ABD’de bir polisin dizleri altında öldürülmeden önce George Floyd’un ağzından çıkan son sözü “Nefes alamıyorum”, “Adalet yoksa barış da yok” sloganıyla birleşerek siyahların isyanına dönüştü. Protestolarda siyah ve siyah haklarını savunan/ırkçılığa karşı mücadele eden beyazlar, hep birlikte yumruklarını havaya kaldırarak bu sloganı avazı çıktığı kadar yükseltiyor. Nefes almak için… Yaşamları değersiz kılan insanlıkdışı uygulamalar dünyanın dört bir yanında halkları nefessiz bıraktığı için, bu isyana dünyanın dört bir yanından yüzbinler ses veriyor.
Haklardan mahrumiyet, yoksulluk, işsizlik, nefret ve ölümün ırkçılıkla buluştuğu politikalara karşı sesini yükseltenler, tarihteki kayıpların da hesabını soruyor bir yandan. Bu hesap sormayı kendi ayrıcalıklarına karşı saldırı olarak gören devlet, sokağa çıkma yasaklarını devreye sokuyor hemen. Ancak isyan sokaklarda devam ediyor.
Öteki ülkelere ‘demokrasi’ dağıtan ABD yönetiminin yüzüne isyanlarını çarpan halk, yüzyıllardır süren ırkçılık, nefret, yağma ve hak gasplarının öfkesini taşıyor. Halkın nefreti pekiştiren politikalara artık tahammüllü kalmamışken, hükümet protestoları kriminalize etmek, protestolar esnasında halkın taleplerinin değil şiddetin ve ‘yağma’nın öne çıkması için çırpınıyor. Her zaman yaptığı gibi, her yerde yaptığı gibi…
Kitlesel protestolar gücünü dayanışma ve birliktelikten alırken, protestocular arasında yayılan isyanın şarkısı bu birlikteliği söze dönüştürüyor: “Güçlü olmadığında/ Yaslan bana/ Arkadaşın olayım/ Devam etmene yardım edeyim/ Çünkü çok sürmez/ Benim de ihtiyacım olur/ Yaslanacak birine...”
Tam da bu günlerde yeniden hatırlamak için ne anlamlı sözler! Sadece yüzlerimizi kapatan maskeler yüzünden değil, salgın sürecinde “önlemlerin” bizim canımızı değil, sermayenin ihtiyaçlarını korumak üzere alındığını gördüğümüz için de nefes almakta zorlandığımız bu günlerde...
Tam da bu nefessizlikte, koronavirüsten daha tehlikeli olan otoriterliğin, halk düşmanlığının, hak gasplarının yarattığı öfkemizi değiştirici bir güce dönüştürmek için, tıpkı Amerika’daki gibi aramızdaki mesafeleri kapatarak birlikte, yan yana sokağa çıkmak için “yaslanacak birilerine” ihtiyaç duyduğumuzu, bizim de omzumuzu başkasının yaslanması için sunmamızın ne kadar da hayati olduğunu gösteren sözler…
İktidarlar, yönetmeye çalıştıkları kitleleri tek başlarına değersiz, tehlikeli, günahkâr olduklarına ve başlarında güçlü bir kontrol mekanizması olmazsa felakete sürükleneceklerine inandırmak isterler. Bunu, daha fazla otorite, daha fazla şiddet, daha fazla korku salarak yaparlar. Başlarına bir şey gelmişse hata; bu otoriteye boyun eğmeyenlerindir. Boynunuza basar, nefessiz bırakırlar. Yaşamlarımızın değersiz olmadığını, asıl felaketin bu otoriter güçler olduğunu göstermek için, nefes almak için boynunuza basan ayağı kaldırmanız gerekir, buna gücünüz yoksa birine yaslanmanız gerekir, yaslanacak kişilerin sayısının artması gerekir. Biz bize gerekiriz.
Tam da bugün, ABD’deki polis şiddetine karşı sokağa çıkan halk kitlelerine sanki destek veriyormuşçasına “Bu ırkçı ve faşist yaklaşım, insanlık dışı”, “Türkiye, daima insanlığa karşı her türlü saldırıya karşı durmuştur” diyen Erdoğan, korona sürecinde dahi halkın iradesini gasp edip kayyum siyasetini sürdüren, ülkesinde polis kurşunlarıyla can veren Kürt çocuklar için bir kelime etmeyen, siyaset yapıyor diye Kürt kadınları tutuklayan, muhalif vekillerin vekilliklerini düşüren kendi iktidarı değilmiş gibi konuşurken de hatırlamamız gereken bu. Sırada meslek odalarını, baroları etkisizleştirecek yasal değişiklikleri yapmak, sosyal medyayı zapturapt altına almak, çocuk istismarcılarına af çıkarmak gibi toplumun çok farklı kesimlerinin sinir uçlarına dokunacak düzenlemeler olduğunu, tüm bunların bizim nefesimizi kesmek için, bizi dayanaksız bırakmak için olduğunu görmemiz gerekir.
Ekmek ve Gül’ün haziran sayısı bizi nefessiz bırakan güncel sorunların bir dökümünü yapıyor. Bütün bu hamlelerin üzerindeki örtüyü kaldırmak, güçlü olmak için neler yapılabileceğini tartışmak, farklı yerlerden kadınların her birimize “benim omuzum burada” deyişinden güç almak için dolu dolu bir sayı hazırladık. ‘Normal’in; yoksulluk, işsizlik, şiddet ve baskı olduğunu hatırlatan kadınların anlattıkları bu ‘normal’e meydan okumanın aciliyetini gösterirken, bu meydan okumada “örgütlülüğümüzün”, “biraradalığımızın” da önemine dikkat çekiyor.
Birlikte ferah nefesler alabildiğimiz sağlıklı ve güzel günler dileğimizle, iyi okumalar diyoruz!
İlgili haberler
İktidarın ‘biz’ diye saydıkları arasında kimler va...
Açık söyleyelim; pandemi döneminde kendini yalnız hissetmeyen bir tek kesim varsa o da sermayeydi. O...
Ne eski ne yeni, tek normal: İki sınıf karşı karşı...
Hükümetleri ve sivil toplum kuruluşlarıyla örgütlü burjuva sınıfı bir yanda, sendikal örgütlüğü zayı...
‘Çileği alabilelim de kurdu içinde kalsın’
Bir market servisinden notlar: ‘İki poşetten fazlasıyla çıkabilene bir dönüp bakıyoruz. Çileği bulsa...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.