Kalkınma teşviklerinin gerçekliği: Baskı ve kölece çalıştırma
‘İş yeri bizi stajyer gösterip maaşımızın yarısını verdi. Çoğumuzu İŞKUR üzerinden işe başlatıp aldıkları devlet teşvik kadarını hesabınıza yatırıp, kendilerinin ödemesi gereken ücreti ödemiyorlar.’

Doğu ve güneydoğuda devletin kalkınma ve istihdam adı altında özel şirketlere verdiği teşvikler bölge halkına sömürünün bin bir çeşidini yaşatıyor. Elazığ’ın Karakoçan ilçesinde bir buçuk yıl önce kurulan LC WAIKIKI ve AVVA gibi büyük markalara üretim yapan bir tekstil firmasında çalışan işçiler, yaşadıkları zorluklar ve ağır sömürü koşullarından şikayetçiler. Ne kadar rahatsız olsalar da yaşadıkları yerde geçinebilmek için yapacakları başka bir işin bulunmamasından kaynaklı da çalışmaya devam ediyorlar. Elazığ’da kurulan yaklaşık 150 kişinin çalıştığı BİNTEM Tekstilin Batman, Muş, Bingöl, Mardin, İstanbul olmak üzere çoğunluğu bölgede kurulu 6 fabrikası bulunuyor.

25 yaşında genç bir işçi, biz güvenliği için ismini değiştirip adına Sena diyelim, fabrika açıldığı günden bugüne hâlâ orada çalışıyor. İlk işe başladıklarında 4 bin 500 lira olan asgari ücretin yalnızca 2 bin 250 lirasını aldıklarını anlatıyor: “İş yeri bizi stajyer gösterip maaşımızın yarısını verdi. Bir çoğumuzu İŞKUR üzerinden işe başlatıp aldıkları devlet teşvik kadarını hesabınıza yatırıp, kendilerinin ödemesi gereken ücreti bize ödemiyorlardı. 4 ay kadar bir süre asgari ücretin yarısı fiyatına çalıştık. Sonrasında tam yatırmaya başladılar ücretlerimizi fakat gene sorunlar devam etmeye başladı. Maaşımızı ya geç ya da parça parça yatırıyorlardı.”

Fabrika konumunu itibariyle merkeze yaklaşık 4 km uzaklıkta ve köyden ya da merkezden gelen servislerin geçmediği bir yere inşa edilmiş. İşçiler köylerden buraya kendi imkanlarıyla sabah saatlerinde ulaşmanın zorluğunu hâlâ yaşıyor: “Servis olmadığını söylediler. Yol ücreti de vermiyorlar. ‘Bu tamamen bizim inisiyatifimize kalmış ve bunu ödeyecek bütçemiz yok, burası sanayi bölgesi değil, çok maliyeti olur’ gibi açıklamalar yaptılar bize. Ben köyde yaşıyorum. Olduğum yerden iş yerine gelen araç yok ve mecbur sabah erken saatte kalkıp kendi imkanlarımla gelmeye çalışıyorum. Akşam da çıkışta evime geri dönebilmek için gene aynı zorluğu yaşıyorum.”

VERİLEN SÖZLER TUTULMADI

Yaşadıkları sorunları anlatırken, “Ustaların bağırmalarından tutalım da fabrika içinde yaşadığımız mobbingin haddi hesabı yok. Elektrikler kesiliyor, mecbur iş bırakmak zorunda kalıyoruz, sonrasında ise elektriğin olmadığı süreyi yine biz akşam ya da hafta sonu çalışarak telafi ediyoruz!” diyor. Geçtiğimiz mart ayında maaşlarının geç ödenmesinden kaynaklı bir günlük iş durdurma kararı alınan fabrikada yaklaşık 150 kişi çalışıyor. “100 kişi işinden atılma korkusuyla çalışırken biz fabrikanın dışına çıkıp çalışmayacağız dedik, insan kaynakları ve usta başı yanımıza gelip yaptığımızın yanlış olduğunu, işe geri dönmemiz gerektiğini söyledi. Öğleden sonra tüm işçileri gönderip ‘tatil’ dediler. Ertesi gün işverenin yanımıza gelip bizimle konuşmasını bekledik. Bu sürede bizi içeri almadılar. Toplantıda işveren her şeyi düzelteceğini, servis verileceğini, yemekleri düzelteceğini, maaşları düzenli yatıracağının sözünü verdi” diye anlatan Sena, verilen sözlerin üzerinden 3 ay geçmesine rağmen işçilerin yaşadıkları sorunlardan hiçbirinin düzelmediği ve maaşların uzun periyotlarla yatırıldığına dikkat çekiyor. “Biz ilk başladığımızda ‘bunlar cahil zaten, bir şey bilmiyor’ diye üzerimizde çok fazla baskı kurdular, baş kaldıran veya ayak direyen biri olursa da gözünün yaşına bakmadan işten attılar” diye ekledi.

Kadınlar yaşadıkları yerde ülke ekonomisinin ve enflasyonun kurbanı. Bir şekilde ağır sömürü koşullarında çalışan ama bir yandan da hâlâ değiştirmeye umutla bakan kadın işçilerin hikayesi Sena’nın anlattıkları.

Fotoğraf: Canva Pro