Bakanlığın ‘Azaldı’ dediği şiddete bir de tanık olduklarımızdan bakın!
Korona günleri ve uygulanan karantina ile birlikte hayatlarımızı daha da karartan şiddet ve cinayetler devlete göre azalırken, yaşadıklarımız ve şahit olduklarımız böyle bir tablo ortaya koymuyor.

2002’den bu yana iktidarda olan AKP, iktidar olduğu ilk dönemlerde dönemin siyasal atmosferi nedeniyle kadın hakları açısından göstermelik de olsa adımlar atarken, uzunca bir süredir kadın düşmanı politikalar sürdürüyor. Neoliberal, muhafazakâr politikaları hayata geçirmeye çalışırken kadınlara biçilen görevleri, kadınların üstlenecekleri fedakarlıkları dile getiren hükümet, kadına yönelik şiddetle mücadelede her türlü adımı attığını iddia ederken; kadına yönelik şiddete karşı alınması talep edilen acil önlem/eylem planlarını duymazdan geliyor. Kadına yönelik şiddet de kadın cinayetleri de istatistiklerinden de gördüğümüz gibi artıyor.

Koronavirüs sonrası Hükümet tarafından yapılan “Evde kal” çağrıları kadınların yaşadığı şiddetin üstünün örtülmesine yetti de arttı bile. 'Evde kal'dığımız daha ilk günlerde pek çok kadın örgütü şiddete karşı devletin alması gereken önlemleri sıralarken, ALO 183 Şiddet İhbar Hattı, bir anda koronadan dolayı her tür şikayetin alındığı bir hatta dönüştürüldü. Şiddet dolayısıyla 155’e ulaşmaya çalışan, polis merkezlerine başvuran kadınlar, “Korona var bizi oyalamayın” cevaplarına karşılık şiddete maruz kaldıkları evlere mahkum edildi. Kadınlar şiddete maruz kalmadıkça sığınmaevlerine alınmadı, “Kadın cinayetleri son bulsun” denilen her anda bir kadın katledildi. Hayatlarımızı koronadan daha çok virüs gibi saran şiddetle yine yüz yüze bırakıldı kadınlar.

Evde kaldığımız bu süreçte şiddete uğrayan kadınların da şahidi oldu pek çok kadın. Kapalı kapılar ardında yaşanan şiddet, o kapılardan taşarken, şikayetçi olamayan kadınlar için ihbar hatlarını aradık. Şiddet olacak mı diye tedirginlikle gizli gizli kapı önlerinde, pencere önlerinde evlerdeki sesleri dinledik. İşte bunları bizzat yaşayanlardan biriydim ben de.

