Gazeteci olmak zor. Hele savaş döneminde gazeteci olmak iyice zor. Ancak savaş döneminde barışı savunan ve doğruları söyleyen bir gazeteci olmak… İşte o tehditleri de beraberinde getiriyor. Arzu Geybullayeva Azerbaycanlı bir gazeteci. Azerbaycan Ermenistan savaşı sırasında yaptığı haberler ve yorumlar nedeniyle saldırılara ve tehditlere maruz kaldı. Yazdıkları, söyledikleri hep farklı yerlere çekildi, hedef haline getirildi.
Daha önce de tacizlere ve saldırılara maruz kaldığını anlatıyor Arzu Geybullayeva. Ancak bu seferki tehditler çok daha ağır gelmiş kendisine, “Bu sefer saldırılar çok daha ağır geldi, çünkü saldırılar aynı zamanda arkadaş olduğum, saygı duyduğum bir çok insandan da gelmişti.” diyor.
Peki bu gazeteciliğini etkilemiş mi? Etkilemiş elbette. Buna dair şöyle diyor Geybullayeva: “Ama buna alışkınım. Ben işimi yapmaya devam ettim.”
‘SALDIRILAR SAVAŞTA VE SONRASINDA DEVAM ETTİ’
Arzu Hanım Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki savaş sırasında ve sonrasında yoğun bir şekilde saldırılara, tehditlere maruz kaldınız. Nasıl başladı bu durum? Neler yaşadığınızı aktarabilir misiniz?
Saldırılar aslında savaşın devam ettiği dönemde başladı. Savaş döneminde birçok yabancı ve Türk basın platformlarının sorularını yanıtladım, onların programlarına katıldım. Ayrıca kendi düşüncelerimi, yazılarımda paylaştım. Tam sıralamadan emin değilim ama şu yazı(1) pek çok tepki çekti. Bazıları makalenin gereksiz olduğunu, bazıları ön yargılı olduğumu dile getirdiler. Sonrasında Ahval ile canlı yayında sohbete katıldım. Benimle beraber Alin Ozinyan da vardı, o da Erivan’dan katıyordu. Konumuz barış gazeteciliğiydi. Ama savaşın kendisini, uzun ve kısa vadede etkisini de konuştuk doğal olarak. Tam ilk ateşkesin imzalanmasından sonra bu konuşmayı yapmıştık. Saldırılar bu röportajdan sonra bambaşka bir boyut aldı. Sebebi benim Alin konuşurken onu susturmamam, onu suçlamamam, ona daha sert tepki vermememdi. Ayrıca Yavuz Baydar’ın “Türkiye aracılığı ile getirilen Suriyeli askerlerin bu savaşta olan rolü” sorusuna “Bu haberlerin tamamen yanlış ve yalan olduğunu” söylememdi. Ben bu sorunun yanıtında Suriyeli askerler hakkında yayılan haberlerin ülkenin imajına zarar getirdiğini söylemiştim. Çünkü Azerbaycan hep ordusunun ne kadar güçlü ve donanımlı olduğunu defalarca vurgular. Bir de bir soruda (Şimdi tam olarak hangisi olduğunu hatırlamıyorum) yanlış ifade edip, Azerbaycan’ın bu savaşta ‘biraz haklı, haksız’ olduğunu söyledim. Sonrasında söyleyişi dinledikten sonra bunu fark edip yağan tepkilere kendimi yanlış ifade ettiğimi defalarca söylememe rağmen saldırılar bitmedi.
Bu saldırılar ve tacizler savaş bitene kadar ve hatta sonrasında devam etti. 5 Aralık’ta kendine gazeteci vasfı ile hitap eden bir Azerbaycanlı gazeteci benim Instagram hesabımdan yoga yaparken çekip paylaştığım resmi alıp, AzLogos adında bir sayfada haber yaptı.(2) Gazeteci benim bu resmi 5 Aralık’ta saat 12’de paylaştığımı iddia ederek, yetmiyormuş gibi bir de yalanlarla dolu bir ‘makale’ hazırladı. (O gün saat 12’de savaşta şehit olmuş askerlerin anısına bir dakikalık saygı duruşu ilan edilmişti) Hoş, bizim, sizin bildiğiniz gazetecilikte buna makale denmez. Bu da bir saldırı dalgasına sebep oldu. Instagram hesabım o zamana kadar açıktı. Ama haberi görünce hesabımı özel yapmak zorunda kaldım. Ertesi sabah uyandığımda 1000’e yakın hesap takip ‘isteği’ gelmişti.
