Tekstilde işin perde arkası: Ne iyi bir ücret ne insanca koşullar
Tekstil atölyelerinde çalışan kadın işçiler, düşük ücretler, uzun çalışma saatleri ve kötü koşullar altında yaşam mücadelesi veriyor.

Ümraniye’nin geniş bir bölgesine yayılan, Kocatepe, Elmalıkent, Kazım Karabekir Mahallelerinden Dudullu Merkez, Çekmeköy Madenler Meydanı ve Sancaktepe girişine kadar yüzlerce “merdiven altı” olarak tabir edilen tekstil atölyesi faaliyet gösteriyor. Bu bölgede, 500'ün üzerinde işçinin çalıştığı daha modern tekstil fabrikaları da mevcut. Ancak LC Waikiki, Hugo Boss, Timberland ve Kiğılı gibi büyük markalar için fason üretim yapan, parça başı mal üreten sayısız küçük tekstil atölyesi de dikkat çekiyor.

Markaların şatafatlı imajlarının arkasında, bu atölyelerde çalışan işçilerin karşı karşıya kaldığı gerçekler ise oldukça karanlık. Elektrik direklerinden otobüs duraklarına kadar ilanlarla duyurulan “Ortacı, overlokçu, ütücü, şoför aranıyor. SSK + yemek + yol ücreti dahil, dolgun maaşlı iş fırsatları, mesailerle 27-30 bin lira” vaatlerinin ardında insanlık dışı koşullarda çalışma gizli.

Bu atölyelerde işçiler, günde 14 ila 16 saat arasında çalıştırılıyor. Yemekler kalitesiz, hijyen koşulları yetersiz. Zaman zaman yurt dışı ihracat rekorları kırarak parlak dönemler yaşayan tekstil sektörü, başarısını işçilerin sömürüsü üzerine inşa ediyor. Biz, Elmalıkent, Altınşehir, Çayırönü, Dudullu Merkez, Tepeüstü, Ihlamurkuyu, Mehmet Akif ve Osmangazi Mahallelerindeki tekstil atölyelerinde çalışan kadın işçilerle görüştük. Orta Çağ’dan kalma çalışma koşullarının hakim olduğu bu atölyelerde, insan onuruna aykırı bir düzen hüküm sürüyor.

‘İŞ YERİNDEKİ YEMEK MİDEMİZİ BOZUYOR’

Elmalıkent’te ünlü markalara fason üretim yapan bir tekstil atölyesinde çalışan Ayşe, atölyelerinde henüz ergenlik çağına bile girmemiş çocukların da çalıştığını söylüyor. Atölyede çalışan sayısı ise işe göre kimi zaman 100’ü buluyor kimi zaman 25-30’a düşüyormuş. Ayşe çalışma koşullarını şu ifadelerle anlatıyor: "Bir insanı günde 16 saat çalıştırıp 25 bin lira ödemek, aslında onu yavaş yavaş ölüme göndermek demektir. Çalışırken tekstil tozunu ve boyasını soluyoruz; bu da bizi kansere sürüklüyor. Ancak ne bir denetim var ne de bu durumu sorgulayan bir merci. İşimiz olduğu için şükrediyoruz ama aslında burada ölüme doğru bir yolculuk yapıyoruz. Karanlık, izbe bir yerde çalışıyoruz. Biz burada tekstil malını üretip fasoncuya ve firmaya kazandırıyoruz; ancak kendi kazancımızı hastanelere harcıyoruz. "

Ayşe iş yerinde verilen yemeklerin de işçilerin sağlığını bozduğunu söylüyor: "Yediğimiz yemekler sağlıksız. Yemeklerin üzerinde katı bir yağ tabakası oluyor. Hepimizin mide ve bağırsakları bozulmuş durumda. Endoskopi veya kolonoskopi yaptırmamış kişi neredeyse yok. Gastroenteroloji bölümünden randevu almak ise adeta sırat köprüsünden geçmek gibi bir şey."

Kocatepe Mahallesi’nde, LC Waikiki ve Hugo Boss gibi markalara fason üretim yapan 75 kişilik bir atölyede çalışan Nalan, gerçekliğin iş ilanlarındaki vaatlerden çok farklı olduğunu anlatıyor: "Ne dolgun maaş var ne de yenilebilir yemek. 14 saat çalışıyoruz ama fazla mesai ücreti almıyoruz. Bordromuzu göremiyoruz. Soyunma odalarımız, lavabolar ve tuvaletler oldukça kötü durumda. Reflüsü, gastriti, ülseri, bağırsak iltihabı, vajina mantarı veya sistiti olmayan kimse yok.”

