DERGİMİZDEN
Jina hareketinin birçok kazanımla birlikte İran’da ve dünyada kadın hareketi için bir mücadele deneyimi ve mirası bırakacağı ortada.
‘Bant sistemi olarak çalıştığımız için çıkarttığımız telefon sayısını sürekli yükseltiyorlar. Nefes bile alamıyoruz artık…’
Salcomp Xiaomi fabrikasında TİS sürecindeyiz. Türk Metal’e sesleniyoruz: Biz işçilerin taleplerine kulak verin, bizimle konuşmadan sözleşme yapmanızı kabul etmiyoruz.
Ordu’da ‘Geçim derdi’ diye sözlerine başlayan fındık işçisi kadınları dinleyelim.
Ayşe Sarısayın’ın Bir Roman Kadar Uzun kitabını geride kalanların ağırlığını, hatırladığı heyecanları duyumsayarak okuyoruz.
Tuzla’da sendikalı bir metal fabrikasında yaklaşan TİS süreci öncesi arkadaşlarla kafamızda beliren soruları öğle paydosunda konuştuk.
Yeni eğitim öğretim yılının başlamasıyla üniversiteyi kazanan genç kadınları saran kaygıların haddi hesabı yok.
“Okulumuzda fakülte binası, yemekhane ve yurt hasar almış. Yerine bir şey de yapılmamış. Üniversite yıkılacaksa, binalardaki öğrenciler nerede eğitim alacak? Yurt yıkılırsa nerede kalınacak?"
Aslolan insanın başkasının gözünden kendine baktığı, sevemediği kendini “öteki”nin gözünden sever hale geçebildiği o aşkın bakma haliydi.
Cadı diye yakılan kadınların aslında normal birer insan oluşunun gösterilmesiyle film, bilindik cadı hikayelerinden ayrılır.
Uyuz tüm yaş gruplarında, tüm etnik gruplarda, tüm sosyoekonomik düzeylerde görülebilir. Salgınlar nedeniyle özellikle bakım evleri, yurt, yatılı okullar ve toplu yaşanan yerlerde daha sık gözlenir.
Akran zorbalığı ile ilgili bilinen en yaygın yanlışlar sadece erkek çocukların zorbalık yaptığının ve zorbalığın sadece vurmak, kırmak gibi fiziksel şiddet vs. sanılması.
Bu yıl geçen yıllardan daha çetin geçecek gibi. Bu sebeple kadınların bir araya gelerek, bu sorunları dile getirmesi, sorunların çözümü için taleplerde bulunması çok elzem.
"Kış geldi, şartlar daha da zorlaşıyor. Giderlerimiz daha da artacak. Aldığım maaş enflasyona, zamlara, vergilere ayak uyduramıyor."
İşe yetişme telaşı bir yana günlük yaşadığımız tacizlerin ve zorbalığın haddi hesabı yok. Yaşadıklarımız sıradanlaşıyor ama kabullenmesi mümkün değil…
Tekrar tekrar sürekliliği olmalı, gitmeli Emek Yaz Kampına. Üreterek, katılarak, çoğalarak… Ve özellikle çocuklarımızla gitmeli. Dışarıda böyle bir hayatın varlığını istemeliler.
Sadece itaat etmemizi bekleyip adına da ‘özgürlük’ diyorlar. Bizi seçeneksiz bırakmak istiyorlar. Ne seçeneksiziz ne de geleceksiz. Hayatımızı, geleceğimizi çalanlara karşı umut da mücadele de biziz!
Bu ay dergimizde de ormanımızla, toprağımızla, toplumsal hayatımızla bizleri gerici bir karanlığa sürüklemek isteyenlere karşı yükselttiğimiz sesimiz var.
Tehlikenin sorumluları, yaratmış oldukları şiddet ortamını kullanarak yine kadınlara saldırıyorlar.
Leyla, Nilgün, Sevgi çocuklarını bütün endişelerine rağmen sübyan mektebine göndermek zorunda kalan binlerce kadından sadece 3'ü.
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.