‘BU SEFER SALDIRILAR DAHA AĞIR GELDİ’
Daha önce de internet üzerinden taciz ve saldırılara maruz kalmıştım. O dönem Agos gazetesinde yazılar yazıyordum. “Vatan haini”, “Aldığım paralar” karşılığında bunu yaptığımı, “ajan” olduğumu iddia edenler oldu, ölüm tehditleri vs. oldu. Ancak bu sefer saldırılar çok daha ağır geldi. Çünkü saldırılar aynı zamanda arkadaş olduğum, saygı duyduğum birçok insandan da gelmişti. İddialar hemen hemen aynıydı (Eşimin ve ailemin Ermeni olduğunu iddia edenler bile vardı.) Ama bu sefer benim ayrıca yurt dışından fon almak için bunları yaptığımı iddia edenler oldu. Veya yabancı STK’lere iyi görünmek için.
Bir süreliğine Facebook ve Instagram hesaplarımı kapattım. Twitter hesabımı kilitledim. Sonrasında Facebook hesabımda bir albüm(3) açtım. Oraya gelen, yazılan, bütün taciz ve nefret dolu mesajların ekran görüntülerini paylaştım. Saldırıların kimlerden geldiğini ve boyutunu belgeleyip paylaşmak istedim.
En sonunda da daha önce yapmadığım bir şey yaptım. Hakkımda yazılan, söylenen iddialara karşı bir açıklama yaptım.(4)
‘BİR SÜRE TRAVMA SONRASI STRES BOZUKLUĞU İLE YAŞAYACAĞIM’
“Bu seferki saldırılar daha ağır geldi” dediniz ve sosyal medya hesaplarınızı da kapatmak zorunda kaldınız. Bu saldırılar sizin hayatınızı nasıl etkiledi?
Saldırılardan çok savaş dönemi herkesi etkilediği gibi beni de çok etkiledi. Ben savaşın başından buna karşıydım. Beni en çok etkileyen, saygı duyduğum ve arkadaş çevremden birçok kişinin bu savaşı desteklemesi, geri alınan toprakların haberlerine sevinmesi oldu. Bu savaşta binlerce asker şehit oldu, işgal altında olan toprakları geri almak için. Bana göre bu kutlama sebebi olamazdı.
Dolayısıyla çevremden birçok kişi ile irtibatımı kestim.
Hayal kırıklığı yaşadım ülkem ve geleceği ile ilgili. Benim içimde hep bir hayal vardı. Doğduğum, büyüdüğüm ülkemin bir gün değişeceğine dair. Ama bütün o hayaller tamamen yok oldu. Çünkü bu değişiklikleri yapabileceğine inandığım insanlar, savaşı desteklediler (Ne pahasına olursa olsun, insan hayatı dahil) durumlar değişti.
Sanırım bir süre PTSD (Travma Sonrası Stres Bozukluğu) ile yaşayacağım.
Savaşın ortasında gazetecilik, saygı duyduğunuz insanların savaşı desteklemesi, saldırılar, sosyal medya hesaplarını kapatma… Bu durum gazeteciliğinizi etkiledi mi?
Etkiledi. Ama buna alışkınım. Ben işimi yapmaya devam ettim. Zaten benim en çok kullandığım sosyal medya mecrası Twitter - ben onu kullanmaya devam ettim.
Fotoğraf: DHA
‘NE KADAR UFAK BİR KİTLE OLDUĞUMUZU GÖRDÜM’
Azerbaycan’da barış isteyen, gerçekleri yazan gazeteciler neler yaşıyor? Size herhangi bir destek geldi mi?
Ne kadar ufak bir kitle olduğumuzu birebir görmüş oldum bu savaşta. Çok saygı duyduğum gazeteciler bile savaş döneminde paylaştıkları başlıklarla yazılarını okurken aslında ülkemizde tarafsız gazeteciliğin çok kısıtlı olduğunu görmüş oldum. Baskı, tehdit, saldırılar… Bunları sadece ben yaşamadım, diğer bağımsız gazeteciler de yaşadı.
En büyük destek yabancı STK’lerden ve gazeteci örgütlerinden geldi.
Azerbaycan’dan ise destek savaşı desteklemeyen ‘No War’ kitlesinden geldi. Aralarında gazetecilerin, siyasi aktivistlerin, solcuların, akademisyenlerin bulunduğu bir kitleydi bu.
******
1 - https://iwpr.net/global-voices/karabakh-hatred-and-euphoria-are-fuelling
2 - https://azlogos.eu/nowar-q%c9%99hb%c9%99liyin-bir-basqa-adi/
3 - https://www.facebook.com/media/set/?set=a.10101599165631421&type=3
4 - https://www.facebook.com/arzu.geybullayeva/posts/10101601212763951
Manşet fotoğraf: Arzu Geybullayeva’nın arşivi
İlgili haberler
Kadın gazeteciler: Şiddete, tacize, baskılara karş...
10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü vesilesiyle basın örgütlerinde yer alan kadınlara, kadın gazetecile...
Savaş yıllarının kadın fotoğrafçısı Gerda Taro 110...
Özgürlük ve barış mücadelesi verenlerin yaşam kavgasını, İspanyol halkının ise acısını belgeleyen ve...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.