İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararına karşı yürütmenin durdurulması ve kararın iptaliyle ilgili Danıştay 10. Dairesinde görülen davanın karar duruşması sonlandı. Savcı, “Sözleşmeden çekilme kararı hukuksuzdur” diyerek kararın iptalini isterken salondan yükselen alkış, coşku ve umut, verilen mücadelenin ne kadar haklı olduğunu ve içinde koca bir toplumun yaşam sevincini taşıdığını bir kez daha gösterdi. Kadınların tarihe not düştüğü bugünden sonra Danıştay heyetini ne karar verirse versin kadınlar kazandı, “bu böyle gitmez” diyen milyonlar kazandı, işyerlerinde tacize mobbinge maruz bırakılan, evlerde en yakınları tarafından türlü şiddete mahkum edilen, “itaat et rahat et” diye rızası alınmaya çalışılan kadınlar kazandı. İstismara maruz kalıp bir de failin suçunun utancı boynuna yüklenmeye çalışılan çocuklar kazandı. Toplum kazandı...
Ankara’nın kasveti, grisi kamu kurumlarının bürokrasisi ve baskısıyla temellenir. Özelikle son yıllarda Ankara polisinin ve iktidarın tekçiliğinin gölgesinde sürekli şiddete maruz kalan kadınlar, kendilerine nefes borusu açmak için mücadele etmenin şart olduğunu deneyimledi. Neler olmamıştı ki... Bu kentte İnsanlık Anıtı mı gözaltına alınmadı, baro başkanları darp mı edilmedi, “İstanbul Sözleşmesi Yaşatır” diyen ve güvenilir yarınlarda yaşamak isteyen kadınlar, tecavüzle tehdit edilip gözaltına alınırken üstüne yargılandı. Tabii basın emekçileri de takip etmeye çalıştığı her eylemde bütün bunlardan nasibini alanlar arasında. Anlatacak onlarca örnek, biriken binlerce öfke var. Bütün bunların karşısında hiç geri adım atmayan OHAL sessizliğinde dahi Meclisin kapısına dayanan kadınlar, bugün sadece İstanbul Sözleşmesi’ne değil Anayasa’ya, bağımsız yargıya, demokratik bir Türkiye’ye, hukukun üstünlüğüne sahip çıktı.
Ankara Adliyesi koridorlarından ve salonlarından tanıdık olduğumuz baskıyı Danıştay salonunda görmediğimizi söyleyebilirim. Heyet daha kibar ve davaya katılanları provoke etmeyen tavrıyla dikkat çekti. Dikkat çekti dediğime bakmayın aslında olması gereken bir tutum ama neredeyse hiç karşılaşmadığımız için takdirimizi bile kazandı. Siyasi partilerin, kadın derneklerinin, 73 barodan katılan avukatların, genç kadınların ve 80’ine dayanan teyzelerin olduğu bir toplam, Danıştay’a akın etti. Metroda insanlar, gördükleri kalabalığa karşı “Bugün özel günlerden biri mi” diye sorarken, gülümseyen yüzler bu donuk kenti ısıtmıştı bile. 9.45’te başlayan davaya 8.30’da toplanmaya başlayarak hazırlanan kadınlar belki de Danıştay’ın kapısından ilk defa içeri giriyordu. Girişte önce avukatların “Yer kalırsa basının alınacağı” uyarısı ile bekletilen kalabalık tek bir kişi dışarıda kalmayacak şekilde girdi. Dışarıda kalan ve yer olmadığı gerekçesiyle alınmamak istenerek yine polis şiddetine uğrayan kadınlar avukatların ısrarı ve mahkeme başkanının olumlu bir tavır sergilemesiyle girdi. Bu defa bahane değildi, gerçekten içeride yer yoktu. “Gerekirse koridorlarda otururuz dışarıdaki arkadaşlarımız da gelecek” tepkisi Danıştay heyet başkanına “Ben de herkes gelsin istiyorum ama salon kalabalıktan çökerse yarın bizden hesap sorarlar” dedirtmişti. Salon çökmedi, kadınların eşit ve şiddetsiz bir yaşam talebi karşısında çökse çökse bu insandan ırak ve halka kapılarını kapatan kamu kurumları çökerdi.
‘NASIL BİR YAŞAM İSTİYORUZ?’UN CEVABI!
Bu yoğun kalabalık karşısında şaşkınlığını gizleyemeyen mahkeme başkanı da “Bunca zamandır Danıştay böyle bir kalabalık dava görmedi” diyerek duruşmayı başlatmış oldu.
Başrolde; İstanbul Sözleşmesi, kadınların bir gece kararı ile ellerinden alınmak istenen hayatı, iktidarın halkın yaşam güvenliğine karşın “Ben isterim olur” dayatması, avukatların ekmek gibi, su gibi yaşam hakkı savunuları vardı. İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçilmemesi gerektiğini, buna müsaade etmeyeceklerini tane tane anlatan, toplamda hukukun temellerini ve insan haklarını yeniden izah eden avukatlar Avukat Candan Dumrul’un da dediği gibi atanmayla değil liyakatla geldikleri işlerini nasıl yaptıklarını gösteriyordu.
Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkan Yardımcısı Sibel Suiçmez, mahkeme heyetine seslenerek “Biz sizden kahramanlık beklemiyoruz. Biz sizden hiçbir güçten korkmadan karar vermenizi bekliyoruz. Avrupa’dan verilen hakim örneklerini değil Danıştay’da da hakim varmış denilmesini bekliyoruz” diyerek yaptığı konuşma haklılığın verdiği mağrurlukla bütün salonu sardı. LGBTİ’lerin, mülteci kadınlar bütün dezavantajlı gruplar sahnedeydi.
Cumhurbaşkanlığı avukatları ise öz güvensiz, kesik ve yutkunarak konuşmalarıyla dikkat çekti. “Kadınlarımız” diye devam eden konuşmada boşalmaya başlayan salon ise daha da dikkat çekti. “İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesinin hukuka uygun olduğunu savunuyoruz. Uygun olmadığına ilişkin çabalar nafiledir. Biz cumhurbaşkanımızın kararının hukuka uygunluğunu uluslararası kurumların hukuka uygunluğuna göre değerlendirmiyoruz” savunması ise niyetten bağımsız ne kadar bağımlı olduklarını gösterdi. Elindeki metni dahi kısık bir sesle okurken üstelik “Savunmayı ben yazdım” çıkışı da içinde bulundukları durumun kendileri için de değişmesinin elzem olduğunu gösterdi.
Bunu en iyi özetleyen yorum ise arkadaki teyzeden şöyle geldi: “Bu ne diyor kız? Yazık adamın benzi attı. Duruşma bitse de rahat bir nefes alsa. Üzüldüm valla.”
Ez cümle bu tarihi davada verilecek karar bundan sonra “Nasıl bir yaşam istiyoruz?”un da belirleyicilerinden biri olacak, Ama sonuç ne olursa ne olursa olsun şimdiden kadınlar kazandı.
Fotoğraf: Burcu Yıldırım/Ekmek ve Gül
İlgili haberler
İstanbul Sözleşmesi Davası| Savcılık kararın iptal...
İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararına karşı yürütmenin durdurulması ve kararın iptali talebiyle...
‘Bu davanın tarafı milyonlardır’
İstanbul Sözleşmesi’nin feshinin iptali talepleri yarın Ankara’da Danıştay 10’uncu Dairesinde görüle...
İstanbul Sözleşmesi'nden vazgeçmiyoruz çünkü...
Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Kararı ile feshedildiği açıklanan İstanbul Sözleşmesi nedir? Kadın...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.