Kovid-19 pandemisi hepimizin hayatlarına bir bomba gibi düştü. Bu olağan dışı koşullarda başta yaşam hakkı olmak üzere, sağlık, beslenme, barınma, çalışma, eğitim, ulaşım gibi temel insan haklarına erişim konusunda ciddi sıkıntılar da baş göstermiş oldu. Bu süreçte özellikle toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklı sorunların katmerlendiğini; başta kadına yönelik şiddet olmak üzere kadın bedeni, emeği ve sağlığı üzerindeki baskıların arttığını gözlemliyoruz.
Salgınla mücadelede, virüsün yayılmasının ancak izolasyon ve fiziksel mesafelenme ile “evde” kalarak önlenebileceği söylendi. Ne var ki, evde kalmak kadınlar için tüm bakım yükünün kadınların omzuna yıkılması, zaten çok fark edilmeyen hane içi emeğin iyice görünmez kılınması; her şeyden önemlisi de kapalı kapılar ardında yaşanan şiddetin dozajı ve sıklığının artması anlamına geldi.
Bu yazı ile şiddetin biçimlerini ve şiddete uğradığımızda haklarımızın neler olduğunu irdelemeye çalıştık. Biliyoruz ki, şartlar ne olursa olsun şiddet karşısında haklarımız var. İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi Yasası, devlete her şartta kadınların şiddetten korunması için sorumluluk yüklüyor.
ŞİDDETTEN KASIT SADECE FİZİKSEL ŞİDDET MİDİR?
Sözlük anlamı kaba-sert davranmak, kaba kuvvet kullanmak olan şiddet; toplumsal açıdan, uygulayıcısı tarafından başkaları üzerinde üstünlük sağlamak, hakimiyet kurmak, belli şekillerde davranmaya zorlamak, maddi-manevi çıkar elde etmek gibi amaçlarla uygulanmaktadır. Şiddet; fiziksel, sözlü, duygusal, psikolojik, ekonomik ya da cinsel içerikli birtakım eylemlerde bulunmak suretiyle, bu eylemlere maruz kalan kimselerin maddi-manevi bütünlüğünü, temel hak ve özgürlüklerini ihlal eden ya da geçici süre ile bu hakların kullanılmasını engelleyen her türlü eylemi ifade etmektedir.
İSTANBUL SÖZLEŞMESİNE GÖRE KADINA YÖNELİK ŞİDDET NEDİR?
Sözleşmenin giriş bölümünde, “Kadınlara yönelik şiddetin, erkekler ve kadınlar arasındaki eşitlikçi olmayan güç ilişkilerinin tarihsel bir tezahürü olduğunu ve bu güç ilişkisinin erkekler tarafından kadınlar üzerinde tahakküm kurulmasına ve kadınlara yönelik ayrımcılık yapılmasına yol açtığını ve kadınların ilerlemelerinin önünde engel olduğunu kabul ederek” ifadesiyle, şiddetin kadın üzerindeki erkek egemenliğine yönelik cinsiyet temeli güçlü biçimde vurgulanmıştır.
Sözleşmesinin 3. maddesinde ise kadına karşı şiddetin kapsamı tanımlanmıştır: “İster kamusal ister özel alanda meydana gelsin, kadınlara fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik acı veya ıstırap veren veya verebilecek olan toplumsal cinsiyete dayalı her türlü eylem veya bu tür eylemlerle tehdit etme, zorlama veya keyfi olarak özgürlükten yoksun bırakma anlamına gelir ve bir insan hakları ihlali ve kadınlara yönelik ayrımcılığın bir biçimi olarak anlaşılmaktadır.”
EV İÇİ ŞİDDET NEDİR?
İstanbul Sözleşmesinin en önemli yeniliklerinden biri de sadece aile içi şiddet tanımı yerine, ev içi şiddet tanımını benimsemesi; aynı hanede yaşamasa bile aile bireyleri arasında olduğu kadar aynı evde yaşayan yakın ilişkideki kişiler arasında meydana gelen şiddeti de kapsayan geniş bir tanımlama yapmasıdır. Bu şiddet aile bireyleri, boşanmış veya ayrı yaşayan kişiler, nişanlılar, sevgililer gibi yakın ilişkideki kişiler arasında olabilir. Sözleşmeye göre ev içi şiddet; “Şiddet mağduru ve şiddet uygulayanla aynı haneyi paylaşmasa da aile veya hanede, eski veya şimdiki eşler ya da partnerler arasında meydana gelen her türlü fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik şiddet”tir.
