GÜNÜN ÖYKÜSÜ: Elmalı kek
‘Daireden gelen tarçın ve elma kokusu burun deliklerinden içeri hücum edince ne kızgınlık kaldı, ne dargınlık. Sobanın üzerindeki çaydanlık fokur fokur kaynıyordu.’

“Önümden geçip durma! Bir tepsi al eline, tek seferde taşı. Gooool! Hay senin ... Pozisyonu da kaçırdım senin yüzünden.”

“Hafta boyu izlersin merak etme. Keyfimden toplamıyorum herhalde!”

“Oğlum bir bira kap getir buzdolabından.”

“Kaç kere dedim şu çocuktan içki, sigara isteme. Kötü örnek oluyorsun,” diye tısladı kadın. Bir vantrolog gibi, ağzını açmadan, dişleri neredeyse tamamen kapalı konuşuyordu. Harfler, dişlerinin kesici kenarlarına, sivri köşelerine çarparak, yırtılarak çıkıyordu dudaklarının arasından. Söylediği her kelime paralanıyor, lime lime oluyor, eksiliyordu boşluğa ulaştığında. Bir küfür geldi, yapıştı boğazına. Sustu. Çocuklar üzülmesin, rahatları kaçmasın diye sineye çekiyordu. Boş eliyle, halının üzerinde rengârenk, küçük spor arabalarını yarıştıran Ali'nin kafasını okşadı. Oğlan, annesinin çamaşır suyu kokan, ıslak ellerinden rahatsız oldu. Kafasını yana eğdi, hafifçe uzaklaştırdı bedenini.

Hızla mutfağa seğirtti kadın. Elindeki kirlileri tezgâhın üzerine koydu.

“Bırak kızım bulaşıkları. Nigar teyzen çaya çağırmıştı. Ali'yle siz önden gidin. On dakikaya gelirim ben de.”

Elif’in çıkardığı bulaşık eldivenlerini taktı. Kirli çatal, kaşık ve bıçakların tamamını köpük dolu leğenin içine attı. Bir damla köpük geldi, burnunun ucuna kondu. Silmek için kolunu kaldırdığında neşterin vurduğu yerin inceden sızladığını duydu.

“Kazağımın kollarını sıyırsana, yavrum. Halana da sor bakalım, lütfedip bizimle gelir mi?”

Kafasını salladı Elif. Mutfaktan uzaklaştı. Salona girdiğinde kardeşini, halının geometrik desenleri üzerinde araba sürerken buldu. Uzun pisti tamamlayan arabalar, rampa olarak kullanılan kesme tahtasını oflaya poflaya çıkıyor, halanın okuyup kendisine bıraktığı tuğla kalınlığında üst üste konulmuş kitaplardan oluşmuş otoparkta dinleniyordu. Elif bir süre kapıya dayandı ve kardeşinin oyununu izledi. Oğlanın elleriyle yaptığı katlı otoparkla gurur duyduğu her hâlinden belliydi. Şaheserini göstermek, mutluluğunu paylaşmak istercesine kafasını kaldırdı. Sessizce, maç izleyen babasına, kendisini okuduğu kitaba kaptırmış halasına baktı. Yanına yaklaşan ablasını fark edince dile geldi.

“Abla bak, katlı otopark yaptım. Büyüyünce otoparkçı olucam ben. Her arabadan tam beş lira alıcam.”

Halası içine gömüldüğü kitaptan kafasını kaldırmadan, "Benim oğlum, otoparkçı değil inşaat mühendisi olacak. Dünyanın en güzel katlı otoparkını yapacak,” dedi.

Radar gibi bu halam da, yok yok gizli kamera diye düşündü Elif.

“Hala kaç gözün, kulağın var senin Allah aşkına? Ayak parmaklarınla görüp topuğunla bizi mi dinliyorsun?”

Kadın oturduğu yerde sarsıla sarsıla güldü.

“Tabii ya. Ne sandınız siz!” dedi. Her iki elinin parmaklarının arasını iyice açtı, havada dolaştırdı, başının etrafında. Koltuğun her iki yanından kollarını sarkıttı, ahenkle salladı. Tavanı gösterdi parmak uçları, pencereyi ve ardını...

“İşte buraları ve daha fazlasını izliyorum gözlerimle, bakın” dedi.

Ali, halasının oturduğu berjerin kenarına tırmandı ve saklanmış göz var mı diye kestane rengi boyalı saçlarını karıştırdı.

"Dur deli oğlan. Dağıttın saçımı, başımı."

Elleriyle saçlarını geriye atınca, alnındaki derin çizgiler ve dipten ağarmış saçları iyice belirdi.

"Hala, ödevlerim bitti. Saçlarını boyayalım mı?"

“Ohoo siz hâlâ burada mısınız? Nigarlara geçecektiniz hani?”

