Depremi bekler gibi bekleyecek miyiz?
“Beni krizi bahane ederek işten attılar. Samimi olduğum dört kişiyi de çıkardılar. Sonradan duydum ki ustabaşı, ‘Önümüzde kötü günler var. Bunun gibi düzen bozucuları barındırmamız lazım’ demiş.”

Yetkiler krizin piskolojik olduğunu ifade ederken, “Abartmayın gayet iyiyiz” diye de dalga geçiyorlar. Kriz piskolojik değil ama kendini hisettirdiğinden beri herkesin psikolojisi bozuk.

Artık her yerde, yolda yürürken kendi kendine konuşan insanlarla karşılaşıyoruz. Marketten iki paket makarna, bir de yağ almış, kafası önünde elindeki fişe bakıp “Ben ne aldım acaba ki 48 lira ödedim” diye yürüyen Kiraz teyze, kendisine çarpmak üzere olan arabayı görmüyor bile. Neyse ki şoför fren yapıyor. Ama Kiraz teyze hâlâ fişe bakıyor ve cebinde kuruş bile kalmadığını, akşam ekmeği veresiye alacağını söylüyor.

Plastik fabrikasında çalışan Nihal, “Bir ayda yüzde 40 fakirleştim” diyor. Maaşla ayın sonunu getirirken, geçtiğimiz ay ortasında bitmiş parası. Ekim ayında da çalıştığı fabrika işçileri ücretsiz izne çıkartacakmış. Ücretsiz izin demek ev ekonomisinin yarısını karşılayamamak demek.

ÜCRESİZ İZİN VE BELİRSİZLİK
Bir metal fabrikasında çalışan iki kadın arkadaşla balkonda çay içiyoruz. Ücretsiz izinler onların fabrikasında da başlamış. “Hani kriz yoktu? Bu ne şimdi! Kendimizi geçtik çocuklu işçiler ne yapacak? Psikolojimizi bozan durumlardan bir tanesi de belirsizlik” diyorlar. “Bunlar ya kıdem tazminatlarımızı vermezlerse, o zaman ne yapacağız?”sorusu üzerine fabrikada kendi aralarında tartışma yürüttüklerini aktarıyor. Konu dönüp dolaşıp aynı yere geliyor: Peki, şimdi ne olacak?

NASIL YAPARIZ?
Ekonomiden açılan sohbet elbette ülke siyasetine geliyor. “Katar bize uçak hediye etti” diyor biri. Diğeri “Yok o öyle değil, halktan gizliyorlar, o uçak parayla alındı... Öyle değilse bile kim bilir memleketin neresini peşkes çektiler” diyor.

İşçilerin birleşmesi gerektiğinden söz açılıyor sonra. “Bizim fabrikada olmaz” diyorlar. Peki, olan yerlerde nasıl oluyor? Aslında bu kadın arkadaşlardan biri, daha önce çalıştığı fabrikadan oldukça deneyimli. “Orada işçiler birlikte hareket ederek birçok hak kazanmışlardı ve dayanışmaları örnekti” diye hatırlatıyorum. Biraz düşündükten sonra, güvendikleri işçilerin isimlerini saymaya başlıyorlar. “Peki, sendikayı ne yapacağız bizim bir şey yaptığımızı duyarlarsa ilk sendika bizi işten attırır” diye konuşuyorlar. Söz konusu Türk Metal Sendikası ise tabii işler zorlaşıyor. Ama imkansız değil. İmkansız olmadığını Flormar’da gördük, 3. havalimanı işçilerinden, Cargill işçilerinden gördük. Bunlar bir yandan umut verirken, diğer yandan “Biz nasıl yaparız?” sorusunu da gündeme getiriyor.

‘DÜZEN BOZUCU’ İŞÇİLER ATILIYOR
Kriz bahanesiyle dört arkadaşıyla birlikte işten atılan Aysel, şöyle anlatıyor: “Çalıştığım tekstil fabrikasında çalışma koşulları çok kötüydü, fazla mesaiden canımız çıkıyordu. Beş aydır sürekli iş yok diyerek bizi ücretsiz izne çıkartıyorlardı. Ben haksızlığa karşı çıkan biriyim. Bu nedenle fabrikada biraz öne çıktım ve beni krizi bahane ederek işten attılar. Samimi olduğum dört kişiyi de çıkardılar. Sonradan duydum ki ustabaşı, ‘Önümüzde kötü günler var. Bunun gibi düzen bozucuları barındırmamız lazım’ demiş.” Patronların işçilerin taleplerini daha rahat ezip geçebilmek için önlemlerinden biri de öncülük yapabilecek işçilerden kurtulmak olacak gibi görünüyor.

EV YIKILDI YIKILACAK
Kader ise “Önümüz kış, yaşam şartları emekçiler için giderek zorlaşacak. Depremi bekler gibi bir halimiz var. Ev ha yıkıldı yıkılacak” diyor. Ailecek içinde bulundukları durumu şöyle anlatıyor: “Eşim her aradığında yüreğim hopluyor. “Kesin kovuldu” diyorum. Çünkü bir aydır her gün 3-5 işçi çıkartıyorlar. Evimiz kira, iki öğrenci var. En kötüsü eşim buraya da yeni başladı, senesi henüz dolmadı. Yani tazminat falan da alamaz. Çocuğuna pantolon alamadığı için intihar eden babayı o kadar iyi anlıyorum ki, çünkü aynı durumdayız. Eşim bilerek çocuklar uyuduktan sonra eve geliyor, ola ki bir şey istemesinler diye. Ama nereye kadar, o da, ben de çok üzülüyoruz, psikolojimiz bozuldu...”

Patronlar ve onların hükümeti, krizin faturasını emekçi ve yoksul halka ödetip kurtulmanın hesaplarını çoktan beridir yapıyor. Bunun için adımlar da attılar zaten. Şimdi bizim yanıt vereceğimiz soru şu; Kader’in dediği gibi, depremi bekler gibi bekleyecek miyiz, yoksa bir araya gelip bir şeyler mi yapacağız?

İlgili haberler
Mevzu bozuk psikoloji değil, bozuk çark

Kaybedecek sarayımız da yok, ejder suyumuz da. İster dış güç desinler, ister başka bir şey; Yoksullu...

Aynı sınıftan olmayan aynı gemide olamaz!

Ben açık bir kadınım, yan masamda çarşaflı bir kadın arkadaşım çalışıyor. Birlikte yiyor, birlikte i...

Bunlar mı psikolojik!

O kadar kâr ediyorlar ki biz bir yıl depoda yatsak, sade maaş alsak bunlara bir şey olmaz! Hükümet b...