Çocuğu koruyalım derken acizleştirmemek için yapacaklarımız var!
Cinsel istismarla ilgili mevcut yanlış inanışları yeniden üretmeden çocukların haklarını nasıl koruyabiliriz? Cinsellik Eğitmeni Efsun Sertoğlu yanıtlıyor

Cinsel istismara evlilikle af yasası tekrar gündemde. Haziranda Meclise geleceği öngörülen yasa  daha önce defalarca kadınların tepkisi ve mücadelesi üzerine geri çekilmişti. “Genç evlilik mağdurları” diyerek medyaya çıkarılan hikayeler kullanılarak bu yasayı geçirmeye çalışanlar, “çocuğun rızası”, “evlilik yaşı”, “cinsellik” üzerinden tartışma yürütüyor. Akranlar arasındaki cinselliği “evlilik” içine yerleştirmeye çalışırken, yetişkin bir insanın bir çocuk üzerindeki tahakkümüne ise “aile kurma” adı altında meşruiyet kazandırmaya çalışıyorlar. Bu bakışın aksine çocukları korumak isteyenler ise tepkilerini gösterirken çocukların hakları bakımından kimi önemli noktaları kaçırabiliyor, çocukları yok sayan, çocukları “birey” olmaktan çıkaran, güçsüzleştiren argümanlar ve sloganlar da kullanılabiliyor. Cinsellik Eğitmeni-Danışmanı, Aktivist Efsun Sertoğlu sorularımıza verdiği yanıtlarla istismara tepki gösterirken çocuk hak temelli yaklaşımın perspektifini sunuyor…  

ÇOCUKLARIN CİNSELLİĞİNİN OLMASI ONLARI EVLİLİĞE ZORLAMAK ANLAMINA GELMEZ

Çocuk istismarında evlilikle af paketini savunanlar, bir mağduriyet olduğuna işaret edenler, “çocuğun rızası vardı, severek evlendiler, çocuk aşıktı, kendisi evlenmek istedi” diyor. Ya da “Hep yetişkini suçluyorsunuz, çocuklar da öğretmenlerine aşık oluyor, sevgili olalım” gibi argümanlarla “çocuğun rızası olduğunu” iddia ediyor, birlikteliği meşru kılıyor. Bir yetişkinle birlikte olan çocuğun rızası olabilir mi gerçekten?

Bir süredir iktidarın dilinde ve özellikle iktidara yakın medya organlarında “genç evlilik mağdurları” ya da “erken evlilik mağdurları” şeklinde tanımlanan bir grubun “mağduriyetleri” ile ilgili bilgilendiriliyoruz. Bu konuda çokça haber ve içerik üretiliyor. Yaşadıkları mağduriyeti anlatan kadınların videolarını izlediğimizde aslında kullanılan dilin ve üretilen içeriğin ne kadar manipülatif olduğunu görüyoruz. Bu içeriklerde, “14 yaşımda eşimle severek, isteyerek evlendik” benzeri cümleler çok sık geçiyor ancak erkeğin yaşına dair hiç bilgi verilmiyor. İktidar ve medya bize bunu akranlar arası bir evlilik gibi gösterse de durum böyle değil. Buraya bir not düşeyim: akranlar arasında bir evlilik olsaydı da bu karşısında duracağımız bir mesele olurdu, bunu biraz sonra açalım. Karşı tarafın yaşına dair özellikle bilgi verilmiyor, zira burada epeyce yaş farkı olduğunu, infaz yasası değişikliği meclise geldiğinde sosyal medyaya sızdırılan kanun değişikliği teklifinden anlıyoruz. Teklifte, “Mağdur ve fail arasında 15 yıldan fazla yaş farkı olmaması” ifadesi geçiyor. Bu ne demek? 14 yaşına girmiş bir çocuk ve 29 yaşına girmiş bir yetişkin arasında nasıl bir güç ve irade dengesi olacak? Bu hiyerarşik ilişkide çocuğun örselenmemesi, zarar görmemesi mümkün mü?

Yaşadıkları mağduriyeti dile getiren kadınları dinlediğimizde genellikle önce dini nikah yapıldığını, yasal evlenme yaşına gelindiğinde resmi nikahın gerçekleştiğini, bazılarında evliliğe onay vermeyen ailenin şikayet ettiğini bazılarında ise doğum için hastaneye gidildiğinde sağlık hizmet sunucularının bildirimde bulunduğunu, kamu davası açıldığını, davalar uzun sürdüğü için bu arada çocukların dünyaya geldiğini, sonra da tutuklamanın gerçekleştiğini anlıyoruz. Bütün bu süreçlere dair insan nasıl şu soruları sormaz: Dini nikah çocukların evlilik yoluyla istismar edilmesinin aracı olmamış mıdır? Dini nikahı kıyan imam, ebeveynler, akrabalar, duruma şahitlik eden ya da bir düğün yapıldıysa buna katılan tüm yetişkinler suça ortak olmamış mıdır? Böyle kaç vakadan bahsedilmektedir? Devlet verileri şeffaf biçimde neden açıklamamaktadır?

BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin imzacısı olan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin sorumluluğu; çocuk haklarını korumak, bir hak ihlali olduğunda hızla müdahale etmek ve bu ihlalin bir daha gerçekleşmemesi için çalışmalar yapmaktır. 2016 yılından bu yana önümüze getirilen cinsel istismara af meselesi ise, çocuk hak ihlallerinin önünü açmak ve meşrulaştırmaktır. Bu düzenlemenin kabul edildiğini düşünelim: 14 yaşında bir çocuğun istismar edildiğini ve ailenin rıza inşasıyla, baskıyla çocuğa “ben seviyorum” dedirttiğini ve çocuğun evlendirildiğini... Bu düzenleme geçerse bütün bunların önü nasıl alınacak?

Gelelim kendilerinden yaşça büyük birine ilgi duymaları meselesine… Bu çok doğal bir durumdur; çocuklar da ergenler de gelişim dönemlerinin bir özelliği olarak kendilerinden yaşça büyük birine aşık olabilirler, ona hayranlık duyabilirler, kendi çocuksu fantezi dünyalarında o yetişkinle birlikte olduklarını, sevgili olduklarını hayal edebilirler. Bazen o yetişkinle iletişime geçme, ondan çeşitli taleplerde bulunma gibi davranışlar sergileyebilirler. Büyüme döneminde çoğumuz bir yetişkine ilgi duymuş, öğretmenimize hayranlık beslemişizdir. Burada temel sorumluluk yetişkindedir. Çocuğun ilgisini, arzusunu, talebini fark edip karşılık verdiğinde “o istedi, o da bana aşıktı” diye bir açıklama yapamaz. Sınır çizmesi gereken yetişkindir. Yükümlülük her daim yetişkinindedir. Bu sınırı çizmemişse cinsel istismar gerçekleşmiştir.

ÇOCUKLAR EVLİLİK YOLUYLA BİR İSTİSMAR SİLSİLESİNE MARUZ BIRAKILIYOR

 “Mağduriyet” algısı yaratılarak istismarın evlilikle meşrulaştırmasını sağlamaya çalışan bu paketi savunanlar “15 yaşındaki bir çocuk cinsel olgunluğa eriştiğine göre rızası geçerlidir” diyerek de istismarı savunan açıklamalar yapıyor…

Çocukların erken yaşta evliliği bir seçenek olarak öğrenmesine ya da çocukların aile ve toplumsal sistem tarafından erken yaşta ikna edilerek ya da zorla evlendirilmesine neden karşıyız? Çünkü bir çocuğun akranıyla flört etmesi ile bir çocuğun yasal ve toplumsal bir sözleşme olan evlilik kurumunun içine girmesi arasında çok fark var. Çocukların evlendirilmesi sadece bir cinsel istismar meselesi değil. Çocuklar evlilik yoluyla bir istismarlar silsilesine maruz bırakılıyor. Evlilik kurumu içinde çocuğun duygusal, ekonomik, fiziksel istismarı da görünmez ve meşru kılınıyor. Bu meşrulaştırmanın hareket noktası iktidarın muhafazakar aile politikaları. Zemininde bir hak ihlali ve istismar olsa dahi yeter ki aile kurulsun, aile korunsun yaklaşımı hakim ve bu kabul edilemez! 15 yaşındaki bir çocuk cinsel olgunluğa erişmiştir diyenler, “üreyebilir” demek istiyorlar. 15 yaşındaki bir çocuğun gelişim süreci devam etmektedir. Bedensel gelişimini henüz tamamlamamış, yanı sıra ruhsal, zihinsel ve sosyal yönden de gelişmeye/olgunlaşmaya devam eden çocuğun üremesinden bahsedilemez. Erken yaş gebelikleri çocuklar için ciddi bir sorundur. Çocuğu sadece bedensel açıdan olumsuz etkilemez, psikososyal açıdan da zarar verir. Detaylı bilgi sahibi olmak isteyenler sivil toplum kuruluşlarının, meslek odalarının, üniversitelerin erken yaşta evlilikle ilgili araştırmalarına, raporlarına bakabilirler.


ÇOCUKLARI SAVUNURKEN…

Çocukları istismara karşı koruma isteği, tartışma yürütürken “Çocuk cinselliği olmaz” gibi bir savunmaya da kapı açabiliyor. Çocuk cinselliği, çocuk evliliklerine af meselesi tartışılırken nasıl ele alınmalı?

