‘Hızlı gitmek istiyorsan yalnız git. Uzağa gitmek istiyorsan birlikte...’
Biz, bizi, bize benzerlerle aynı alana taşıyan dertleri geride bıraktığımız, bu dertlerden uzağa, insanca bir yaşamın ülkesine gitmek için ‘birlikte’ yürümek isteyenlerdeniz.

Derdini yüklenenin geldiği bir alan... Çorlu’daki tren faciasında çocuğunu yitirenle set işçisi kızını “trafik kazası” denilen iş cinayetinde kaybeden anne babaların... Emeklilik hakkını alamadığı için açlığa mahkum olanla emekli olma umudu hiç olmayan ev işçisi kadının... Geceleri de sokakları da isteyen kadınlarla gece vardiyasında ömrü çürüyen işçi kadının... Çocuğuna ilik arayanla çocuklar istismar edilmesin diye sokaklara çıkanın... Ömrü maden ocağında biten işçinin annesiyle hapishanelerde tecride karşı açlık grevinde olan siyasi tutsakların annesinin yan yana, ard arda birlikte yürüdüğü bir alan... Bir yanı şenlik bir yanı öfke... Bir yanı acı bir yanı umut... Bir yanı isyan bir yanı birlik coşkusu...

1 Mayıs’ı anlam ve önemine uygun kılan bir memleket tablosuydu gördüğümüz. Bu topraklarda yaşanan her türlü sorunun çözümünün, derdi yaşayanların birlikte yürümesinde olduğunu gösteren bu halk alayı, üstü örtülmeye çalışılan tüm gerçeklerin apaçık dışavurumuydu aynı zamanda. Ekmek kavgasının yalnızca boğazdan geçecek ekmek olmadığını, aynı zamanda bir haysiyet mücadelesi olduğunu; insanca yaşamak, insanca çalışmak, sevdiklerinle gülmek, huzurlu günler görmek, gelecekten umut duymak olduğunu anlatan bir tablo.

Dergimiz böyle bir 1 Mayıs tablosunun ön günlerinde memleketin dört bir köşesinde kadın işçi ve emekçilerle yaptığımız buluşmaların izlerini taşıyor. Tam da bu nedenle daha önceki aylardan daha fazla işçi mektubu, röportajı, yazısı içeriyor. Bu, bir tesadüften öte, bu buluşmaların verimlililiğinin bir göstergesi. Mersin’den, İzmir’den, İstanbul’dan, Eskişehir’den, Antalya’dan, her biri biricik yaşamını insanca sürdürme mücadelesi veren onlarca kadının anlattıklarından ortak paydalarımızı süzmeye, bu ortak paydaların önümüze koyduğu sorulara birlikte yanıt vermeye çalıştık dergimizde: “Bunca ortaklık içinde nasıl olur bu kadar bölünmüşlük? Bu bölünmüşlüğü aşıp birlikte mücadelenin, ortak dertleri çözmenin yolunu nasıl bulacağız?”

Bu kadim soru; 1 Mayıs’ı doğuran tarihin de sorusu aynı zamanda. Yani 150 yılı aşkındır cevabın “birlik ve mücadele” olduğu bir soru.

Bir sorunun cevabını çok iyi biliyor olmak yetmiyor.

Son günlerde diktatörlüğe karşı milyonların sokakta olduğu Sudan’da halkın ve özellikle kadınların mücadelesinin sembol isimlerinden olan Alaa Salah’ın hatırlatması bu bakımdan çok anlamlı. Salah, bir Sudan atasözünü paylaşıyor: “Hızlı gitmek istiyorsan yalnız git. Uzağa gitmek istiyorsan birlikte...”

Yalnız düşeceğimiz yollarda hız kazansak da yolun sonunun değişime çıkmadığı açık. Biz, bizi, bize benzerlerle aynı alana taşıyan dertleri geride bıraktığımız, bu dertlerden uzağa, insanca bir yaşamın ülkesine gitmek için “birlikte” yürümek isteyenlerdeniz. Belki ağır ağır olacak, belki sabır sınanacak, belki kimi zaman derman tükenecek, belki yolda düşen olacak diğeri kolundan tutacak... Ama gideceğiz. Yepyeni bir hayatı getirmek, mutlu bir hayatı filizlendirmek, gelen günü güzelleştirmek için...

Dergimiz bir bakıma “o yeni hayatta” olmasını istemediklerimizin bir özeti gibi. Farklı iş kollarında çalışan kadınların anlattıkları, yalnızca ekmeğimizi kazanırken değil, bir kadın olarak bu ülkede yaşadığımız şiddet, taciz, aşağılanma, ikincil görülme, baskılanma gibi temel dertlere de ışık tutuyor. Gündemde olan zorunlu BES uygulamasının kadınlar için ne anlama geldiğini orta sayfamızda anlatıyoruz. Tarihin defterlerini ise Flormar işçisi Sultan’ın direnişinden çıkardığı dersler açtırdı bize. Sultan’la Rosina arasındaki bağ “Dil farkı bilmeyiz, din farkı bilmeyiz...” diyen 1 Mayıs şarkısında tınılayan o güzel birliği seriyor ortaya.

Sağlık, tiyatro, kitap, sinema köşelerimiz kadınlık hallerimizin farklı boyutlarını sunuyor yine. Bu ay çoğumuzun derdi alerjik hastalıklara odaklandık. Tiyatro köşesinde ise bir ötekileştirme hikayesini trans birey üzerinden anlatan Eylül oyununu tanıtıyoruz. 8 Mayıs faşizmin yenildiği gün olarak tarihte özel bir yer tutuyor; bu özel tarihi Yenilgiden Zafere kitabıyla hatırlatıyoruz. Sinema köşemizde ise Etiyopya’dan bir mücadele öyküsü var: Difret. Cesaretin neleri değiştirebildiğini gösteren bu hikaye size de feyz versin isteriz...

Gelecek ay görüşmek üzere! Mektuplarınızı ve yazılarınızı bekliyoruz, siz mektup ve yazı gönderdikçe biz kapağımızdaki gibi çiçekler açıyoruz. :)

İlgili haberler
Hepiniz bu hikayeyi biliyorsunuz ama görmezden gel...

Eylül, ‘Hepiniz bu hikayeyi biliyorsunuz ama görmezden geliyorsunuz’ cümlesi kadar net, ‘kaç kişi ol...

‘Kreş’in önemini bir de kadınlara sorun!

Kreş kadınlar için oldukça önemli. Hem geçim derdine derman, hem çocukların psikolojisi ve gelişimi...

Canımızı koruyamayacaksa ne işe yarıyor devlet?

İstanbul Küçükçekmece’de yaşanan istismar olayına tepki gösteren kadınlar; ‘Benim canımı, çocuğumu k...