Güven duygumuzu yitirdik, sevgimizi yitirdik...
‘Bakışlarımız değişti toplum olarak. Şüpheyle bakar olduk kapı komşuya, arkadaşlara, babalara, ağabeylere, dedelere, enişte ve kuzenlere...’

O boncuk mavisi gözleriyle bize “Beni neden yaşamdan kopardınız” diyen Leyla’nın; kocaman gülüşü ile “Eylül” ve kaybolan, kaybedilen çocukların hayattan koparılışının üzerinden daha bir hafta geçmişti. O kızgınlık, öfke, çaresizlik içerisindeki günlerden işe gittiğim bir sabah caddede bir çocuk bir anda fırladı önümüze. Nereden firladığını bilemediğimiz iki ya da üç yaşlarındaki çekik gözlü ufaklık ipini koparan uçurtma misali koşuyordu. Etrafımıza baktık, telaşla “Kimi kimsesi yok mu” diye aranırken bizimle aynı telaşa kapılmış karşı taraftan gelen kadın, başı boş koşan çocuğun önüne geçti ve tuttu. “Kimin bu çocuk” diye seslenirken biz de arkadan “Dur, koşma” diye bağırdık. Çocuk arabasıyla takipte olan dedesi “Ben buradayım” deyince derin bir “Oh” çektik.

Çok eskilere gittim bir anda, daha 2-3 yaşlarında iken sarı lastik çizmelerim ellerimde, ayaklarım yalınayak babama gidiyorum diye evden epeyce uzaklaşmışım da bütün mahalleli beni arar olmuş. Babamın bir arkadaşı da beni bulup evimize getirmişti, hayal meyal hatırlıyorum. Annemin beni bulduğundaki sarılışını hiç unutamam. On üç yaşında evlendirilen annemin çocukluğundan mı, çaresizliğinden mi, ihmalden mi bilinmez doğup ölen 5 çocuğundan sonra yaşayan son çocuğu olmamdan dolayı üstüme titrediğini, eline ne geçerse yedirdiğini, gözünün nuru gibi baktığını hatırlarım bana.


BİRLİKTE YAŞARKEN KAPI KOMŞUMUZDAN ŞÜPHELENİR OLDUK
Mevsimlik işçi olarak çalışırdı annem, çoğu zaman tarlalara beni de götürürdü yanında. Konu komşu sahip çıkarlar, korurlardı. Çekinmemiz, korkmamız olmazdı. Çocuğu olmayan kadınlar çocuklarıymış gibi gözetirler, sevgiyle bakarlardı. Birlikte var olmanın, paylaşmanın olduğu topraklarda aynı tarlalarda ekmeğini kazanan, aynı yunaklarda çamaşır yıkayan, tenesindeki hamuru hep birlikte ekmek yapan, tarlasındaki işi bitmeyene yardıma giden, kadını, erkeği birlikte halay tutan bir coğrafyada büyüdük. Bizler de öyle öğrendik yaşamı çevremizden, ailemizden; paylaşmanın, birlikte yaşamanın tadına vararak. Ama şimdi nasıl da bireysel yaşamlarımıza gömüldük; evrildik, değiştik “dönüştürüldük”... Bilerek ve isteyerek zarar verir olduk korumasız bir çocuğa, bir canlıya. Duygularımız bile değişti. Korkar olduk sevmekten, dokunmaktan...
Gün geçmiyorki duymayalım ölüm, taciz, tecavüz, istismar vakalarını. İşe gidip geldiğimiz toplu taşımalarda ağlayan, azıcık muzırlık yapan çocuklara dahi sabır gösteremez olduk. Bir çocuğun başını sevemez, saçlarını okşayamaz olduk. İki erkek çocuğum var, bu nedenle kız çocuklarına karşı hassasız. Eşim nerede kız çocuğu görse saçlarından sevmek ister. Ama duyduklarımız, okuduklarımız, yaşadıklarımız bizi çocukları bile sevmekten alıkoyar oldu. Uyarırdım eşimi, “Sakın dokunma çocuklara, dikkatli ol, yanlış anlaşılır” diye. O da kızardı bana “Hep kötüsünü düşünüyorsun” diyerek. Ama ilk defa kendisi dedi bana “Korkuyorum artık, psikolojim bozuldu. Nasıl kıyarlar masumlara” diye.Yine bir arkadaşımın eşi, komşusunun çocuğuyla bahçede bile yalnız kalmamak için çocuğu uzaklaştırdığından “korktuğundan” bahsetti. Bakışlarımız değişti toplum olarak. Şüpheyle bakar olduk kapı komşuya, arkadaşlara, babalara, ağabeylere, dedelere, enişte ve kuzenlere... Güven duygumuzu yitirdik, insanlığımızı yitirdik, sevgimizi yitirdik...

İlgili haberler
Çocuk istismarı hepimizin içini yakarken...

Kaybolan çocukların fotoğraflarını paylaşıp özür dilemek, sadece sosyal medyadan üzüntü bildirmek, k...

Kayısı fabrikasında çocuk işçilerin ‘çocuk istisma...

Malatya’da bir kayısı fabrikasının paketleme bölümünde 16-20 yaş arası işçilerin makine gürültüsü ar...

Çocuklar evin önüne çıkmaya korkar oldu

Çocuk istismarı haberleri ebeveynleri dehşete düşürürken, bu haberleri görüp birbiriyle paylaşan çoc...