Maaşı 26 bin lira olan Nalan, 14 yıldır tekstilde çalışıyor. Çalışma koşullarının onu yaşlandırdığını şöyle anlatıyor: “49 yaşındayım ama 60 yaşında gibi görünüyorum. Başka iş bulamadığım için tanıdık bir iş yerine girerek bu merdiven altı atölyede çalışmaya başladım. Sürekli azarlanıyoruz. Yarış atı gibi mal yetiştirme telaşı içinde insanlıktan çıkıyoruz. Arabesk müzik eşliğinde sömürülerek uyutuluyoruz. Başka bir şey demiyorum: Batsın bu dünya!"

‘KÜMESTEN FARKSIZ’

Tepeüstü’de “İstanbul Çarşısı” olarak bilinen bir tekstil firmasında çalışan Zeynep, bu çarşıda bir zamanlar 4-5 bin işçinin çalıştığını ancak şimdi bu sayının bin kişiye kadar düştüğünü söylüyor. 16 yıldır çalışan Zeynep, sektörün altın döneminde de ücretlerin düşük olduğunu ve koşulların zorluğunu şu sözlerle anlatıyor: "Tekstil sektörünün en parlak döneminde de burada çalıştım. O zaman da ücretler düşüktü, şimdi de düşük. Asgari ücretle başlıyorsun, sonra azar azar ücretine zam yapılıyor. Yıl sonlarında mallar yetişsin diye eve gitmediğimiz oluyor. Gün içinde sadece 10 dakika çay molası ve yarım saat yemek molası var. Kamera ile izleniyorsun. Her türlü taciz ve mobbingin hedefi oluyorsun. Telefonla taciz ediliyor, iğrenç sözlü teklifler yapılıyor. Bu, insanda psikoloji bırakmıyor."

‘BİZİM HİÇ Mİ DEĞERİMİZ YOK?’

Zeynep, kendi iş yerinin ve benzer tekstil atölyelerinin kümesi andırdığını söylüyor: “Tavuklar tüner, biz de bantlara tüneyip sürekli çalışıyoruz. Sürekli yanıp sönen lambalar, makine sesleri, boya kokusu ve tekstil tozu nedeniyle astım, KOAH, nefes darlığı, düşük tansiyon, mide ve bağırsak hastalıkları yaşayan arkadaşlarımız oluyor. Her gün 13-15 saat çalışıyoruz, 27 bin lira maaş alıyorum. 20 saat fazla mesai parası alıyoruz ama bordro talep ettiğimizde vermiyorlar. Tuvaletleri görseniz bir ay yemek yemezsiniz. Bu kadar kötü. Bizim hiç mi değerimiz yok?"

Dudullu Osmangazi çevresindeki bir tekstil atölyesinde çalışan Perihan, işin iş yerinde bitmediğini söylüyor: “Ücretlerimizi artırmak için parça başı mal üretiyoruz ve eve götürüp evde de çalışıyoruz. 20 saat çalıştığımız oluyor ama yine de bir evi geçindirebilecek kadar kazanamıyoruz. Fazla mesai ücretleri verilmiyor. Sosyal haklarımız yok; sadece bayramdan bayrama bir koli veriyorlar.”

‘PARÇA BAŞI İŞİN CAZİPLİĞİ’ BÜYÜK BİR ALDATMA

Kemerdere’de bir tekstil atölyesinde çalışan Nilüfer, parça başı çalışma sisteminin cazip göründüğünü ancak büyük bir aldatmaca olduğunu şu sözlerle anlatıyor: "Çok cazip tekliflere aldanarak, evde çalışacağımızı düşünerek bu işe başladık. Parça başı mal üretmek demek, 'Bugün iş yok, iki gün sonra gel' demekmiş. Esnek çalışma olduğunu sonradan öğrendim. Titizlikle ürettiğiniz ürünlerin bir çeyreğinin ücretini bile alamıyorsunuz. Sürekli bir yarış halindesiniz ve bitirme telaşı insanı mahvediyor." Nilüfer, parça başı çalışmayı tercih etmesinin bir diğer nedeninin iş yerindeki kötü muamele olduğunu da “Taciz, mobbing, küfür ve hakaretlerden kaçmak için parça başı çalışmayı seçtim” diyerek ekliyor.

Fotoğraf: DHA

İlgili haberler
Tekstil işçisi kadınlar iş yerinde şiddeti anlatıy...

25 Kasım’ın Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele günü olduğunu öğrendiğinde kadınlar, fabri...

Parça başı işe, fazla mesaiye, ek işe rağmen asgar...

Asgari ücret ile geçinmeye çalışan ailelerin yaşamları memleketin gerçeğini ortaya koyuyor. Gizem, v...

İşte patronların hayalindeki esnek çalışma modeli

Dondurulmuş sebze ve meyve üretiminin yapıldığı Memur Gıda’da çalışan ve çoğunluğu kadın olan işçile...