın içinde. Bir şey sızlatıyor yüreğini. Kızının hırkasını onda görmenin kızgınlığı mı? Özlem mi? Değil daha soğuk, daha bilinmedik bir his. İçindeki bulut kapkara. Demek kızından bile…

Sen kızının yatağındasın şimdi. Kızın da yeni yatağında olmalı. Mutluydu sesi aradığında. İyi olacak. Onun iyiliği, benim iyiliğim. Bu yaştan sonra ne yapacağım ki kocayı. Zaten nikah bende. Kapkara bulut. Bir boşalsa. Tekerleklerin raylardaki tıkırtısı, kızının aydınlık geleceğini müjdeleyen düdük sesi. Beyaz önlüklü kızının hayaliyle rahatlamak istiyorsun. Kıvırcık saçlarını toplamış arkada sımsıkı. Bir tutam saç sağ tarafta asi dökülmüş yüzüne. Aynı. Saçı öperek ellerinle tekrar topluyorsun, şapkanın altına yerleştiriyorsun. Kızın göstermişti. “Bak anne ben de böyle giyineceğim mezun olurken, sen de gelirsin törene.” Bebekken söylediğin ezgi dökülüyor dudaklarından. “Nar tanesi, nur tanesi, annesinin bir tanesi.”

Ninnini tanıdık bir yay gıcırtısı bölüyor. Nicedir saydığın. Demek buradan duyuluyormuş. Demek kızın da duyuyormuş. Bilinçsizce alışkanlıkla sayıyorsun. Gıcırtı gittikçe hızlanıyor, uzadıkça uzuyor, dinmiyor. Bırakıyorsun saymayı. Arada kocanın hırıltısı, iniltisi yayların arasından fırlıyor. Beyaz kıllı göğsü yapış yapıştır şimdi. Aniden bir ıslık sesi. Çok çok eskilerden.
Sessizleşen yaylar kulaklarından beynine dolanıyor. Beyninde açılıp kapanmaya devam ediyor. Açılıp kapandıkça paslı ucu batıyor. “Olsun şükürler olsun. Allahım bu gününe şükür kızımın geleceği için.” Yarım kalıyor sözler. Bildiğin duaları okuyamıyorsun. Dilinde yayların pası. Nefes alamıyorsun. Pencereyi açıyorsun. Yandaki pencereden kocanın horultusu. Sırt üstü düşmüştür şimdi. İçin için bir ağlama sesi, horultuların yanında zayıf. Aldığın nefesler delik deşik ciğerlerine dolmuyor. Gökteki yıldızlardan, aydan medet umuyorsun. Kulaklarında raylarda uzaklaşan tekerlek sesleri. Kızını önlüğüyle daha bir beyaz görmeye çalışıyorsun. Kapalı gözlerine batıyor yaylar. Açıyorsun. Kızının hırkasının içinde kaybolan kolları görüyorsun. Demek kızından bile…

Öykünün yazarı Hatice Günday Şahman kimdir?
1969 Ankara doğumlu. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi (Basın Yayın Yüksekokulu) Gazetecilik bölümü mezunu. 2013 yılında bir kamu kuruluşundan emekli oldu. Öykü ve yazıları; Dünyanın Öyküsü, Lacivert, Deliler Teknesi, Ekin Sanat, Karahindiba, Edebiyatist, Hece Öykü ve internet üzerinden yayın yapan edebiyat dergilerinde yayımlandı. 5. Sarıyer Edebiyat Günleri Öykü yarışmasında, “Ahtapot” isimli öyküsü birincilik ödülüne, Telekomcular Derneği tarafından düzenlen Anı Yarışmasında ise mansiyon ödülüne layık görüldü. Çeşitli öykü seçkilerinde öyküleri yer aldı. “Kırmızı Etek” isimli öykü kitabı Ayizi Yayınevinden çıktı. Evli ve bir çocuk annesi.

İlgili haberler
GÜNÜN ÖYKÜSÜ: Yangın

Onu son gördüğümüzde bir kâğıdın üstüne ev çiziyordu. O evin önünden sahile uzanan kısacık bir yol....

GÜNÜN ÖYKÜSÜ: Kulaktan Kulağa

Annesinin o gün kulağına fısıldadığı; yıllar sonra bir akademisyen olduğunda “erkeklik çalışmaları”...

GÜNÜN ÖYKÜSÜ: Mutfak masası

Beni buradan kim kurtaracak? Hiç kimse; yalnızsın sen… Hiç kimse, yalnızım ben… Yalnızlık garip bir...