DERGİMİZDEN
Filmde, insanı acı acı gülümseten, insanlığından utandıran, umut dolu beklentilerden derin umutsuzluklara savuran, güldüren, öfkelendiren, tedirgin eden, harika sahneler var.
Son 20 yılda kamuoyunun gündemine onlarca istismar vakası girdi. Yeterli önlemler alınmış olsaydı, etkin bir soruşturma yapılıp, “münferit bir hadise” diye geçiştirilmeseydi bunlar yaşanmayabilirdi!
Çocuk istismarını daima gündemde tutmak, sorunu doğru tarif etmek, anlamak ve anlatmak gerekiyor. Sorunun ortadan kalkması için hukuki, sosyal ve politik yönleriyle bütüncül bir mücadele yürütülmeli.
İnsanca yaşayacak bir ücret için, tüm işyerlerinde kadın-erkek işçilerin ilk yapacağı şey istenecek ek zam talebini belirlemek ve mücadele biçimine de karar vermek...
‘Hiç durmadan çalış, iş yetişmiyor, kolunu bile kaşıma, tuvalet paydostan sonra!’
Okumak ve müzik öğretmeni olmak isteyen 17 yaşındaki genç kadının hayalleri elinden alınmış. Şimdi ise insanca koşullarda çalışabilmek için iş arkadaşlarıyla mücadele etmekte kararlı.
Tekstil fabrikasında makineci işçiler birbiriyle ve saatle yarıştırılıyor, kaza geçirmemek için nazar duasına sığınıyor.
Çalışabilir kâğıdını patronuna, müdürüne, şefine, insan kaynaklarına vs. veren kişi, çalışmasına engel olmadığı halde, iş ortamında bilinmesini istemediği kişisel durumunu bildirmek zorunda kalır...
Rahim ve çevresinde gelişen iyi huylu olan bu kitlelerin oluşum mekanizması net ortaya koyulamamış olsa da özellikle östrojen ve progesteron hormonları ve genetik yatkınlık oluşum sebebi.
Çocuklarımızın okulda aç kalmaması lütuf değil devletin birincil sorumluluğu. Bu hakkı ilkokuldan üniversiteye herkes için söke söke alacak olan da yine biziz biliyoruz.
Bir tarafta temizlikçi, bir tarafta narkotik anne, bir tarafta ders yaptıran anne, bir taraftan da yetebilmek için kurslara giden anne… Peki tüm bunları sağlamakla yükümlü olanlar nerede, ne yapıyor?
‘Tasarruf’ gerekçesiyle kaldırılan yaz-kış saati uygulaması öğrenciler için de eğitimciler ve veliler için bir çileye dönmüş durumda.
Son zamanlarda toplumumuzda artan fiziksel şiddetin temelinde dilde yatan şiddetin boyutunu da rahatlıkla görebiliyoruz.
Okuldaki şiddet sadece okulla ilgili bir sorun değil. Çocukların geleceği, şiddet sarmalıyla örülü gündelik hayatın içinde ailenin ya da okulun inisiyatifine bırakılamayacak kadar mühim.
‘Ben iki yıldır Türkiye’deyim. Bir yıldır da tekstilde çalışıyorum. Mülteci olunca patronların ve ustabaşıların insafına kalıyorsun. Herkese asgari ücret, fazla mesai var bize yok.’
Ülkede siyasetin yaymaya çalıştığı ırkçılık en yoğun şeklinde kendini okullarda gösteriyor. Mülteci çocuklar günden güne daha ağır koşullarda okumaya devam ediyor.
Bu yıl eşikte mütereddit durmayıp, erişilebilir yeni yıl kararları almaya karar verdim. Bu kendime yazdığım reçeteyi geçmiş altı ay içinde de uygulamaya koydum.
Birbirimize dayanıp güç aldığımız, sesi duyulmayanların sesi olup çoğaldığımız, günbatımı manzaralı, dost sohbetli, kocaman, kalabalık sofralı dünyanın kapılarını araladığımız bir yıl olsun.
Sırtımızı bir dağ gibi duran kadın dayanışmasına yaslıyoruz. ‘Güvenliğimizi’ bahane edip kendi iktidarını düşünenlere karşı, ‘Savaş değil barış istiyoruz’ diyor, barış içinde yaşamayı savunuyoruz.
Bizi açlıkla terbiye edip şiddetle bastıran, yaşam halkımızdan çalıp, sermayeye aktaranlara karşı kendi siyasetimizi yürüttüğümüz bir mücadeleye ihtiyaç var.
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN