Hemen hemen her işçi semtinde, “çarşı” niteliği gören bir ana cadde vardır. Bu ana caddelerin arka sokaklarında ise işçi ve emekçilerin senelerce yaşadıkları eski evler ve bu evlerin giriş katlarında bulunan çeşit çeşit atölyeler… Geçtiğimiz günlerde böyle bir işçi semtine gitme fırsatımız oldu. Ana caddede beş on dakika yürüdükten sonra özellikle tekstil atölyelerinin yoğunluklu bulunduğu bir sokağa girdik. Tekstil atölyeleri yoğunlukta olsa da sokaklar da atölyeler de çoğunlukla tenhaydı. Ufak tekstil atölyeleri, özellikle son dönemde tekstil sektöründe yaşanan daralmayla birlikte aşağı yukarı birkaç aydır iş yapamaz hale gelmişti. Birçok tekstil atölyesi de temelli kepenk kapatmıştı.
Tekstilde şiddet yaygın
Bu sokaklardan birine iki atölyeyi ziyaret edip bu atölyelerden iki kadın işçiyle sohbet ettik. Kadınlardan biri 38 yaşındaki Funda*. Funda, 14 yaşında çalışmaya başladığını ve 25 yıldır da tekstil sektöründe çalıştığını dile getiriyor. Funda’nın çalıştığı atölyede kendisi dışında bir kadın daha çalışıyor. “Zor meslek. Her şeyi yaşıyorsunuz, her türlü saygısızlığı görüyorsunuz” diyen Funda, çalışma hayatının büyük bir çoğunluğunda sigortasız çalışmış. Çocukken çalıştığı yerde hem çocuk olmanın hem de güvencesizliğin somut karşılığı baskı ve saygısızlık olmuş.
Şu anda çalıştığı atölyede yaklaşık üç dört senedir çalıştığını ve burada bir sorun yaşamadığını söylüyor Funda. Ancak burada işe girmeden önce çalıştığı atölyeden tartışarak çıktığını dile getiriyor. Bunun sebebinin ise kendisine yapılan saygısızlık olduğunu söylüyor. Atölyede yaşadığına karşı onun arkasında duran bir yetkilinin olup olmadığını sorduğumuzda ise, “Gerçekten iyi bir insan varsa müdahale eder yoksa kadın kuyruk sallamadıkça bir şey yapmaz derler ya, öyle bakıyorlar. Senin arkanda biri varsa sağlamsın yoksa kadınlar suçlu oluyor” diyerek yanıt veriyor. Tekstilde hakaretin ve şiddetin erkekler ve kadınlar için de yaygın olduğunu ekliyor Funda.
Funda konuşurken tekstilde özellikle de kadınların yaşadığı baskı ve şiddetin boyutunun ne kadar büyük olduğunu ifade etse de somut olarak yaşadıklarını anlatmaktan kaçınıyor.
Geçmişte çalıştığı bu atölyedeki çalışma koşullarını sorduğumuzda, çalışma saati açısından değişen bir şey olmadığını, ancak sigortasını kendisinin yatırmak durumunda olduğunu ifade ediyor: “Orada bir iki sene sigortalıydım ama kendim yatırdım. Yarı ben, yarı onlar ödedi. Cumartesi ve pazar çalıştığımız zamanlar da oluyordu. Çalıştığınız yerdeki patronunuz çok önemli.”
‘Denizi en son dört beş sene önce gördüm’
Şu an aldığı ücretin asgari ücretin biraz üzerinde olduğunu söyleyen Funda, evi kira olmadığı ve ailesiyle yaşadığı için geçinebildiğini ancak buna rağmen zorlandığını dile getiriyor: “Gece gündüz çalışıp ek iş yaparsanız anca kazanırsınız. Zaten aldığımın üçte biri yediğim içtiğime gidiyor. Özel hayatım yok, dışarı çıkmak yok.” Tatile gidip gidemediğini sorduğumuzda ise denizi bile dört beş sene önce gördüğünü dile getiriyor: “İki sene önce memlekete gitmiştim. Antalya gibi yerlere nereden gidilir onu bile bilmiyorum. 25 yıldır çalışıyorum hiç tatil yapmadım. Birikim yaptım. Gelecekte aç kalmamak için her şeyden ödün veriyorsunuz. Haftalık izinlerimde de eve gidip birkaç saat uyuyorum, dinleniyorum.”
Bir hayali olup olmadığını sorduğumuzda ise hayalinin kimseye muhtaç almamak olduğunu söylüyor. Bir diğer hayalini de gerçekleştirdiğini, sabah akşam çalışarak bir araba alabildiğini dile getiriyor. Pandemiden sonra para biriktirebilmenin imkansız olduğunu, önceden çalıştığı bir iş yerinden kalan tazminatı ve pandemi öncesi biriktirdikleriyle arabasını alabildiğini söylüyor. Bir yandan da büyüyen borçlarından bahsetmeden geçmiyor.
