Kötü çalışma koşullarına da şiddete de boyun eğmeyen Deniz…
Kötü çalışma koşulları altında tekstil işçiliği yapan Deniz, bu koşullara boyun eğmeme mücadelesi verirken, akrabasının tacizleriyle yaşamı altüst olsa da direncinden vazgeçmemiş.

38 yaşında 20 yıllık tekstil işçisi bir kadın Deniz. Tekstil atölyelerinde kadın işçi olmakla, yaşamda kadın olmanın getirdiği zorlukları birlikte yaşamış. 16 yaşından beri çok çeşitli yerlerde çalışsa da yaşadığı sıkıntılar birbirinin benzeri olmuş.  

“Uzun mesai saatleri, güvencesiz çalıştırma… Tuvalette kalma süremizin bile hesaplandığı koşullar…” diye anlatıyor çalışma yaşamını. “Bir insanın lavaboda geçirdiği süre sorgulanmaz, hele ki kadınsa. Benim adet süreçlerim zor geçer ve sürekli lavaboya gitmem gerekir. Ama birçok iş yeri çeşitli kısıtlamalar koyar. ‘Paydosa ya da molaya yarım saat kala lavaboya gidemezsin, birkaç dakikadan fazla kalamazsın’ daha neler neler. Adet sürecimde yaşadığım sıkıntılardan ötürü bu tür kısıtlamaların olduğu iş yerlerinde çalışmak istemedim. Yeni başladığım bir atölyede müdürün toplantıda söyledikleri o kadar saçmaydı ki ilk başta espri yapıyor sandım. Meğer gayet ciddiymiş. Tuvaletlerin kirli bırakıldığını söyledikten sonra, ‘Gerekirse tuvaletlere alarm yaptırır 3 dakikadan fazla duranın tepesinden aşağı su döktürürüm’le verilen gözdağı.”

BİRLİK OLMAYINCA İŞTE BÖYLE OLUYOR…

Bir işçi olarak her zaman bir şeyler yapmak istediğini, ‘Sessiz kalmayalım’ dediğini söyleyen Deniz devam ediyor: “Dedik ama ya kovulduk ya da paramızı alamadık. Yine de sessiz kalmadık. Bir gün başka bir atölyede çok yoğun çalışıyoruz. Yazın sıcağında gece geç saatlere kadar uzun mesailer, kullandırılmayan yıllık izinler, bir de gece mesaisine kaldığımız zamanlarda yemek yerine verilen ekmek arası patates... 7 kişilik bir arkadaş grubumuz vardı. Herkes şikâyetçi, herkes bir şeyler yapmak istiyor ama ne yapacağımızı bilmiyoruz. Derken bir gün aramızda konuştuk ve akşam saat dört gibi herkesin makineleri kapatması kararını aldık. Aldığımız karara öteki işçiler uymadı. Biz bir grup aşağı indik, sonrasında işimize son verildi, hakkımızı alamadan da atıldık işten. Kalanlar da daha fazla hak kaybına uğrayarak bir bir atıldılar. O gün birlikte tüm makineleri kapatıp kararlı dursaydık eğer, kimse işinden olmayacaktı ve çalışma koşullarını daha iyi hale getirip işimize devam edebilecektik.

Bu sektörde çalışanların en büyük sorunu kendilerine ait zamanlarının kalmaması. 12-16 saatlik yoğun ve sürekli çalışmadan sonra insan kendine, evine ya da ailesine nasıl ne kadar zaman ayırabilir ki? Bu da hiçbir şeyin farkında olmamayı, en basitinden televizyon izlemeye dahi fırsat bulamamayı getiriyor.”