Bir insan hakkı ihlali olarak “kadına yönelik şiddet” olgusu, uzun yıllar boyunca özel yaşam ve aile mahremiyeti içerisinde algılanmış, bu nedenle de gerek uluslararası ve gerekse ulusal düzeyde, kadının insan hakları gündemine geç girmiştir. Uluslararası düzeyde 1980’li yıllarla birlikte görünürlük kazanmaya başlayan bu olgu, 1990’lardan itibaren toplumsal bir sorun ve bir insan hakkı meselesi olarak görülmeye başlanmıştır.
Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi 2018’de evi, kadınlar için en tehlikeli yer olarak nitelendirmiştir. Nitekim kadınlar sevgi, saygı bekledikleri insan(lar)dan daha yaygın bir şekilde şiddet görmektedir. Ev içi şiddet en çok kadınlar ile çocukları mağdur etmektedir. İstanbul Sözleşmesi’ne çocukların özel olarak eklenmesinin sebebi de şiddetten sadece kadınların zarar görmemesidir.
SALGINDA KÖTÜLEŞEN ŞİDDET TABLOSU
Kovid-19 ile mücadele kapsamında tüm dünyada “evde kal” çağrıları yapıldı. Kovid-19’dan daha tehlikeli olan erkek şiddeti de azımsanmayacak oranda artış gösterdi. Pandemi günlerinde toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklı sorunlardan başta kadına yönelik şiddet olmak üzere, kadın bedeni, emeği ve sağlığı üzerindeki baskı ve sömürü de artış gösterdi.
Kovid-19 bahanesi ile işten ilk olarak çıkarılan yine kadınlar oldu. Ücretsiz izin adı altında işten çıkarılan kadınlar iyice eve hapsedildi. Artan kadın işsizliği ve yoksulluğu, kadınları ekonomik olarak babaya, ağabeye, kocaya, sevgiliye bağımlı kıldı. Bu durum erkeğin kadın üzerinde uyguladığı ekonomik şiddeti de artırdı. Cinsiyetçi işbölümünün kadınların sırtına yıktığı ev içi bakım, temizlik, yemek, çamaşır, çocuk ve yaşlı bakımı işleri daha da büyük bir yük haline geldi.
KADIN CİNAYETLERİ DURDURAKBİLMEDİ
Pandemi sürecinde kadınlar, kendilerine psikolojik, fiziksel ve cinsel şiddet uygulayan erkekler ile bir arada yaşamaya daha çok zorlandı. Nitekim Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun yayımladığı raporlar durumun vahametini ortaya koydu. Rapora göre şiddete uğrayan kadınlar virüs bulaşma riskinden dolayı hastaneye gidip darp raporu almaktan çekindi. Aynı zamanda şiddete uğrayanlar ve tanık olanlar, saldırganın kovid-19 sebebi ile sağlıksız koşullarda kalacağı endişesi taşıdı. Kolluk birimlerinin virüs sebebiyle 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Ö̈nlenmesine Dair Kanun’un yükümlülüklerini etkin bir şekilde yerine getirmedikleri de gözlemlenmektedir. Bununla birlikte Platformun kadın cinayetlerine yönelik yayımladığı verilere göre 2020 yılı mart ayı içinde 29, nisan ayında 20, mayıs ayında 21 kadın cinayeti işlenmiş ve mart ayında 9, misan ayında 20, mayıs ayında 18 kadın şüpheli bir şekilde ölü bulunmuştur.
İstanbul Emniyet Müdürlüğü verilerinden derlenen bilgiye göre, İstanbul’da, 2019 Mart’ında 1804 aile içi şiddet olayı yaşanırken, bu yıl aynı ayda olay sayısı 2493’e yükselerek, geçen yıla göre yüzde 38.2’lik artış göstermiştir.
Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu (TKDF) Başkanı Canan Güllü’nün paylaştığı salgın günlerinde federasyona gelen ihbar verilerine göre, fiziksel şiddette yüzde 80, psikolojik şiddette yüzde 93, sığınma evi talebinde yüzde 78, ihbar bildiriminde yüzde 100, hukuki destek verilmeyen şiddet vakalarında ise yüzde 96 artış olmuştur.
Sonuç olarak bilinen ve kayıtlara geçen şiddet olguları buzdağının görünen yüzünü oluşturmakta, kapalı kapıların ardında kadınlar şiddetin her türüyle yaşamak zorunda kalmakta ve seslerini duyuramamaktadır.
