Her seferinde yeniden doğrulup yürümeyi bilen Deniz
Hayatı elinden alınan bir kız çocuğu o. Oradan oraya sürüklenen hayatında yaşadığı tüm zorluklara rağmen ayağa kalkıp devam etmesini bilen bir kadın… Şimdi kadın dayanışmasının bir parçası…

Annelerin kaderi kızlarının kaderidir, sözüyle sineye çektik yaşadıklarımızı. Annem 12 yaşındayken bir köylüsü tarafından defalarca istismara maruz kalmış. Kimseye söylemeye cesaret edememiş. Bir gün aynı adam tecavüz etmeye kalkışırken, annem kendini savunmak için nasıl olduğunu bilmediğimiz bir şekilde adamı öldürmüş. Annemle evlenmek isteyen babam, annemin cezaevine girmesini fırsat bilip, yardım etmiş ona, yardımlarının karşılığı olarak evlenmek istemiş. Babam ya da bir başkası olması hiç fark etmiyor, kadınların çaresizliklerini nasıl fırsata çevireceklerini çok iyi biliyorlar bu adamlar.  

Evlendikten sonra babamın alkol bağımlılığı ve birçok sapkınlığı yüzünden yoksulluk çeken annem, ilk çocuğunu babamın umursamazlığı yüzünden kaybetmiş. Babam, anneme ölen çocuğa kefen alacak para bile vermemiş… Abimin ardından ben gelmişim dünyaya, yoksulluk, şiddet, baskı, ne arasanız var evimizde o zamanlar.

Babamın işgüzarlıkları yüzünden Sivas’tan İstanbul’a göç etmek zorunda kaldık. Alkolü bıraktı ama dayağı gitgide arttı. Ekonomik sıkıntılar boy gösterdikçe yaşam içinden çıkılmaz bir hal aldı. Babam annemin çalışmasına müsaade etmiyor, annem de üzerimize kapı kilitleyip ev temizliğine ya da benzeri günlük işlere gidiyordu gizlice.

BENİM HAYATIMI ELİMDEN ASLINDA AİLEM ALDI

16 yaşımdan sonrasını düşünürken bile acı çekiyorum halen. Kimin ve neyin kurbanı olduğumu bilmediğim bir günah keçisiydim o günden sonra.

Daha küçük bir kız çocuğuyken teyzemin ve ailemin beraber planladıkları, sebebini “Kızımız kötü yola düşmesin” diye açıkladıkları bir evlilik kararı alınmış hakkımda. Benden 20 yaş büyük bir adama, okuldan alınıp pazarlandım, sırf durumu iyi diye. Bu durumdan kurtulmak için hiç tanımadığım bir adamla internet üzerinden anlaşıp, Sivas’a kaçtım. Geldiğimde beni karşılayan 40 yaşında, 2 kere evlenip boşanmış, benim yaşımda çocukları olan, uyuşturucu bağımlısı ve internetten kandırdığı genç kızları tuzağa düşürüp pazarlayan biriydi. 18’den küçüktüm, ilk günler bana dokunmadı. Telefonumu elimden alıp beni eve kapadı. Bir ayın sonunda, kandırmaya çalıştığı başka bir kız çocuğunun ailesinin şikâyeti üzerine polis evi basmış, beni de işbirlikçi gibi karakola götürmüşlerdi. Kendimi anlatamadan kızları kayıp olan ailenin ve polislerin şiddetine maruz kaldım. İfademi aldıklarında işin gerçeğini öğrendiler. Bu sırada da ailemin verdiği kayıp ilanını öğrendim. “Sana bir şey yaptı mı?” dediler, “hayır” dedim. İnanmadılar. Herkesin gözü önünde bekâret testi yaptılar. Bir de suç işlemişim gibi ellerimde kelepçeyle o gece karakolda kaldım. Annemin gelmesiyle her şey son buldu diye düşünmüştüm fakat öyle olmadı… Beni kolumdan tutup götürecek diye beklediğim annem, “Namusumuz kirlendi, eve dönersen babanla ağabeyin seni öldürür” deyip beni o adamın kollarına itti ve gitti. Hem de bir önceki eşini pazarladığını, çocukları kandırıp fuhuşa zorladığını bile bile. 3 gün ardı ardına o adamın tecavüzüne uğradım. Benim hayatımı elimden aslında ailem aldı.

Bir süre sonra adam başka bir suçtan tutuklandı, İstanbul’a ailemin yanına gelmek zorunda kaldım. Sonrasında o adam da geldi ve biz ailemin yanında ev tutup yaşamaya başladık.

