Akşam olunca öfkemin yerini merak ve acıma duygusu aldı. Sema’ya ne yaptıklarını merak ediyordum ve canını yaktıklarını düşündükçe içim eziliyordu.

Başlarındakine yol veriyor kapının ağzında durarak. “Yakın” diye bağıran bir ses duyuluyor arkalardan “Yakın hepsini” Başlarındaki arkasına dönüp sesin geldiği yöne doğru gülümsüyor.

Erkeklerin çok normal karşılanan yüksek sesli konuşmalarını, kahkahalarını, kadınlar aynı rahatlıkla gerçekleştirse, şu otobüste kim bilir kaç çift kaş çatardı...

‘Koca ibrikle zorlaşan bu el yıkama dansının sonuna gelmek üzereyken bir sesle çıktı köpüklerin arasından.’

... Çok okursam, düşümdeki gibi büyümeye başlayacak kafam. Her sabah uyanır uyanmaz aynaya koşup bakıyorum. Şimdilik bir değişiklik yok, ama bir gün uyandığımda başımı kocaman bulabilirim! ...

Çocuğuma insanları sevmeyi, ona her doğum gününde aldığım çiçekli elbiseleriyle öğretmeye çalışırken dışarıda kötü şeylerin olduğunu, o kötü şeylerin benim yavrumu parçalayacağını unuttum.

Ben kalkmak zorundayım. Büyüğün saçını kurulayıp, küçüğü emzireceğim. Mektubuma burada son verirken selam eder, çocuklarının gözlerinden öperim.

“Kaç kere söyledi oysa! Sıkı sıkı tembihledi. ‘Bu saatlerde arama! Çok yoğun oluyor, Akif Abi kızıyor. İnadına mı yapıyor ne! Ardı ardına çaldırıyor telefonu. Belki de önemli bir şey olmuştur!”

Fatma çok güzel bir renk oldu o günlerime, çok güzel bir örnek... Yaşadığı tüm zorluklara rağmen yüzü her zaman güler ve umutla dolu olurdu.

Her geldiğimde önüme en az iki çeşit hamur işi koyuyorsunuz. Eviniz her daim derli toplu, makyajınız, saçınız yerli yerinde. Ben bundan böyle evimi sizin evleriniz kadar temiz tutmaya uğraşmayacağım.

‘İstediklerini yapmazsam beni annelerine şikayet edeceklerini, işten attıracaklarını söylediler. Dediklerini duysanız siz bile korkardınız. Benim için öyle şeyler uydururlarmış ki...’

‘Ne öğretmelisin bu küçük çocuklara? Dersler ezber! Ya nedenler? Çocukların soruları hep hayatlarına ilişkin rüyalarla dolu. Gelin ve damat olmaktan öte bir yol var mı hayatlarında!?’

Adamlar duymazdı bu köyde kadınların sesini. Dağdaki kurtlar acı acı uludular, ağaçlar yapraklarını eğdi utancından, rüzgar aldı Seher’in sesini götürdü en kuytu yerlere insanlar duysun diye. Kadınlar

‘Daireden gelen tarçın ve elma kokusu burun deliklerinden içeri hücum edince ne kızgınlık kaldı, ne dargınlık. Sobanın üzerindeki çaydanlık fokur fokur kaynıyordu.’

‘Bir gergedan belki,” dedim. İki kez kırılıp sola doğru eğilmiş geniş burnu, birbirine yakın aşağı bakan kirpikli ufak gözleri ve koca cüssesiyle bir gergedanı andırmıyor değildi.’

Balkondaki çamaşır ipine konan serçeler geliyor aklıma, akşam olunca nereye gidiyorlar. Ya ahraz, gülüyor mudur soğuk kulübesinde, odunlar ıslanıyor mudur karanlığın içinde?

‘Abla sen ne zaman işi bırakıp evinin hanımı olacaksın?’ diye sordu. Kadın şaşırdı, ‘İşi bırakmayacağım ki.’ Er, ‘Abla yani evlenmeyecek misin?’ ...

‘Makineler ilk defa Suna için durmuştu. Oysa Suna ne çok isterdi makinelerin kendisi için durmasını. Ayakta durmaktan uyuşan bacaklarını uzatıp biraz dinlenebilseydim diye ne çok düşünürdü…’

Saklanmalı ya da yıkmalı, önce kendi içindeki sınırları. İşte, özgürlük ve hatta yaşamak, göze almak demek!..

Annem içeri götürdü bizi. Bana baktı sonra: ‘Göremedim, bilemedim, öyle değildir, yapmaz dedim. Sonra odadakileri buldum... Ama her şey iyi olacak, artık kapılar kapanmayacak.’

Editörden