Şşşşt, örgütleniyoruz!
Rosina, sanki sosyal yardım ziyaretlerine gidiyormuş gibi yapıp sendikal örgütlenmeyi şirketin burnunun dibinde ama gizlice yapıyordu.

“Artık sendikasız bir yere girmem” diyor, “Tabii bilmiyorum nasıl olur. Sendikasız bir yere girersem yine aynı şeyi yaparım onu biliyorum. Bu sefer tecrübeliyim tabii, farklı yaparım, herkesi içerden sessizce örgütlerim. En azından kimse zarar görmemiş olur.” Bu sözler Flormar’da çalışma koşullarını değiştirmek için bir araya gelen ve sendikalaşan, daha sonra da örgütlenmeleri istenmediği için işten çıkarılan işçilerden birine, Sultan’a ait.

Aslında Sultan’ın “herkesi içerden sessizce örgütlerim” sözü, sendika karşıtlığının yüksek olduğu dönemde sadece kendisinde kalmamalı diye tarihe yazıyorum bu ay ve Sultan’ı, Rosina ile tanıştırmak istiyorum.

SAVAŞ YA DA KÖLE KAL!
Washington, D.C.’li Rosina Corrothers Tucker, ilk kocası ölmeseydi, bir vaizin karısı olarak sessiz sakin bir hayatı olacaktı. Fakat, vaizin ölümüyle, Berthea Tucker ile evlenen Rosina’nın kendi kaderi değiştiği gibi, kocası, onun iş arkadaşları ile o işçilerin ev kadını olan eşleri ve hatta Afrikalı Amerikalı işçilerin genel olarak kaderi değişti.

Rosina’nın kocası Berthea, 1920’lerde, birçok Afrikalı Amerikalı gibi Pullman yataklı vagonunda görevli olarak çalışıyordu. Pullman yataklı vagonlarının kurucusu, George Pullman, köleliğin yasaklandığı Amerikan İç Savaşı’ndan sonra özgürleşen, ama bu sefer de işsizlikle mücadele eden Afrikalı Amerikalıları işe almış ve dönemin en çok Afrikalı Amerikalı çalıştıran tekeli olmuştu. Pullman, bu stratejisiyle, hizmet etmeye “alışmış”, hali hazırda kolayca iş bulamayan, çok düşük ücretlerle, uzun saatlerde ve masrafsız çalıştırabileceği bir iş gücü yaratmış oldu kendine.

Pullman’ın en çok işine gelen şey de, Afrikalı Amerikalıların sendikasız oluşuydu, böylece başı ağrımayacaktı. Pullman yataklı vagonlarında çalışan beyaz kondüktörlerin ücretleri, sosyal ve emeklilik hakları, Afrikalı Amerikalı görevlilerden çok daha fazlaydı ve sendikalılardı. Diğerleri ise yemeklerini bile kendi ceplerinden harcıyorlardı. Bir de, kadın yolcuların ihtiyaçlarını karşılamak üzere Afrikalı Amerikalı kadınlar işe alınmıştı ve onların ücretleri ve bahşişleri, diğer görevlilerden bile daha düşüktü. Yataklı vagon görevlileri, tıpkı sahiplerinin adlarıyla çağrılan köleler gibi, bir birey olarak görülmüyor ve sıklıkla “George” diye çağrılıyorlardı. Çalışma koşullarının adaletsizliği, aldıkları üç kuruş, onları elbette mutlu etmiyordu ama toplumda henüz yeni “özgür” olmak, diğer işlere göre daha “itibarlı” bir işte çalışmak, bu kötü koşullara karşı gelmelerini engelliyordu.

Tabi ki, Pullman’ın sendikasızlık hayali de bir yere kadar. 1921’de yataklı vagon görevlileri, artık kendi örgütlerini kurmak için adım atmaya başladı, liderleri olarak da Sosyalist Partili A. Philip Randolph adında Afrikalı Amerikalı bir örgütçüyü seçtiler. Böylece, “Savaş ya da köle kal” sloganıyla, Brotherhood of Sleeping Car Porters (BSCP - Yataklı Vagon Görevlileri Kardeşliği) kuruldu. Pullman’ın, işçilerin örgütlülüğünü engellemek için sıkı takibi, işçileri izleyen ajanları ve sürekli işten atmakla tehdit etmesi, onları bir araya gelmekten alıkoyuyordu. Zaten, sendikalar da çoğunlukla beyazlardan oluşuyordu.


