Sevim’in hikayesi: Yalnızlığın karanlığından mücadelenin ışığına
Sevim’in hikayesi, sadece bir kadının yaşadıklarından ibaret değil; bu topraklarda unutulan, susturulan, yargılanan birçok kadının hikayesi.

İşçi ve emekçi kadınlar hayatta kalmanın aslında ne anlama geldiğini birçok insandan daha iyi bilir. Sevim de bu kadınlardan biri.

Daha çocuk yaşta hayatın acımasızlığıyla tanışmış Sevim. Yedi yaşına kadar varla yok arasında olan babasının yurt dışından dönmesiyle Mersin’e yerleşmiş ailesiyle. Bir süre akrabalarında kalıp sonra ev tutmuşlar. İşinden dolayı evde pek durmayan babanın, eşinden ayrılmış bir arkadaşı da onlarla yaşamaya başlamış. Annesi muz fabrikasında çalışırken, Sevim bir yaşındaki kardeşinin bakımını üstlenmiş: “Okula gitmeden pencereyi açar, altına bir şeyler serip kardeşimi yastıklarla oraya yerleştirip öyle gider gelirdim.”

Yalnızca bakım yükü altında ezilmemiş Sevim; babasının arkadaşı tarafından istismara da uğramış: “Yetmedi, o adama yemek bile hazırlıyordum. Babama söylediğimde ‘iftira atıyorsun’ dedi.” Babası inanmayıp ona şiddet uygularken, annesi “Yapacak bir şeyim yok” demiş. Sevim ise, “Ama benim yapacak bir şeyim vardı: Daha bir yaşındaki kardeşimi korumak” diyor.

Sevim tüm yaşadıklarının ileride de onu etkilediğini, “Erkeklere dokunamıyordum; hep zarar verecekleri ve kendimi korumak zorunda olduğum düşüncesiyle büyüdüm” sözleriyle anlatıyor. Bu süreçte onun kurtarıcısı ise babaannesi olmuş. Babaannesi olayları öğrenince İstanbul’a dönmüşler.

Sığınak değil, başka bir zorluk

Sorunlu bir evde büyümüş Sevim. Bir süre sonra annesi evi terk etmiş, babası ise tüm öfkesini ona yöneltmiş: “Burnumdaki kırığı görüyor musun? Babam yaptı bunu. Anneme benziyorum diye yediğim dayaklardan birinde oldu.”

Sevim, babaannesi, dedesi ve amcasının desteğiyle büyümüş; zorluklara rağmen iyi bir lisede okumuş. Üniversitede ne okuyacağına ailesi karar vermiş. Daha sonra annesiyle görüşmeye başlarken, babası yurt dışından gelen bir kadınla evlenmiş. Kadın Türkçe bilmediği için babası Sevim’i onun “ayakçısı” yapmış. Yıllar böyle geçmiş, ta ki Sevim evlenene kadar.

Üniversite yıllarında annesiyle arası bozulan Sevim, bir süre sonra evden ayrılıp arkadaşının yanında kalmış. Ancak bu durum ailesi tarafından “Evden kaçmak” olarak görülmüş ve staj sırasında tanıştığı kişiyle üç gün içinde evlenmeye zorlanmış. Fakat bu evlilik bir sığınak değil, yeni bir zorluk olmuş. Evlilik içinde cinsel saldırıya uğramış; daha ilk gecede, eski eşinin başka bir sevgilisi olduğunu öğrenmiş.

Yıllar içinde çalıştığı her işte yükselmeyi başarmış Sevim’in bir de kızı olmuş. Ancak eski eşinin sadakatsizliği ve sorumsuzluğu sürmüş; kızıyla şehir şehir savrulmuş Sevim. Bir dönem eşinin ailesiyle yaşamış, hastanede işe girip hayatını toparlamaya başlamış. İkinci çocuğuna hamile olduğunu öğrenmiş fakat bebek sekiz aylıkken doğmadan yaşamını yitirmiş. Bu süreçte yine yalnız bırakılmış: “O acı kelimelere sığmazdı. Çocuğumun mezarını sordum, cevap vermediler. Naaşını almamışlar. Aradım ve buldum; Ankara’ya gönderilip kadavra olarak kullanılmış.”

‘Ne zaman ayrılmak istesem şiddet başlıyordu’

Güneydoğu’da yaşanan çatışmalar ve korku dolu günler Sevim’in hayatını iyice daraltmış: “Artık orada nefes alamıyorduk. Annem çok korkuyordu. ‘Ne olur dön İstanbul’a’ dedi.” Çocuklarını da alarak İstanbul’a dönmüş.

Bir şirkette işe başlayıp kısa sürede yönetici olmuş, işini sevip hayatını düzene sokmaya başlamış. Ancak eski eşi onu sadakatsizlikle suçlayınca ayrılmaya karar vermiş: “Ne zaman ayrılmak istesem şiddet başlıyordu.”

Sevim defalarca ne yapacağını düşünmüş ve “güvenli bir ev” adresi belirleyip bir süre oraya geçmiş. Fakat eski eşi onu orada da bulmuş: “Adres gizliydi, kimseye söylememiştim. Ama o yine de geldi. Hiçbir yerde güvende olamamak çok acı. Birinin eli kolu uzun, ailesi biraz paralıysa her şeyi yapabiliyor.”

Şiddet ve korkunun ötesinde...

Ancak bir gece her şeyi değiştirmiş. Cinsel birlikteliğe zorlandığında “hayır” dediği için eski eşi tarafından öldürülesiye dövülmüş: “O geceden sonra hiçbir şey hissetmedim. Ne korku, ne utanma… Sadece çocuklarımın hayatta kalmasını istedim. İlk önce utandım çünkü beni kurtaranlar, en yakın arkadaşlarım beni çıplak gördü. Biri ayağıma terlik verdi, biri ceketiyle üstümü kapattı.” Sabah hızla karakola gitmiş; ifadesi alınırken tek düşündüğü çocuklarının durumuymuş.

Tüm yaşananlara rağmen Sevim pes etmemiş. Çocukları onun en büyük gücü olmuş: “Onların gözlerine bakınca yaşamak zorunda olduğumu hatırlıyorum. Ben ölmedim; sadece yeniden başladım.” Şimdi Esenyalı Kadın Dayanışma Derneğiyle kadın mücadelesinin bir parçası. İstanbul’a gelmeden önce de kadınlar için elinden geleni yaptığını anlatıyor: “Tüm bunları yaşarken hep kadın mücadelesi için çalıştım; şiddet gören kadını kurtarmaya, kız çocuklarının sorunlarını çözmeye, kadınların haksızlıklarına karşı durmaya. Bunu yaparken kendim de şiddete maruz kaldım. İnsan, birine şiddetten kurtulması gerektiğini söylerken, kendi yaşadığını gizlemek ya da yaşadığı şiddeti anlatmanın zorluğuyla yüzleşmek zorunda kalıyor.”

Fotoğraf: Evrensel


Editörden