GELECEĞİNİ ÇOK EVVELİNDEN BİLDİĞİMİZ ŞİDDET
Karşı komşumun yaşadığı sistematik fiziksel şiddet, aldatma ve psikolojik şiddetle dayanılmaz hale geldiğinde komşum S. ile gizli köşelerde buluşup şiddetten nasıl kurtulacağının çaresini aradık. Herhangi bir bahane olmadan karakola gitmenin bir sonuç getirmeyeceğini bilirken, korkuyla gelecek şiddeti bekledik hep birlikte. Neredeyse 1 yıldır hastalık bahanesiyle çalışmayan koca, kadının merdiven temizliğine, ev temizliğine giderek, yardımlara başvurarak kendisine sigara parası getirmesini, yiyecek yemek almasını dayatırken, internet ortamında tanıştığı bir kadınla yalnız başına yaşayan bir erkek gibi ilişki kurdu, hatta onunla yaşadığı tartışmaların öfkesini dahi S.’den çıkarmaktan geri durmadı. S. o evi çekip çeviren, yemek yapan, çocuğa bakan, evi temiz tutan bir kadından ibaretken, kendini bekar bir baba olarak tanıtan erkek, çocuğunu yalan üzerine kurduğu ilişkiye dahil etmekten, ona da yalan söyletmekten hiç rahatsızlık duymadı.
Her anımız tetikte, gelecek bir şiddet çığlığını büyük bir endişe ile beklerken, kapının üzerinde sürekli anahtar tutmaya, bir şey olursa eve girebilmek için evin yedek anahtarını birbirimize vermeye kadar gelmişti durum. Her gün “Bugün S. iyi mi acaba” diye kontrol etmek, her sabah “Bir şey yaptı mı acaba?” tedirginliğiyle uyanmak, kola batırılan çatalın izini şiddetin delili olarak fotoğraflamak, 9 yaşındaki çocuğun “Bizi kurtar” sözlerini duymak benim açımdan da yaşanan şiddeti dayanılmaz hale getirmişti. 10 yıllık evliliğin daha ilk zamanlarında başlayan şiddet, S.’nin çocuğu yokken intihara kalkışmasına sebep olurken, yaşadığı şiddeti paylaştığında “Bizim yapacağımız bir şey yok” diyenler, çocuk olduktan sonra her büyük kavganın sonunda araya girerek, “Affet, bir daha olmaz, bak çocuk da var” demişti.
Bir akşam beklenen o çığlık geldi ve tüm apartman aile içi şiddete dahil oldu. Geleceği önceden bilinen şiddete karşı ne yapacağımızı planlamıştık, ama eğer o gün o yardım feryadını duymasaydık ya da “Aile içinde olur böyle şeyler” deyip duymazdan gelseydik S.’yi belki de kaybetmiş olacaktık.
Ara başlık
Kadına “Senin gözyaşların benim umurumda bile değil. Bu ev benim umurumda değil, borçlar benim umurumda değil, ben sadece kendi telefon faturama bakarım” diyen koca, polisi karşısında görünce, bir anda “Ne olur benden şikayetçi olmasın” diyerek yakarmaya başlamış, karakolda eşinin sığınmaevine gitmeyi, kendinden ayrılmayı talep ettiğini öğrenince büyük bir şok yaşamış, aldığı 1 aylık uzaklaştırma kararıyla da ne yapacağını bilememişti. Darptan ve şikayetten dolayı en azından bir gün nezarette tutulur dediğimiz erkek, pandemi koşulları nedeniyle yarım saat geçmeden karakoldan salıverildi.
Bugün eşi eve dönsün, kendisini affetsin diye olmadık insanları araya sokmaya çalışan erkeğin karşısında, dik duran, yaşamına sahip çıkan, çocuğuyla yeni bir gelecek kurmayı hayal eden S. var artık. Ailesinin de desteğiyle daha güçlü olan S., sığınmaevine gitmesine izin vermeyen ağabeyinin evinde kendini bir nebze olsun güvende hissediyor. Evine gelip “Son bir şans ver” diyenlere karşı “10 yıldır ne yaşadığımı ben bilirim. Ben yaşadıklarımı anlatırken neredeydiniz” diye sormaya cesaret eden bir kadın var artık.

BAKANLIK İÇİN ÖNEMLİ OLAN ŞİDDET BAŞVURULARININ AZALMIŞ OLMASI
Peki ya şiddetten kurtulamayan, defalarca şikayet etmesine rağmen şiddete uğrayan, öldürülen kadınlar. Muğla’da ayrılmak istediği erkek tarafından öldürülen Zeynep Şenpınar, öldürülmeden iki hafta önce polise şikayette bulunmuştu. Nasıl bir tehditle karşı karşıya kalmıştı ki şikayetini geri çekmek zorunda kalmıştı! “Milli boksör” olan katilin 14 ayrı suç dosyası olduğu da sonradan ortaya çıktı.
Daha birkaç gün önce sosyal medyadan annesi için yardım talep eden Hira Elbasan, ayrılmak istediği için babası tarafından korkunç şekilde darbedilen annesi, kendisi ve kardeşi için, “Korkuyla yaşamak istemiyoruz” dedi. Gelen tepkiler üzerine birkaç gün sonra ancak tutuklandı cinayetten sabıkalı Erol Elbasan.
Salgını fırsata çevirmekte bir beis görmeyen iktidar, ilk fırsatta kadın katillerini, kadına yönelik şiddet uygulayanları da çıkardığı infaz yasasıyla salıvererek, yeni katliamların önünü açtı, Antep’te yaşayan 9 yaşındaki Ceylan, annesini öldürmeye teşebbüs eden ve sadece 5 ay yattıktan sonra tahliye olan babasının şiddeti sonucu aramızda değil artık.
Ankara’da yaşayan Makbule D. 2 buçuk yıllık eşi Y.D.’nin cinsel ve fiziksel şiddettine uğrarken, 4 yaşındaki oğlu ise Y.D.’nin istismarına maruz kaldı. Bunları yapan Y.D. şimdi serbest.
“Evde kal” çağrılarının yapıldığı 11 Mart’tan 31 Mart’a kadar 21 kadın, mart ayında toplamda 29 kadın, nisan ayında 20 kadın, mayıs ayında ise 21 kadın katledildi. Şüpheli kadın ölümleri ise bunlara dahil edilmedi.
İçişleri Bakanlığı, kadın cinayetlerinin yılın ilk dört ayında (2019’un aynı dönemine göre) yüzde 36 azaldığını söyleyip ve “Aile içi ve kadına yönelik şiddetle mücadele kapsamında alınan yeni tedbirler ve atılan adımlar etkisini göstermeye başladı” diye eklerken ne kadın cinayetlerini ne de şüpheli kadın ölümlerini dikkate alıyor. Kadınların şiddet uygulayanlarla aynı ev içinde yaşadığını ve yardım talep edemediğini hesaba dahi katmıyor. Bakanlık için önemli olan şiddet başvurularının azalmış olması!