İnsan yavrusunun cinsel gelişimi doğumla, hatta doğum öncesi dönemden itibaren başlar. Yenidoğan dönem, bebeklik dönemi, oyun çocukluğu dönemi, okul çocukluğu dönemi, ergenlik… bütün bu gelişim dönemlerinde bedensel, ruhsal, zihinsel, sosyal gelişim alanları gibi çocuğun cinsel gelişimi de ilerler. Cinsel gelişim bir süreçtir ve elbette bedensel, ruhsal, zihinsel ve sosyal gelişimden ayrı değildir; bu alanlarla iç içe geçmiş haldedir, ilişkilidir.

Yetişkinler olarak, cinsel istismarla mücadele ederken bunu ne şekilde yaptığımız çok önemli. Çünkü “çocukların yararına” yaptığımızı düşündüğümüz söylemin/eylemin aslında “çocukların zararına” olma ihtimali var. Bu toplumda, cinsel istismara yönelik tepki ve mücadele çoğu zaman çocuğu acizleştiren, güçsüzleştiren, hiçleştiren; “hak temelli” değil, korumacı ve muhafazakar bir yaklaşımla yapılıyor. Halbuki biz yetişkinlerin temel sorumluluğu; “çocuğu değil, çocuğun haklarını korumak ve ihlal etmemek”. Cinsel istismar, diğer tüm istismar biçimleri gibi çocuklar açısından bir hak ihlali.

Bu hak ihlaline ses çıkarırken “çocuğun rızası olmaz” gibi söylemler kullanmak hem çocuğun toplumsal pozisyonunu pekiştiriyor, hem de cinsel istismarla ilgili mevcut yanlış inanışları yeniden üretiyor. Çocuğun toplumsal pozisyonu derken; devletin, toplumun ve yetişkinlerin gözünde çocukların eksik/yarım, ‘eğitilmesi’ gereken, korunmaya muhtaç, şimdiki zamanda değil gelecekte değerli olacak, aile kurumuna ve devlete ait varlıklar olarak görülmesinden bahsediyorum. Bu algı, yetişin ve çocuk arasında çok yakıcı bir hiyerarşi oluşturuyor. Çocukların yetişkinler tarafından çeşitli biçimlerde ve sürekli olarak istismar edilmesinin, şiddetin farklı biçimlerine maruz bırakılmasının nedeni bu hiyerarşi zaten. Aynı iktidar sahibi yetişkinler, söz konusu bir cinsel istismar olduğunda “çocuğun rızası olmaz” diyerek çocuğun cinsel gelişiminin ve cinsel varoluşunun üstünü tamamen çiziyor. “Çocukların bedenlerinden elinizi çekin” diyerek de sanki çocuklar toplumsal olarak sadece bedenlerine temas edilerek istismar ediliyormuş algısını yeniden üretiyor. Halbuki istismar her zaman bu şekilde gerçekleşmiyor.

Çocuğun/ergenin, gelişim döneminden beklediğimiz şekilde cinsel meraklarının ve arzularının olması, kendi bedenini tanıması ve keşfetmesi, öteki ile farklılıklarını anlamaya çalışması, cinsel oyunlar oynaması, akranlarına duygusal/romantik ilgi duyması, flört etmesi, bazı cinsel davranışları pratik etmesi…. ile bir çocuğun gücü/iktidarı elinde bulunduran yetişkinler ve onların kurduğu toplumsal sistem tarafından istismar edilmesi arasında dağlar kadar fark var.

Cinsel istismar, çocuk/ergen cinsel gelişimi ile birlikte konuşacağımız/düşüneceğimiz bir olgu değil, asla olamaz. Cinsel istismar, çocuk cinselliği ile ilişkili bir kavram değil. Cinsel istismar, bir hak ve sınır ihlali biçimi! Derdimiz ve itirazımız; çocuğun bu hiyerarşik yapılanma içinde haklarından mahrum bırakılması, sessizleştirilmesi/susturulması, yetişkinler dünyasının istismarlarını normalleştirecek şekilde büyütülmesi, yaşadıklarının istismar olduğunu ayırt edebilecek bilgilendirme ve destekten mahrum bırakılması olmalıdır.

CİNSEL İSTİSMAR YALNIZCA “BEDENE TEMAS” DEĞİLDİR

“İstismar her zaman bu şekilde gerçekleşmiyor” dediniz. Burayı biraz açabilir misiniz? Toplum istismarın bütün biçimlerine ses çıkarıyor, tepki veriyor mu sizce?

