GÜNÜN ÖYKÜSÜ: Ordubozan
‘Abla sen ne zaman işi bırakıp evinin hanımı olacaksın?’ diye sordu. Kadın şaşırdı, ‘İşi bırakmayacağım ki.’ Er, ‘Abla yani evlenmeyecek misin?’ ...

Memure ve Albay
Bir albay tanıyorum. Hem albay hem tabip, üstelik kadın doğumcu prof. ne kadar fiyakalı değil mi?

Bir kadın tanıyorum, sağdan baksan memur, soldan baksan yine memur. Üstelik “sivil memur” şimdi dördüncü derecede, çömez değil.

Mesainin ilk saatiydi. Kadın koridordaki devetabanlarının ve duvarlardaki üniformalı fotoğrafların arasından dilinde türküsüyle geçerek, kapının önüne geldi. Koltuğunun altında siyah imza klasörü, içeriden “Geeel!” sesini duyana dek bekledi. Beyazlar giyinmiş tabip albay kapının tıklatılmasıyla oturduğu yerde kımıldadı.

Kadının sesinde pazartesi sabahından uzak bir canlılık, yüzünde nereden geldiği belirsiz bir gülümseme vardı. “Günaydın,” diyerek kafasını uzattı içeriye. Arkasından yine aynı gülümsemeyle “İmzalarım vardı hocam,” dedi. Adam başıyla kadına gelmesi için işaret etti. Kadın üç adımda masaya ulaşırken neşeli neşeli soruverdi “Hocam nasılsınız?”

Adamla kadın arasında iki adımdan daha kısa bir es oldu. Adam tek kelimeyle cevap verdi, “İyiyim.” Kadın o es’teki tüm dile gelmemiş cümleleri okudu. Okudun değil mi dur gayrı, kadın hem neşeli hem geveze, cırcır böceği. Duracağı yeri bilmiyor.

Adam tüp bebek raporlarını imzalarken kadın susamayıp sordu, “Hocam değil mi az önce askeri nezaket kurallarına uymadım.” Adam başını evraklardan kaldırmadan tok ve yavan sesiyle “Hangisine uymadın?” diye sordu. Kadın yüzünde yine tebessümle “Amir sormadan ast nasılsınız diye soramaz ya…” Adam imza klasörünü kapatırken, “Bir daha sorma,” dedi.

Kadın bu tepkiyi beklememişti, şaşaladı şaşalamasına ama bu cevabı da hak etti.

Bunu ben demiyorum, kadın dönerken devetabanlarının arasından “Sen bunu hak ettin,” dedi kendi kendine. Ama yüzünde hâlâ bir gülümseme vardı. Deli mi ne?!

ORDUBOZAN -2

Er ve Kadın
Bu kadının ne iş yaptığı da belli değil, şimdide santralde. Yanında kamuflajlı, postallı bir er oturuyor. Önlerinde telefonlar, kablolar, tek bir camı yok kaldıkları odanın. Tam karşılarındaki duvarda iri iri puntolarla “DİKKAT DÜŞMAN DİNLİYOR!” yazılı. İçerisi havasız; postal kokusu, ter kokusu, kadın regl oluyor yerinde rahat değil o da cabası.

Bir er açıyorsa telefonu kalıp sözlerle, iki kez de kadın açıyor. Bazen aynı anda aynı kalıp sözler döküyorlar tellere. Telefonların sustuğu an ikisinin de çenesine vuruyor. Kadın erin yüzüne bakarak “Sen nerelisin?” diye sordu. Er ağzı dolu dolu “Adanalıyım” dedi. Kadın daha bir şey söylememişti ki er yüzünü buruşturarak “Değil mi abla Adanalıları pek sevmezler?” Telefonların araya girmesiyle kadın hemen bir şey diyemedi. Bu arada düşündü de şimdiye dek kaç Adanalı tanımıştı ki? Telefonu kapatırken ere dedi ki “Yoo, benim tanıdığım Adanalılar iyi insanlar, çok severim onları.” Erin esmer yüzü gülüverdi, heyecanlandı, oturduğu yerde kıpraşıp “Kim onlar abla?” dedi. Kadın “Yaşar Kemal” dedi. Er çenesini, dudaklarını büzerek “O bizim koğuşta değil abla.” dedi. Kadın artık Yılmaz Güney’i kendine sakladı. Kalktı tuvalete gitti, er arkasından “Abla çabuk gel!” diye seslendi. Er duymadı ama kadın “Emredersiniz komutanım,” dedi.