‘Hiçbir yer güvenli değil’
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’nün yaklaştığından bahsediyoruz Funda’ya. Funda sokağa çıkarken korktuğunu ama kendi için değil, kız yeğenleri için korktuğunu söylüyor: “Sokak güvenli değil. Sokağı bırak iş yerin de güvenli değil çoğu zaman. Komşunu bile tanımıyorsun. Evin de güvenli değil. Örneğin, kurye deyip kapıyı açıyorsun ama her şey olabiliyor. Hiçbir yer güvenli değil, insan çoğu zaman kendine bile güvenemiyor.”
25 Kasım için kadınlara bir mesajı olup olmadığını sorduğumuzda ise, “Kimseye muhtaç kalmasın kadınlar. Sağ, sol ne diyor diye düşünmesinler. Kendine güvensinler” cevabını alıyoruz.
‘Başına ne geleceği belli değil’
Konuştuğumuz diğer işçi ise 28 yaşındaki Aysel*. Aysel 17 yaşında iş öğrenmek için çalışmaya başlamış, babası gibi abiye dikmek istediğini söylüyor. Şu ana kadar, bugün çalıştığı atölyeyle birlikte iki iş yerinde çalıştığını ve ikisinde de herhangi bir şiddet ya da mobbingle karşılaşmadığını dile getiriyor. Aysel’in şiddete dair temel endişesi özellikle son dönemde artan kadın cinayetleri ve cezasızlıktan kaynaklanıyor.
“Hem iş yerinde hem de eşimden şiddet görmüyorum. Bu noktada kendimi şanslı görüyorum ama aslında normalde olması gereken bu” diyen Aysel, geç saatlerde dışarı çıkmadığını, bir yere gitmesi gerekiyorsa da eşinden kendisini bırakmasını rica ettiğini söylüyor. Hatta işten çıkış saatinde, etraf kalabalık olmasına rağmen bir arkadaşıyla birlikte yürüdüğünü ifade ediyor. “Örneğin, caddede yürüyorum. Yanımdan geçen kişi hakkında ‘Acaba bana bir şey yapar mı’ diye düşünmeden edemiyorum. 20’li yaşlarımın başında böyle hissetmiyordum. Son zamanlarda kadın cinayetlerinin artması bana böyle hissettiriyor. Kimseye bir zararın dokunmasa bile başına ne geleceği belli değil.”
Seneler içinde böyle hissetmesine sebep olan şiddetin artışının nedeninin ne olduğunu sorduğumuzda cezasızlık politikalarına dikkat çekiyor Aysel: “Çok rahatlar, can yakmaktan korkmuyorlar.”
Perçinlenen şiddetin Aysel’in hayatında sokakta yürürken endişe duymanın yanı sıra başka etkileri de oluyor Aysel’de. Kendi ifadesiyle “açık giyinmemeye” çalıştığını söylüyor. İş yerinde kimseden rahatsız olmasa da yine de dikkat ettiğini dile getiriyor.
Çocukken yaşadığı bir taciz aklına geliyor Aysel’in. Çocuk yaşta anlamadığını ancak “aklı kesmeye” başladığında yaşadığının ne olduğunu fark ettiğini ve bunun ona hissettirdiklerini şu sözlerle ifade ediyor: “İlkokuldaydım ya da daha küçüktüm. Hatırlayabildiğim bir yaştaydım yani. Çocukken anlamamıştım. Ama ilerleyen süreçte ne yaşadığımı anlayınca korkunç hissettim.”
Şiddetin önlenmesi için neler yapılabileceğini sorduğumuzda ise şiddeti üreten zihniyetin kolaylıkla değiştirilemeyeceğini söylüyor Aysel. Canı sıkılarak şiddetin alışılageldiğini düşündüğünü de belirtiyor: “Haberlere üzülüyorum ama bir gün sonra hayatımıza devam ediyoruz. Yarın başımıza ne geleceği belli değil. Elimden bir şey geleceğini bilsem yaparım ama ne yapabilirim bilmiyorum.”
Fotoğraf: Ekmek ve Gül
İlgili haberler
Tekstil işçisi Ayşe: Birbirimizden başka çaremiz yok
Ayşe eskiye oranla kadınların daha çok haklarını arayıp bir araya geldiğini söylüyor bunun sebebini de baskının artmasına bağlıyor.
Tekstilde işin perde arkası: Ne iyi bir ücret ne insanca koşullar
Tekstil atölyelerinde çalışan kadın işçiler, düşük ücretler, uzun çalışma saatleri ve kötü koşullar altında yaşam mücadelesi veriyor.
Özak Tekstil direnişinden notlar: Kadın işçilerin haysiyet mücadelesi
Özak Tekstilde direnişte olan işçileri ziyaret eden Emek Partisi Antep Milletvekili Sevda Karaca ‘Haysiyetimiz, onurumuz için çıktık’ diyen kadın işçilerin direnişine dair yazdı.
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN

