6284 YAŞATIR!
Pandemi süreci bize 6284 sayılı Yasa ve İstanbul Sözleşmesi’nin hayati önemini ve daha etkin bir şekilde uygulanması gerektiğini gösterdi. 11 Mayıs 2011 tarihinde ilk olarak Türkiye tarafından imzalanan İstanbul Sözleşmesi, uluslararası hukukta kadına karşı şiddet ve ev içi şiddet konusunda yaptırım gücü olan, bağlayıcı ve bağımsız bir denetim mekanizması kurulmasına yer verilen ve şiddetin kadın erkek eşitsizliğinin bir sonucu olduğunun vurgulandığı ilk sözleşmedir. Ayrıca İstanbul Sözleşmesi ışığında hazırlanan 6284 sayılı yasa şiddete karşı kadınları koruyucu hükümler içermekte olup devletin taahhüt ettiği koruma yükümlülüklerini yerine getirmesi için de çeşitli yaptırımlar barındırır.
Dünyada kimi ülkeler yeni yasa tasarıları ve 7/24 açık çağrı paketleri uygulamalarına başvururken Türkiye’nin ek ve acil bir önlem paketi hazırlamak bir yana var olan uygulamaları da geriye götürdüğü, 6284 sayılı Yasa’nın uygulamasında kimi geri adımlar atıldığı gözlemleniyor.
ŞİDDETE KARŞI ACİL TALEPLERİMİZ:
● Devlet kadına yönelik şiddete karşı bir acil eylem planı hazırlamalı, kadınları bilgilendirmeli, tüm kurumlarıyla kadınlara şiddete karşı hakları olduğunu anlatmalıdır.
● Kolluk güçleri kadına yönelik şiddet olaylarına müdahale ve yapılacak işlemler konusunda uyarılmalı, kadınların başvurularının “Kovid-19 salgını” bahanesiyle” göz ardı edilmesinin kabul edilemez olduğu ilan edilmelidir.
● Koruma ve tedbir kararlarında gecikme yaşanmaması için devlet acilen önlem almalıdır.
● Bu süreçte danışma ve destek mekanizmalarında aksama olmaması için özel önlemler alınmalı, ihtiyaca yönelik yeni özel şiddetle mücadele birimleri kurulmalı ve 24 saat esasına göre her an ulaşılabilir hale getirilmelidir.
● Sığınmaevlerinin koşulları düzeltilmeli, salgın konusunda alınan önlemler artırılmalıdır.
● Kadına yönelik şiddet konusunda adli süreçler ertelenmemeli, kadınların uzayan yargı süreçlerinde ikinci, üçüncü kez mağdur edilmesinin önüne geçilmelidir.
● Kadın çalışanların haklarının gasbedilmesinin önüne geçilmelidir.
● Şiddet mağduru, boşanmış, tek ebeveyn olarak çocuklarının bakım sorumluluğunu üstlenen, maddi desteğe ve sağlık, eğitim, bakım desteğine ihtiyaç duyan kadınların özgün ihtiyaçları için bakanlıklar düzeyinde acil önlemler alınmalı, bu önlemler geciktirilmeden hayata geçirilmelidir.
● Tüm medya organlarında kadınlara şiddet durumunda başvurabilecekleri yerlere, haklarına ve devletin kadınları güvenceye alacağına ilişkin bilgilendirme yayınları yapılmalı, kamu spotları hazırlanmalıdır.
● Şiddet riski olan, şiddete uğrayan ve fiziki olarak bu zamana kadar şiddete uğramasa da salgının yarattığı güvensizlik ortamında şiddet tehdidi altında olan tüm kadınlara devlet; uzmanları, görevlileriyle ulaşmalı ve kadınların ihtiyaçları derhal karşılanmalıdır.
● İnfaz yasasıyla serbest bırakılan kadına yönelik şiddet failleri üzerinde özel denetim mekanizmaları uygulanmalı ve kadınların bu sebeple yeni şiddet fiillerine maruz kalmaları engellenmelidir.
İlgili haberler
Güçlü olmadığında, yaslan bana…
ABD'de yükselen bir şarkının anlattıkları: Güçlü olmadığında/ Yaslan bana/ Arkadaşın olayım/ Devam e...
İktidarın ‘biz’ diye saydıkları arasında kimler va...
Açık söyleyelim; pandemi döneminde kendini yalnız hissetmeyen bir tek kesim varsa o da sermayeydi. O...
Ne eski ne yeni, tek normal: İki sınıf karşı karşı...
Hükümetleri ve sivil toplum kuruluşlarıyla örgütlü burjuva sınıfı bir yanda, sendikal örgütlüğü zayı...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.