Er, kaymaklı bisküviyi damağında emerken “Abla, sen nerelisin?” diye soruverdi. Kadın oyun oynar gibi “Hadi bil bakalım, benim şehrimden çok âşık çıkar,” dedi. Er ağzındaki kaymaklı bisküvileri göstererek “Valla bildim, Antalya. Benim amcaoğlu da orada âşık olmuştu.” Kadın “Lan oğlum âşık dediysek, Pir Sultan Abdal, Âşık Veysel… Şimdi bildin mi nereliyim?” Er bu kez kendinden emin “Kütahya” dedi. Kadın telefonu kaldırırken “Hah şimdi bildin işte,” diye güldü.

Ertesi gün er, kadına çubuk kraker uzattı, işte tam o arada “Abla sen ne zaman işi bırakıp evinin hanımı olacaksın?” diye sordu. Kadın şaşırdı, “İşi bırakmayacağım ki.” Er, “Abla yani evlenmeyecek misin?” “Evlenmek için neden işi bırakayım ki?” “Ya git abla, sen bu işi bırakmazsan, seni kim alır? Bu kadar erkeğin içinde çalışan bir garıyı kim kendine garı yapar? Valla ben senin gibi bigarıyı almam.” Kadın “Ben senin gibi bir adamı aldım da!” dedi.

ORDUBOZAN-3

Hepsi Kahramandı Tuvaletleri Temizleyen Hiç Yoktu
Gurbette memur olan herkes bu şansı bulamıyordu. Kadın birinci katta çalışıp üçüncü katta yirmi kızla aynı misafirhanede kalıyordu. İki ayrı bölümde onar onar. Han burası, kimi geçerken uğruyor, kimi bir hafta kalıyor, kimisi bizimkisi gibi aylarca.

Ayıcığıyla yatanlar, horlayanlar, çarşafları kana bulayanlar, sayıklayanlar, çekirdek çıtlıyanlar, yatağı göle çevirenler, rahat soyunanlar, utananlar, renkli renkli sutyenler ve tabii ki ah o dilden düşmeyen erkekler. Kadın neredeyse hepsinden büyüktü; çok dinledi, çok izledi, çok güldü hatta bir iki kızı ağlamaları uzayınca duşun altına koyup silkeledi. Birkaçının da kıçına tekmeyi savurmak istedi, yalnız kendini tuttu.

Kadın mesai saatlerinde tuvalete gittikçe-bu arada tuvaletler alaturkaydı- kapının arkasından gölgeler düşüyordu. Kadın bir iki fark etti kapının altından vuran gölgeleri ama dışarıdaki çam ağacının gölgesi diye düşündü. Kontrol etti, evet çam ağaçlarının gölgesi fayanslara vuruyordu. Demek ki o an rüzgâr esti, gölge oynadı diye düşündü, aslında pek de üstünde durmadı.

Günlerden cumaydı, mesai bitmiş, arkadaşları evlerine gitmiş, o, ranzasına çekilmek üzere yukarı çıkmıştı. Üstünü değiştirip aşağı indi, dışarı çıkmaya karar vermişti. Tuvalete tekrar girdiğinde gördüklerine inanamadı. Temizlikçi erlerden biri eğilmiş kapının altından içeriye bakıyordu. Kadın aniden girince er telaşla doğruldu, bordo önlüğünü çekiştirdi.

Hemen dışarı çıktı, kadında arkasından.

