Güney Afrika çiftliklerinde kadın işçiler şiddet sarmalında
Ömrünün büyük bir kısmından kocasından şiddet gören Gertruida Baartman bu çiftliklerde sezonluk çalışan binlerce kadın işçiden biri.

Güney Afrika’nın Batı Kap şehrinin kırsalındaki çiftlik arazilerinde kadınlar sistematik olarak tecavüze ve cinsel istismara maruz kalıyorlar. Yaşadıkları çoğunlukla en yakınları ve aileleri tarafından bile görülmüyor, duyulmuyor. Dikkatini genel olarak kent merkezlerine yönelten medyanın radarından da uzakta kalıyorlar. Kadınlar çalışma koşullarının ve ev içi şiddetin oluşturduğu kısır döngüye hapsedilmiş durumda.

Ömrünün büyük bir kısmından kocasından şiddet gören Gertruida Baartman bu çiftliklerde sezonluk çalışan binlerce kadın işçiden biri. Mail&Guardian’dan Lester Kiewit’e konuşan çiftlik işçisi kadın, parasına el koyarak onu esir alan kocasıyla nasıl tanıştığını anlatıyor: “Tanıştığımızda 25 yaşımdaydım. Kendisini o kadar iyi tanıtmıştı ki. Adetâ bir melek gibiydi, Tanrıya dua etmiştim bana bu kadar iyi bir adam gönderdiği için. 8 ay flört ettik. Dayak başladığında 3 haftadır evliydik. Terk etmeyi denedim. Çiftliğin kapısına kadar gittim ama geri dönmek zorunda kaldım. Ne kadar canım yanarsa yansın onu tatmin etmek zorundaydım. Çoğu sefer, önce beni dövüp öyle yatmak isterdi benimle.”

Şiddet fiziksel boyutuyla sınırlı değil. Aile içi ataerkil roller, meyve çiftliklerindeki çalışma yaşamının cinsiyetçi hiyerarşisiyle de paralel. Zamanla üç çocuk doğuran Baartman, esaretinin ekonomik boyutunu şöyle ifade ediyor: “Onsuz ne yapabilirdim? Eve ekmek getiren oydu, kalıcı işçi oydu. Ben sadece mevsimlik çalışıyordum. Nereye giderdim? Beni ve üç çocuğumu kim alırdı?”

Gördükleri şiddete rağmen evlenen kızlarına destek olmayan aileler, “karı koca arasına girmeyen” polisler düşünüldüğünde bu sorular hiçbir kadın için yersiz değil elbette. Ancak en olası çıkış yolunu kapatan, tünelin sonundaki ışığı söndürenlerin de çiftlik sahipleri olduğunu not düşmek gerek: “Çiftlik yönetimine giderek dayak yediğimizi söyleyip şikâyet edersek kocayla uğraşmak yerine tüm aileyi kapı önüne koyarlardı. Yani günün sonunda hepimiz dışarda kalırdık. Bu durumda itaat etmek dışında ne yapılabilir ki?”

SENDİKALAŞMANIN GETİRDİĞİ GÜÇLENME
Şiddetin er ya da geç ölümüyle sonuçlanacağının farkında olan Baartman, hâlâ hayattayken ayrılabilmiş. Son 10 yıldır kocasıyla yaşamıyor olsa da korku tam olarak yakasını bırakmış değil. Şiddet karşısında sessiz kalma kültürüne lanet ediyor, kadınların bu yükü taşımak zorunda olduklarına inandırıldığını söylüyor. Kendisiyse artık çiftlik işçileri sendikalarında çalışma yürütüyor ve kadınları güçlendirme programlarına katılıyor.

Baartman, aile içerisinde ev kölesi olarak çalıştıran, çiftlikte modern köle olarak sömüren bir şiddet cenderesinde kendisine mücadele yolu açabilmiş kadınlardan biri. Ancak binlerce kadın bu cendereye terk edilmiş durumda. Batı Kap’ın Ceres, Du Doorns, Grabouw gibi tarım yerleşimlerinde şiddet gören ve tecavüze uğrayan kadınlar daha ilk başvuru mercii olan polis merkezlerinden döndürülüyor. Böylece istatiktikler düşük gösteriliyor.

ÇİFTLİKTEKİ KADININ ÜÇLÜ YÜKÜ
Ubuntu Kırsalı Kadın ve Gençlik Hareketi’nden Wendy Pekeur, “Genellikle kadının sözüne karşılık erkeğin sözü durumuna dönüşüyor. Bu yüzden de birçok kadın yaşadıklarını rapor etmiyor bile. Çok fazla birliktelik içi tecavüz vakası var. Birçok kadın bunu yaşadığını söylüyor bana. Adım atıp şikâyet etmiyorlar çünkü cinsel ilişkinin böyle olduğuna inandırılmışlar. Bunun sevişmek değil tecavüz olduğunu anlatmak bize düşüyor,” diyor.