Toplumumuzun ses çıkarmayı “en çok sevdiği” istismar biçimi cinsel istismar. Cinsel istismarın da tüm biçimlerine değil, özellikle bedene temas yoluyla gerçekleşen biçimlerine ses çıkarıyor insanlar. Halbuki, çocukların erken yaşta evliliği bir seçenek olarak öğrenmesi, çocukların evliliğe itilmesi/zorlanması, bir yetişkinin online bir alandan çocuğa cinsel içerikli materyaller göndermesi… gibi onlarca cinsel istismar biçimi sayabiliriz. Ancak bunlar görünmez halde. Yani aslında en genel ifadeyle toplumda bir “istismarlar hiyerarşisi” olduğunu söyleyebiliriz. Bu çok iki yüzlü ve tutarsız bir yaklaşım. Böylece toplumda bazı istismar biçimleri kabul edilemez olurken bazı istismar biçimleri hiç sorgulanmıyor, meşrulaşıyor ve hatta “çocuk yetiştirmenin” bir yöntemi olarak görülüyor. Mesela, çocuğun aşağılanması, yetişkinin istediği bir şeyi yapmadığında odaya kapatılması ve yalnız, sevgisiz, ilgisiz bırakılması ağır bir duygusal istismar biçimi. Ancak toplumda bütün bu davranışlara büyük tepkiler verildiğini neredeyse hiç görmezsiniz. Aynı çocuk, bedenine temas yoluyla bir cinsel istismara maruz bırakılsa yetişkinler dünyası ayağa kalkacaktır. Halbuki yetişkin sorumluğu, tüm istismar biçimlerine, aralarında hiyerarşi kurmadan ve hak temelli biçimde ses çıkarmayı, müdahale etmeyi ve çocuk tekrarını yaşamasın diye çaba göstermeyi gerektirir.

KENDİNİZİ, ÇOCUKLUĞUNUZU, ZORLUKLARINIZI UNUTMAYIN!
Ebeveynler çocuğun cinselliğini baskılamadan, çocuğu da istismara karşı koruyarak nasıl bir yol almalı peki? Bu dengeyi nasıl tutturabilirler?

Yetişkinler önce kendi çocuk/çocukluk algıları ve yetişkinlik konumları ile çalışmalılar. Benim için çocuk kimdir? Çocuğu hak sahibi bir varlık olarak görüyor muyum? Çocukla aramdaki gelişimsel asimetriyi onun üzerinde tahakküm, baskı kuracak şekilde kullanıyor muyum? Yetişkinlik iktidarından vazgeçebiliyor muyum? Bakım verdiğim çocuğun benden ayrı bir birey olduğunun farkında mıyım? Ben bir çocuğu istismar ettim mi/ediyor muyum? Bu ve benzeri soruları kendi içimizde döndürmek, bu konuları yetişkin akranlarımızla konuşmak çok önemli.
Çocuk/ergen cinselliği dediğimizde yetişkinlerin aklına hemen risklerin, kaygıların, cinsel istismar olgusunun gelmesi de ayrıca ele alınması gereken bir konu. Bize çocukluğumuzda aktarılan korkuları yeniden üreterek bakım verdiğimiz çocuklara aktarıyoruz. Evet, çocukları risklerden koruma sorumluluğuna sahibiz ve bunu hak temelli, kapsayıcı bir bakış açısıyla, çocuğu bilgilendirerek ve destekleyerek yapmalıyız. Ancak çocuğun/ergenin cinsel gelişiminde merak, keyif, neşe, kendini tanıma, duygularını fark ve ifade edebilme, sınırlarını tanımlama, hoşlanma, haz… da var. Yetişkinlerin bu alanları kabul etmeye ve kapsamaya çoğu zaman niyeti olmuyor. Yetişkinler daha çok risk odaklı yaklaşımı, çocuklara “bu alanda ciddi tehlikeler var, aman dikkat et” mesajını sözlü ya da sözsüz vermeyi, yani aslında korkutmayı seviyor. Bu yaklaşım çocukların cinsel gelişimini olumsuz yönde etkiliyor. Daha pozitif, daha kapsayıcı bir pozisyon almamız mümkün. Bunun için düşünmek, kendi çocukluğumuza dönmek, neler bizi zorlamıştı hatırlamak, çocuk haklarını öğrenmek, çocukların gelişim süreçleri ile ilgili okumalar yapmak, kapsamlı cinsellik eğitimi materyallerinden faydalanmak destekleyici olacaktır.
İlgili haberler
Salgında artan şiddet, haklarımız ve taleplerimiz

Kadına yönelik her türden şiddetin artışına tanık olduğumuz salgın sürecinde, koşullar ne olursa ols...

Yok mu çaresi dostlar…

Her yıl 8 bin çocuk istismara uğruyor. Yılda ortalama 17 bin istismar davası açılıyor. Bu davaların...

Bakanın rakamlarıyla bizim gördüklerimiz aynı deği...

Polis kayıtlarına geçemeyen yüzlerce şiddet vakası var. Çünkü, kadınların artık sisteme ve yasaların...