ROSİNA’NIN SOSYAL YARDIM ZİYARETLERİ!
Randolph, bu baskıcı ortamda patrona yakalanmadan örgütlenme yapabilmek için gizlice çalışmak gerektiğini düşündü. Bunun için de, anında yakalanacak erkek örgütçüler ya da işçilerden çok, işçilerin eşlerini kazanmakla işe başladı. İşte Rosina’nın hikayesi burada başlıyor. Randolph tarafından örgütlenen Rosina, sanki sosyal yardım ziyaretlerine gidiyormuş gibi yapıp sendikal örgütlenmeyi şirketin burnunun dibinde ama gizlice yapıyordu. Kendisi gibi ev kadını olan işçi eşleriyle evlerinde buluşuyor ve sendikanın yayınlarını el çantasında taşıyıp işçilere ulaştırıyordu. Ama bunu yaparken de işçileri birbirinden bile gizlice üye yapıyordu, böylece patronun kulağına gitme ihtimalini de en aza indiriyordu. İşçi eşlerini, kocalarının çalışma koşulları hakkında eğitiyor ve bu koşulları değiştirmek için kocalarını sendikaya katılmaya ikna etmelerini istiyordu. Yüzlerce işçi ve işçi ailesiyle birebir görüşüyordu.

SÖMÜRÜYE VE IRKÇILIĞA KARŞI
Patron ve ajanları işçileri örgütleyen bir Afrikalı Amerikalı kadın örgütçüden şüpheleniyorlardı ama onun Rosina olduğunu fark ettiklerinde iş işten biraz geçmişti. Öğrendiklerinde kocası Berthea’yı işten attılar ama Rosina işyerinin kapısına dayanıp süpervizörü tehdit ederek Berthea’yı ertesi gün işe geri aldırdı. Örgütlemeyi de artık açıktan yürütmeye başladı. 1925’te resmileşen BSCP’nin ardından, Afrikalı Amerikalı ev kadınlarından oluşan, daha sonra Kadınların Ekonomik Konseyi adını alan, Kadın Destek Grubunu kurdu. Bu grup, aktivitelerini sendikasız işyerlerini boykotla sınırlayan diğer kadın gruplarından farklı olarak sendikalarla birlikte iş yapıyor, özellikle Afrikalı Amerikalı kadın işçilerin de yoğunlukta olduğu ev işçileri, temizlik işçileri, otel ve restoran işçileri arasında örgütlenmeler yapıyordu.

Rosina, yataklı vagon görevlilerinin koşullarının düzeltilmesinde etkili olan Afrikalı Amerikalıların ilk sendikası Brotherhood of Sleeping Car Porters (BSCP - Yataklı Vagon Görevlileri Kardeşliği) ile işçileri örgütlemekle kalmadı sadece, kölelik kalksa da Afrikalı Amerikalılara karşı süren ırkçı, ayrımcı uygulamaların kaldırılması için de mücadele etti.

SULTAN’IN HAYAL ETTİĞİ, ROSİNA’NIN BAŞARDIĞI ‘SESSİZCE’ ÖRGÜTLEME
Henüz özgür olmuş, hep itaate alışmış, hak arama deneyimi çok az ve berbat çalışma koşullarına rağmen daha iyi yerlerde çalışma ihtimali olmayan, üstelik işçileri izleyecek ajanlar tutacak kadar sendika karşıtı bir patrona karşı örgütlenme, işte böyle yapılmış işçi sınıfı tarihinde. O yüzden, koşullar ne kadar zor olsa da, çözümü mutlaka vardır, yeter ki iyi aransın.
Sultan’ın hayal ettiği, Rosina’nın başardığı “sessizce” örgütlemeye işçilerin zor zaman dostu diyebilir miyiz? Madem şu dünyada, “Oo, hoş geldin sendika, gel benim işçilerimi örgütle” diyen bir patron yok ve en ufak hak aramada kapıyı gösteriyorlar. O zaman, biz de “Selam patron, bir avuç üyem var ama burayı örgütlicem” diye çıkmayalım karşılarına, örgütlenmeyi Sultan’a kulak verip sessizce güç biriktirelim.

Not: Afrikalı Amerikalı işçilerin bu örgütlülüğü, “Milles of Smiles: Years of Struggle” (Millerce Gülücük: Mücadele Yılları) adlı bir belgeselde Rosina’nın anlatımıyla veriliyor.

Kaynakça:
1. https://ekmekvegul.net/dergi/flormarda-297-gun-direnen-iscilerden-sultan-kilic-butun-isciler-direnirse-memleket-guzellesir
2. https://timeline.com/rosina-tucker-pullman-porters-37ba63c2b9eb

İlgili haberler
‘Kreş’in önemini bir de kadınlara sorun!

Kreş kadınlar için oldukça önemli. Hem geçim derdine derman, hem çocukların psikolojisi ve gelişimi...

‘Hızlı gitmek istiyorsan yalnız git. Uzağa gitmek...

Biz, bizi, bize benzerlerle aynı alana taşıyan dertleri geride bıraktığımız, bu dertlerden uzağa, in...

Köleliğe isyan... Başka bir dünyaya özlem...

Yan yana gelmenin, birlikte hareket etmenin kazanımlar doğurduğunu gördüğümüz bir yerel seçim sonras...