DENİZ’İN YAŞAMINI ALTÜST EDEN ŞİDDET

Deniz bir yandan çalıştığı yerlerde bunları yaşayıp haklarını alma mücadelesini verirken bir yandan da başına bir şey gelmeden özgürce yaşayabilme mücadelesini vermiş. “Küçük yaşlarda evimize misafirliğe gelmiş birinin beni takıntı haline getirip hayatımı kabusa çevireceğini nereden bilebilirdim ki. 22 yaşımdaydım. Tekstilde çalışmaya devam ediyordum, kafamda eğitimimi tamamlayıp tekstilden kurtulmak vardı. O gece evimize gelen misafirlerle hayatım tamamen değişti” diyerek başlıyor hikâyesinin diğer yanını anlatmaya. “Annemin uzaktan bir akrabası. Geçmişte annemin rahatsızlığı üzerine evimize gelmiş, benim yaşımın küçüklüğü, kendinin askerliği nedeniyle 7 yıl boyunca bekleyip kendince birtakım hayaller kurup beni takıntı haline getirmiş, varlığından bile haberim olmadığı, işten geldiğim bir akşam ablasıyla beni istemeye gelmiş biri. İstemediğimizi söyleyip geldikleri gibi uğurladık ama maalesef böyle bitmedi. Sonrasında tacizler başladı. Eve gelen sessiz telefonlar, çevremdekiler üzerinden cep telefonumu istemesi, en son karşılık bulamayınca da ‘Onu kaçıracağım’ gibi söylemler... Sadece laftadır diye düşündük fakat lafta kalmadı. Bir sabah işe giderken önümü kesti, ona benden uzak durmasını söyledim. Bunu duyduğu an bağırıp çağırmaya başladı. Servise binmekten vazgeçtim. Eve gidip aileme olanları anlatacaktım. Beni ikna etmeye çalıştı, kabul etmedim, kolumdan çekip beni zorla öptü. Durumu aileme anlatınca ağabeylerim, dayım beni rahat bırakmasını söyledi. ‘Bir daha yapmayacağım’ dedi fakat bu sefer de çevremdekilere taktı. Dayımı öldürmekle tehdit etti. Bir gün yine işe giderken arabayla önümü kesti. Tek hatırladığım beni zorla arabaya bindirmeye çalışırken balkonda gördüğüm kadının yüzü. Bağırmışım, çevredekiler çığlıklarım üzerine koşmuşlar ama yetişememişler. Aileme ve polise haber vermişler. Sonrasında anlattılar bana bunları.”

EVDE HAPİS HAYATI, BİTMEYEN ŞANTAJLAR, KORKU...

“Kendime geldim bir süre sonra, ağladım yalvardım ama bırakmadılar. Dayısı da ona yardım etmişti. Bir akrabalarının evine götürdüler. Çevresindeki herkesi benim rızam olduğu yalanına inandırmış. Gerçeği öğrendiler ama bana yardım etmek yerine onun yanında durdular. Evliliğe rızam olduğunu ama ailemden istemesi gerektiğini söyleyerek kurtulabildim. Sonrasında da yaşamım mahvoldu zaten” diyerek yaşadığı olaydan sonraki zorluklarını, 2 yıl boyunca evde yaşadığı hapis hayatını, sonu gelmeyen tehditleri, sokağa çıkma özgürlüğünün elinden alınmasını, bir türlü sonuç alamadığı savcılık ve mahkeme sürecini anlatıyor. Deniz, aylar sonra ilk kez parka çıktığında sokakta yürümenin ne güzel olduğunu anlamış...

Akrabası bir ara tutuklanmış başka bir suçtan, 2 yıl ceza almış ama para cezasıyla kurtulmuş. “Sözde araması vardı ama bir türlü yakalanmıyordu” diyor.

‘O GÜN BENİM YANIMDA SİZLER GİBİ BİRİLERİ OLSAYDI...’
Bu tehdit ve ısrarlı takipten kurtulmanın çaresini başka yere taşınmakla bulmuşlar. Tekrar çalışmaya başlamış Deniz. “Üzerinden yıllar geçmesine rağmen her an bir şey olacak korkusuyla yaşıyoruz. Annem sahip çıktı her zaman bana, hep en büyük destekçim oldu ama babam annem kadar sağlam durmadı hiçbir zaman” diye anlatıyor.
Bu süreçte Esenyalı Kadın Dayanışma Derneğiyle yolu kesişti Deniz’in. Kuzeni sayesinde dernekle tanıştığını söyleyen Deniz, dayanışmanın ne kadar önemli olduğuna dikkat çekiyor: “Sizleri, yaşananları, şu mahallede olanı biteni duyunca aslında dayanışmanın, yardım etmenin yol gösterici olmanın ne kadar önemli bir şey olduğunu görüyorum. Belki o gün benim yanımda veya çevremde sizler gibi, bu dernekteki kadınlar gibi birileri olup yol gösterseydi, ben onları yaşamamış hayatım da elimden çalınmamış olacaktı...”


İlgili haberler
Şiddet, taciz, ayrımcılık, tecavüz… Gerçek mi fil...

25 Kasım öncesinde; şiddeti, tacizi, tecavüzü, ayrımcılığı, adaletsizliği konuşmamız gerektiğini hat...

Yengelikten çıkabildik de ‘Avkat Hanım’ olduk!

Bugün pek çok avukat kadın, ‘kadından avukat mı olur’ sözlerine karşı mücadele verirken ayrımcılığa,...

Emeklilik kalbimizde bir yaradır!

Ankara’dan Filiz ve Serpil, Adana’dan Şenay, Aydan ve Ayşe’nin anlattıkları, kadınlar için emeklilik...