“Sen içeride ne yapıyordun?”
“Abla kalemimi düşürmüştüm.”
Kadın afalladı “Ne kalemi ya, senin kaleminin kadınlar tuvaletinde işi ne. Hem temizlik saati mi ki sen oraya giriyorsun?” Er kızardı, bozardı.
Kadın “İçeride biri var mıydı?” diye aptalca sordu. Er sessiz kaldı, o arada kapı açıldı, saçları meçli bir kadın yüksek topuklarıyla tık tık geçerek ileride kendisini bekleyen erkeğin koluna girdi.

Er en son şöyle dedi “Abla sen bana kızıyorsun ama komutan emir verdi, tuvalet kâğıdı çabuk bitiyor, bunu kimin çok kullandığını bul dedi.”
Kadın iyice aptallaştı, ertesi gün otel kısım amiri başçavuşun karşısına çıktı, “Bakın bu asker böyle böyle yaptı, emri de siz vermişsiniz.” Başçavuş güldü “Yok böyle bir emir, geri zekâlı uyduruyor.”

Kadın sonra duydu ki bu eri çamaşırhaneye vermişler, hani misafirhanedekilerin kirli torbasıyla götürüp çamaşırlarını yıkattığı yer. Bizimki yine başçavuşun karşısına dikildi,
“Komutanım ee siz bu askeri cezalandırmamış, ödüllendirmiş oluyorsunuz. Şimdi biz çamaşırlarımızı verdik bu sapık asker içinden bir donumuzu çalıp koğuşa götürse…”

Başçavuş babacan babacan gülüp “Ee yarın bu asker bunalıma girse intihara kalkışsa, ben başımı nasıl kurtaracağım?”

Kadın odadan çıkacaktı ki dönüp “Komutanım,” dedi, “Hani geçen hafta yenge sizi ziyarete gelmişti ya, gözümle görmüştüm yengenin arkasından bu erde tuvalete girmişti.”

Sonra odadan çıktı.

Sonra duydu ki, o er en son meydanda yaprakları topluyormuş.

Kadın nice sonra dizlerini kırmış işerken birden aklına geldi, “Vay başıma, o benimkini de gördü ya!”

Okuduğunuz öyküler yazarın Ayizi’den çıkan Çatlak Kızlar Sağlam Kapıda kitabında üç ayrı bölüm olarak yer almıştır.

AYTEN KAYA GÖRGÜN KİMDİR?
Babam annemi ve beni istemeyince rüzgar bizi İzmir’de bırakmış. Annem acıdan çatlarken ben uzun bir yoldan gelmişim, yıl 1973. Kayıt altına alınmam, babamın razı gelmesi bir yıl sonrayı bulmuş. Uyduruktan bir tarih yazılmış, yanına da doğum yeri diye Ankara.
Çok hikaye dinledim, çok hikayenin içinden geçtim, arsızdım sokak sokak gezdim.
Dinle dinle, sus yine dinle nereye kadar...
Nefesim güçlü olsaydı uzun bir Türkü söylerdim. Elimde bir kalem vardı bir de dilimde söz. Yaz dedim! Az gittim uz gittim, kayaların arkasından HÖT! çıktı.
Bulutlar tısladı “Kır dizini otur!” Sağır oldum da ne “höt” duydum ne de tıslamaları.
Arıza Babaların Çatlak Kızları çıktı, yıl 2011 Ayrıntı yayınları Kimseye söylemedim, Ayizi 2017
Yaz kızım Ayten, bildiğin başka bir şey mi var?

İlgili haberler
Çerçeveli bir fotoğraftan Kimseye Söylemedim’e

“Bizleri acıtan ve büyüten anıların içine yoksulluğun rengi kaçık kıyafetlerini, burunları camlarda...

GÜNÜN ÖYKÜSÜ: Dizimdeki elini sevdim

“İşte böyle kendine güven, sürenlerin senden fazlalığı mı var?” Öylece yüzüne baktım, söyleyecek tek...

Kızlar devamıdır annelerinin

Kocam yanımdan kalkarken ‘Sanki sen çok laf dinliyorsun.’ dedi. Fotoğrafları toplarken arkasından se...