“Lafa daldık anne,” dedi Elif. “Halamın saçlarını boyayacağız, biz. Ali gelsin seninle.”

“Nigar teyzeye mi gidiyoruz? Yaşasın! Elmalı kek de yapmıştır, kesin. Hem Murat'la oynarım, hem de kekleri götürürüm!”

“Öyle olsun bakalım,” dedi Nuran. Ayaklarını sürüye sürüye kapıya gitti. Annesinin ördüğü mavili, kırmızılı yün şalı aldı omuzlarına. İplerinin ve tığının bulunduğu bez torbayı taktı koluna. Ayakkabılarını giyerken basamaklarda kurumuş çamurları fark etti. ‘Anca yolları kazsınlar. İki ay oldu, bir asfalt dökemediler şu sokağa. Görüyor musun merdivenleri, baştan aşağı çamur,’ diye söylendi kendi kendine.

Ali, iki kat merdiveni çoktan inmiş, zile basmıştı. Kapıda kendisini bekleyen arkadaşının “Ne söyleniyorsun gene kız,” dediğini duydu ama cevap vermeye yeltenmedi. Daireden gelen tarçın ve elma kokusu burun deliklerinden içeri hücum edince ne kızgınlık kaldı, ne dargınlık. Sobanın üzerindeki çaydanlık fokur fokur kaynıyordu. Büyükçe bir tepside dilimlenmiş kekler ve boş çay bardakları duruyordu. İmrenmeyle hayranlık arası bir duygu geldi, yuvalandı, Nuran’ın göğsüne. ‘Benim gibi çıtkırıldım değil’ diye düşündü. ‘Sabahın kör karanlığında evden çıkar, gün boyu koridoru paspaslar, çöpleri toplar, hasta altı değiştirir de, bana mısın demez. Bütün gün evdeymiş gibi de derli toplu. Ne kaynana var başında, ne hayırsız bir koca… Boşuna mı diyorlar? Azıcık aşım, kaygısız başım’. Sıyrıldı düşüncelerinden. Lafa karışmak ister gibi fokurdayıp duran çaydanlık ev sahibesinin dikkatini çekmeyi başardı.

“Çay dökeyim mi?”

“Dök ya, azıcık keyif yapayım. Sen de olmasan hiç hizmet edenim olmayacak. Allah razı olsun komşum.”

Oğlanlar televizyonun karşısına geçmiş hem Survivor yarışmasını izliyor hem de keklerini yiyorlardı. Kekler bittiği anda, divanın üzerindeki minderleri üst üste yığacak, kendi parkurlarını inşa edeceklerdi. Nigar yeleğinin cebini yokladı. İki gün önce patolojiden aldığı rapor parmaklarını yakıyordu. Oturduğu yerde huzursuzca kıpırdandı. Kekten büyükçe bir lokma alıp ağzına attı. Dişlerinin arasından akan ılık elma parçacıkları damağını şenlendirdi. Verebileceği daha iyi bir şey olmadığından tabağı Nuran’ın önüne itti ve bekledi.

TUĞBA GÜRBÜZ ÖZGEÇMİŞİ
Marmara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’ni bitirdi. Mario Levi’nin Yaratıcı Yazarlık Atölyesi’ne devam etti. Ürünleri Galapera Öykü, yitik ülke, altzine, Parşömen SanalFanzin, Birgün Kitap, Artistik Bellek, edebiyathaber, Edebiyatist, Roman Kahramanları, Yeşil Gazete, Kara Zambak, ekmek ve gül, Kitap eki, Mevzu Edebiyatgibi çeşitli basılı ve dijital yayın organlarında yayımlandı. “Ütopya: Benim de Bir Hayalim Var” ve “Gurbet, Hasret, Fedakarlık, Aşk” öykü seçkilerinde yer aldı. İlk öykü kitabı “Lodos Çarpması” 2015 yılında NotaBene Yayınları’ndan çıktı. Kurmacabiyografiler adlı bloğunda kitap tanıtımlarına, yazar söyleşilerine, yaratıcı yazarlık, şiddetsiz iletişim, duygu farkındalığı, masallar, sürdürülebilir yaşam ile ilgili içeriklere yer veriyor.
İlgili haberler
GÜNÜN ÖYKÜSÜ: Haydarpaşa

‘İnsanın kendisi ile yüzleşmesi bu kadar kolay mı? Yüzleşmek için insanın karşısında onu zorlayan bi...

GÜNÜN ÖYKÜSÜ: Cindili* Pakize

‘Ahh, Pakize ah, kafamda ne çok yer tutuyorsun! Ne çok sıfatın var. İçine su perisi kaçmış, cindilid...

GÜNÜN ÖYKÜSÜ: Gergedan Hanım

‘Bir gergedan belki,” dedim. İki kez kırılıp sola doğru eğilmiş geniş burnu, birbirine yakın aşağı b...