KİMSE GÖRMEDİ, DUYMADI

Sırf mahallede laf söz olmasın diye mahkeme kararı ile yaşımı büyütüp nikâh yaptılar. Tabi aynı zamanda sürekli bir şiddet ve yoksulluk var. Bir arkadaşına borcuna karşılık beni pazarladı. Bedenimin fotoğraflarını çekip çeşitli sitelerde yayınlıyor, misafir diye eve çağırdığı insanlara beni sunuyordu. Şiddet ve şantajla beni fuhuşa zorladı. Başlarda karşı koydum istemedim, üstelik anne olmuştum. Yapmam dedikçe şiddet gördüm. Oğlumu bakıcılara bırakıyor, onun refakatinde her gün başka yerlerde başka insanlarla birlikteliğe zorlanıyordum. Bir süre sonra bedenim buna dayanamaz hale geldi. Sürekli kanamalarım başladı ve doktora gittiğimde rahmimde bir hasar bulundu. Bir süre kemoterapi gördüm. Benden artık para kazanamayacağını anlayınca boşandık. Bunları ailemin yanında, bu mahallede yaşadım ama kimse görmedi, duymadı.

ASLA UNUTMAM!

Boşandıktan sonra iş buldum, evimi tuttum ve oğlumla bir şekilde hayata tutunmayı başardım. Aşçılık, garsonluk, fabrika işçiliği yaptım. Çalıştığım yerde bir askerle tanışıp evlilik kararı aldım ve onun işinden kaynaklı Siirt’e göç ettik. Evlenirken beni gerçekten sevdiğini düşünmüştüm. Sonradan anladım ki kendisinin ihtiyaçlarını karşılayacak bir köle arıyormuş. Çalışıyordu ve çok iyi bir geliri vardı, fakat beni ve oğlumu yokluk içinde yaşatıyordu. Korkunç bir şiddet vardı. İkinci çocuğumu istemeden de olsa doğurdum. Sırf beni korkutmak için bana “Günde 10 tane adamı katlediyorum, sana mı bir şey yapamayacağım” deyip gözdağı veriyordu. Oğlumun “Ben büyüyünce bu adamdan hesap soracağım” dediği gün boşanmaya karar verdim. Aileme durumu anlattığımda ise “Gel, ama çocukları istemiyoruz” diyorlardı. Misafirlerin yanında dayak atıp, kafama silah dayadığı bir gece karakolluk olduk. Bir polisin “Şikayetçi olma, bu adam asker, kafana silah dayadığını anlatırsan görevden alınır, yazık olur” diye o adamı korumasını asla unutmam.

Boşandım. Ailemin yanına döndüm. Küçük çocuğumu durumumu düzeltip yanıma almak koşuluyla o adamın yanına bırakmak zorunda kaldım. İstanbul’da bir sürü iş deneyimim oldu ama hiçbir yerde dikiş tutturamadım. Garson olarak başladığım iş yerinde müdürüm tarafından defalarca tacize uğradım, onurum kırılmıştı. Ayrıldım o işten.

KADER DEĞİL, DÜZEN!

Çoğunluğun bunları yaşıyor olması tesadüf ya da kader değil, tek bir elden çıkmış ve üzerine çalışılıp özellikle oluşturulmuş kurulu bir düzen bu. Bu da demek oluyor ki kadınların yaşamındaki olumsuzlukların benzerliği kader değil, bir zihniyet ürünü.

Bugün bu ülkede kadınlar ve parasını emeğiyle adil şekilde kazanmaya çalışan emekçiler açıkla yoksullukla ya da erkeklerin, patronlarının zorbalıklarıyla yaşamaya mecbur bırakılıyor. Eğer kadınlar çalışmıyorsa sebebi o iş yerinde yaşadıklarıdır. Eğer bir kadın evliliğinde yaşadığı şiddete, sömürüye, ses çıkaramıyorsa sebebi ailesinin sahip çıkmaması, kendini yalnız hissetmesidir.

Ben çok fazla yalnızlık yaşadım. Yolum Esenyalı Kadın Dayanışma Derneğiyle birkaç kereliğine olsa da kesişti, fakat kapıdan girmeye cesaret edemedim. Bugün hiçbir kadının yalnız olmadığının, dayanışmanın kadınları ayakta tuttuğunun farkındayım ve bunun bir parçasıyım. Başka kadınlar da bunları yaşamasın diye bu dayanışmanın bir parçası olup mücadelemi sürdüreceğim.


İlgili haberler
Güçlü olmadığında, yaslan bana…

ABD'de yükselen bir şarkının anlattıkları: Güçlü olmadığında/ Yaslan bana/ Arkadaşın olayım/ Devam e...

İktidarın ‘biz’ diye saydıkları arasında kimler va...

Açık söyleyelim; pandemi döneminde kendini yalnız hissetmeyen bir tek kesim varsa o da sermayeydi. O...

Ne eski ne yeni, tek normal: İki sınıf karşı karşı...

Hükümetleri ve sivil toplum kuruluşlarıyla örgütlü burjuva sınıfı bir yanda, sendikal örgütlüğü zayı...

Yok mu çaresi dostlar…

Her yıl 8 bin çocuk istismara uğruyor. Yılda ortalama 17 bin istismar davası açılıyor. Bu davaların...

Salgında artan şiddet, haklarımız ve taleplerimiz

Kadına yönelik her türden şiddetin artışına tanık olduğumuz salgın sürecinde, koşullar ne olursa ols...

Çocuğu koruyalım derken acizleştirmemek için yapac...

Cinsel istismarla ilgili mevcut yanlış inanışları yeniden üretmeden çocukların haklarını nasıl koruy...