Ekmek ve Gül Ağustos 2018 sayısı
Alıp başınızı gitmek istediğiniz yerler kıyılar, köşeler olmasın... Gelin; birlikteliğe gelin. Zorluklar var elbet, zorunluluk dediğimiz özgürlüğün ön adımı dedik zaten... Gelin... Bekliyoruz...
Çektiğimiz cefa, kıyısında kaldığımız ve asla yalnız mutlu olamayacağımız yaşam için olmasın, birlikte yorulduğumuz, özgürlüğü tadabileceğimiz birlikteliklerimiz için olsun...
Adaletsizlik artık her yerde! Gelir adaletsizliğinden örgütlenme hakkına, düşünceyi ifade etme özgürlüğünden yaşam hakkına; kadınların, emekçilerin, muhaliflerin hayatlarında adalet yok artık.
Cinsel istismar, cinsel şiddet vakalarında idam ya da hadım önermekten değil; vaka olmadan önlem almaya, mağdurları korumaya ve toplumsal eşitliği sağlamaya yönelik politikalar üretmek gerekiyor.
‘Yine o ıslık sesi geldi. Takip edildiği hissi onu gittikçe ürkütüyordu. Eve daha on dakika vardı tahminine göre. Belediye otobüsleri ara mahallelerden geçmediği için yürümek zorundaydı.’
‘Çok ağır şeyler yaşadım, ama benden daha kötü durumda olan insanlar gördüm. Daha büyük travmalar yaşayan küçük kızlar...’
Çocuk istismarı haberleri ebeveynleri dehşete düşürürken, bu haberleri görüp birbiriyle paylaşan çocuklarımız daha da korkuyor. Bu korkunun özgüven eksikliğine dönüşmesine izin vermemeliyiz.
‘Bakışlarımız değişti toplum olarak. Şüpheyle bakar olduk kapı komşuya, arkadaşlara, babalara, ağabeylere, dedelere, enişte ve kuzenlere...’
Babaannesi 1 aylık Ömer’i getirdiğinde Ömer 10 saattir açtı. Ne Ömer’in ailesi ne diğer yoksul Suriyeliler bu savaşın suçlusu. Eğer suçlu arayacaksak bu insanlara bu hayatı reva görenlerde aramalıyız.
Çocuk yaşta tecavüze uğrayan ve kendisine tecavüz eden kişiyle evlendirilen Leyla’nın hapsedildiği şiddet dolu hayattan sıyrılma hikayesi...
Yıllarca yaşadığı bütün zorluklara ve şiddete rağmen mücadele etmekten vazgeçmeyen, kızlarıyla birlikte yeni bir yaşam kuran, kendi ayakları üzerinde duran Hasibe’nin hikayesi...
Jane Austen’dan Susan Sontag’a, Veremden Kansere... Tarih boyunca edebiyatın değişmez öğelerinden hastalık ve doktor temalarını kaleme alan kadınlar...
Umutsuzluğun sürekli pompalandığı bu dönemde, sürekli birlik olmak gerektiğinden bahsedip elini taşın altına sokmaktan imtina etmek bir şeylerin değişeceğine olan inancı da zayıflatıyor.
Üniversitede okurken çalışmak zorunda kalan kadınların yaşadıkları hiç de kolay değil. Tacizin, baskının, şiddetin yanına bir de koca bir emek sömürüsü ekleniyor...
Bir avuç yemeğin içinde avokadosundan, blueberry’sine, chia’sından keten tohumuna her şey var, maliyeti onbinşeyüzbinmilyon ama iki çatal, bitti... Kız bitirsene o yemeği!
Uludağ Üniversitesi öğrencisi kadınlar, çalıştıkları kafelerden yaşadıkları sokağa kadar hemen her yerde karşılaştıkları tacizin son bulmasını istiyor.
Türkiye’de bugün 40 yaşını geçmiş her iki kişiden biri hipertansiyon hastası. Hipertansiyon, kadınlarda biraz daha fazla görülüyor. Peki neden? Ne yapmak gerekir?
Ayağındaki prangaları kopardı, sesini tüm Sovyet ülkesine duyurdu, Lenin’e yazdığı kılamlarla anıldı. İyi ki vardı, iyi ki yaşadı...
‘Hikaye 94 yılında Boğaziçi Üniversitesinde başlıyor. Kırmızı Salon önünde kadın kitapları sergisi var, söyleşi ve paneller arka arkaya... Şenlikli kadın şarkıları dökülüyor genç kadınların dilinden.’
İşçi sınıfı ırmağının yönünü belirleyen, her koldan onu besleyerek gürül gürül akmasını sağlayan o “birkaç yüz” kadronun yaptığına örnektir Nataşa’nın yaptıkları.
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.