YİNE YENİDEN TEKRAR EDİYORUZ: GERÇEK EŞİTLİK OLMADAN OLMAZ 
Evet, salgın sürecinde ne kadına ve çocuğa yönelik şiddet ne de kadın cinayetleri son buldu. İktidarın kadın düşmanı politikaları devam ettiği sürece de son bulmayacak ne yazık ki. İstanbul Sözleşmesi’ni ve 6284 sayılı Yasa’yı hedefe koyup geçersiz kılmaya çalışanlar, şiddet faillerini koruyanlar oldukça ve bu düzen gerçek bir eşitlik üzerinden inşa edilmedikçe şiddet de cinayetler de hiç bitmeyecek. Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfının mayıs ayında kendilerine başvuran kadınların şiddetten kurtulmaya çalışırken devlet kurumları ve kolluk güçleri tarafından karşılaştığı engelleri ve yanlış yönlendirmeleri aktardığı raporunda da gördüğümüz gibi kadınlar yine “Uzaklaştırma kararı karşı tarafı daha çok öfkelendirir” diyen Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı yetkilileriyle karşı karşıya kalacak. Böyle bir tablo karşısında biz “Böyle gelmiş böyle gider” mi diyeceğiz peki! Tabii ki hayır!
Yasa yapmak, çok yasa çıkarmış olmak, çıkardığı yasalarla övünmek ne yazık ki şiddetin ve cinayetlerin bitmesine yetmiyor. Kadınlar olarak göstermelik yasaların kadınları korumadığını, yasalarda yer alan hakları fiili olarak kullanamadığımızı yaşayarak görürken, yasalarda yer alan yükümlülüklerin yerine getirilmesi gerektiğini, şiddetin ve cinayetlerin önlenmesi için daha etkin politikalar üretilmesi gerektiğini yine yeniden tekrar ediyoruz. Eğer en anlaşılır biçimiyle “Yaşamak, insanca yaşamak, eşit yaşamak istiyoruz” diye haykırıyorsak bu gerçek eşitlik mücadelesi de yükseltmekten, haklarımıza ve hayatlarımıza sahip çıkmaktan, gücümüzden, birliğimizden geçiyor.


İlgili haberler
Aile Bakanı ‘şiddet azaldı’ diyor gerçekler tersin...

Pandemi sürecinde kadına yönelik şiddet tablosunu konuştuğumuz Doç. Dr. Gizem Çelik, Bakanlık verile...

Kadın örgütleri: Şiddet 'salgın' gibi, acil önlem...

Bakanlıklar yayımladığı genelgelerle koronavirüse karşı ‘Evde kal’ çağrısı yaparken, aile içi şiddet...

91 kadın örgütünden çağrı: Erkek şiddeti yeni deği...

Kadın Sığınakları ve Da(ya)nışma Merkezleri Kurultay Bileşenleri tarafından başlatılan ve 91 kadın ö...

Mor Çatı: İçişleri Bakanlığı’nın ‘Şiddet azaldı’ a...

Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı İçişleri Bakanlığının ‘Şiddet azaldı’ açıklamasına tepki göstererek aç...

Mor Çatı’dan koronavirüs salgını sürecinde kadına...

Mor Çatı salgın süresince kadınların yaşadığı şiddete dikkat çekmek için kamu kurumlarıyla, barolarl...

GÜNÜN ÇAĞRISI: #EvdeKalDemekYetmez şiddete karşı a...

Virüs kadar tehlikeli olan ve kadınların hayatına kast eden şiddete karşı acil önlemler istiyoruz!