Güney Afrika devlet başkanı Cyril Ramaphosa’nın polis kaynaklarını artırmak, adli yargı sistemini güçlendirmek ve şiddet mağdurlarına destek sunmak için 1,1 milyar Randlık bir acil durum planı vaadinin kırsaldaki kadınlar açısından karşılığı nedir, meçhul. Pekeur, “Çiftlikteki kadının üçlü bir yükü var. Siyah, kadın ve kent merkezinden çok uzak. Hükümete, polise ve tıbbi tesislere erişim mümkün değil,” diyerek endişelerini dile getiriyor. Örneğin, Baartman, yaşadığı cehennemden kurtulabilmek için 70 km’lik bir yolu taksi tutarak katetmek zorunda kalmış. Kentlilerin birçok sivil toplum kuruluşuna erişim imkânı olduğunu belirten Pekeur, “Activist kadınlar bu kırsal topluluklarda örgütler ve danışma ofisleri oluşturdular. Tüm bu vakalarla onlar ilgileniyor. Ama anaakımda yoklar, fark edilmiyorlar ve ihtiyaç duydukları finansal desteği göremiyorlar.”

Stellenbosch kasabasındaki Çiftliklerdeki Kadınlar adlı sivil toplum kuruluşunda sağlık ve çevre koordinatörü olarak çalışan Rebecca Mort şiddet vakalarını şikâyet etmedeki asgari ihtiyaçlarda dahi duyulan yoksunluğa dikkat çekiyor: “Çiftliklerde yaşayanların polise erişimi zor. Özellikle de telefon, kontör ya da elektrik meselesinde. Çiftliklerdeki Kadınlar’da biz de bunun için mücadele veriyoruz. Kadınlar için durum çok zor çünkü karakollara ve mahkemelere çok uzak yaşıyorlar. Kırsal bölgelerde toplu taşıma da çok az.”

Polisin tutumunun da belirleyici olduğunu anlatan Mort, “Polis, çiftliklerde yaşayanlara hizmet etmede, onların güvenlik ihtiyaçlarını karşılamada aşırı bir gönülsüzlük sergiliyor. Yani çiftlikten dışarı çıkıp uzaklaştırma kararı ihlalleri hakkında işlem yapması için polisi buraya getirtmek gerçekten çok zor,” diyor.

ERKEKLER KALICI, KADINLAR MEVSİMLİK İŞÇİ
Erkeklerin kalıcı, kadınların mevsimlik işçi olarak istihdam edilmesi, çiftlik konteylerinde barınan kadınları istismarcı eşlere daha çok tabi kılıyor. “Kadınlar, eşlerine ya da her kimle yaşıyorlarsa ona karşı şikâyette bulunmaya pek yanaşmıyor çünkü alternatif bir barınma yerleri yok. Ömürleri boyunca çoğunlukla kalıcı işçi olan erkeklere bağımlılar,” diyor Mort.
Çiftlik sahipleri bir yandan tarımda makineleşmeye giderken diğer yandan sektörel bir asgari ücret politikası uyguluyor. Böylece her geçen gün daha az kalıcı işçi, daha çok mevsimlik ve geçici işçi istihdam ediyorlar. Bu da çiftliklerde çalışan aileler için sürekli bir göç anlamına geliyor. Birkaç ayda bir yer değiştirmek, yerelde sunulan barınma hakkı ve sosyal hizmetlerden koparırken rapor edilen şiddet vakalarının dahi takibini imkânsızlaştırıyor.

Kaynak: Mail and Guardian 
Çeviri: Fulya Alikoç
*Başlıklar ve arabaşlıklar Ekmek ve Gül’e aittir.

İlgili haberler
Öfkemizi değiştirici bir güce dönüştürmek elimizde...

Emeğimizi, bedenimizi, haklarımızı, geleceğimizi kendi çıkarlarına dayanak haline getirmeye çalışanl...

Hukukun değil, retweetin üstlünlüğü

Adliyelerde adalet bulamayanlar yahut bulamayacağına inananlar dertlerini bir dilekçeye değil, sosya...

İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasa: Kadınlar...

İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanun, şiddetle mücadele için kadınların elindeki en önemli yasal...


Sıradaki haber
Leyla