Uzun süredir deprem korkusuyla yaşıyoruz. Başımızı sokacağımız bir ev için ödediğimiz krediler, kiralar belimizi bükerken bir de ilk sarsıntıda çatı başımıza yıkılacak mı, çoluk çocuk altında kalacak mıyız derdine düştük. Elazığ depreminin ardından hayatını kaybeden yoksulların acıyı katmerlendiren hikayeleriyle, pul pul dökülen betonların arasından sağ salim çıkarılan her insanla, halk elinde avucunda ne varsa paylaşırken, kötü günde örülen dayanışmayı gördükçe elimiz böğrümüze gidiyor. Öfkemiz var, hem de ne öfke! Çünkü görüyoruz ki önce yoksullar ölüyor, insanlar yokluk nedeniyle el kadar bebeleriyle çürük evlerde yaşamaya mahkûm ediliyorlar. Evimiz çürük çıkar da burayı boşaltmak zorunda kalırsak diye endişe duyup cüzdanlara ve kiralara baktığımızda çözümsüz kalıyoruz. Şehir dediğimiz yer yaşam olanaklarının değil, karmaşanın, keşmekeşin, rantın, talanın alanı haline getirilmiş, 3-5 şirketin ihalelerinin döndüğü, tüm kamusal olanakların bu 3-5 şirketin sahiplerine peşkeş çekildiği “devletin malı deniz” olmuş . Deprem önlemleri alınacak diyerek toplanan vergiler ortada yok, soranlar iktidarca tehdit ediliyor. Halka ihtiyaç halinde yardım ulaştırma görevi olan Kızılay, halkın dişinden tırnağından artırarak ortaya koyduğu paraları çocuk istismarcılığıyla anılan dini cemaat ve vakıflara hibe etmiş. Akademisyen payesi verilen bir gerici, yaşanan depremi çocuk evliliklerinin yasaklanmasına bağlamış utanmadan… Bütün bunlar orta yerde dururken, kafamızda sorular, içimizde öfke, kaygı, korku varken “deprem üzerinden politika yapmayın” laflarını duyuyoruz politikacılardan. Oysa şu bir paragrafta saydığımız şeylerin ta kendisi politika. Politika tam da burada; iktidarın savunduklarında, yaptıklarında, yapmadıklarında… Hep zenginlerin çıkarını savunurken, halka düşenin hep ölüm olmasında… Tam da bu yüzden politika yapmaktan vazgeçmeyeceğiz!
***
Dergimizin Şubat sayısı, kadınların birlikte hareket etmesini zorunlu kılan koşulları, olanakları, mücadele araçlarını tartışıyor. Hilal Tok’un yazısında söylediğimiz gibi, bu 8 Mart sürecini kadınların birliklerini kurmak için değerlendireceğiz. Orta sayfamızda farklı ülkelerdeki işçi kadın mücadele deneyimlerine ilişkin hatırlatma, gücümüzü birleştirdiğimizde neler yapabileceğimizi de gösteriyor.
Bugünün Türkiyesi’nde de tarihi yazan kızkardeşleri gibi direnen kadın işçiler var. SF Tekstil işçilerinin İzmir’den yükselen seslerini duymanız için dergimizin sayfalarını direnişçi kadınlara açtık.
Bir güzel selamlaşma daha var dergimizde; geçen ay Bakırköy Belediyesi işçisi kadınlar çalışma koşullarının ağırlığını anlatmışlardı. Bu sayımızda onların anlattıklarını, Avcılar Belediyesi işçisi kadınların sözleri tamamlıyor. Bu sayımızın en öne çıkanı sağlık işkolunda çalışan kadın emekçiler oldu, İstanbul, Kocaeli ve Ankara’dan kadın sağlık emekçileri “edep adap” dayatmasından çalışma koşullarının onları nasıl da yorgun ve hasta hale getirdiğine pek çok konuyu tartışıyorlar.
Esenyurt’tan yoksulluğun yarattığı sağlık sorunlarına ilişkin bir döküm yapan sağlık emekçisi kadınlar da 2020 Türkiyesi’nin halini ahvalini seriyor ortaya.
Geçen ay Gülistan Doku aniden ortadan kayboldu vardı. Dersim’deki çocuk istismarı vakaları, arkasından devlet güçlerinin de dahil olduğunun söylendiği kimi şiddet olayları gözleri kente çevirdi. Dersim’de neler oluyor sorusuna cevap arıyoruz.
İki yazımız, genç kadınlar arasında yürüyen tartışmaları ve eğilimleri gösteriyor. Yurtlarda yaşanan manzaralardan ilginç notlar aktarırken, genç hukukçu kadınların adalet arayışının gelecek bakımından taşıdığı anlamları da tartışıyoruz.
Ankara ve İzmir’den iki kampanya kadınların gündemindeki iki önemli konuya parmak basıyor; biri çocuk istismarını aklamaya çalışan yasa düzenlemesine karşı Emek Partisi Ankara İl Örgütünün yürüteceği çalışma, diğeri ise Bornova Kadın Dayanışma Derneği’nin ücretsiz kamusal kreş hakkımız için mahalle mahalle yürüteceği çalışma… Önümüzdeki ay, bu kampanyalardan çıkan sonuçları da aktaracağız. Umuyoruz ki kazanımları da paylaşırız.
Bu ay şiddet sorununa dikkat çeken iki çocuk kitabının, İşte Özgür Dünya filminin ve Şişman Güzeldir oyununun değerlendirmelerini paylaştık.
Adile Doğan’ın Esenyalı’dan aktardığı, dayatılan ikiyüzlü ahlak anlayışına karşı kadınların karşı karşıya kaldıkları gerçekler önümüzdeki günlerde dernekte verimli tartışmaları da doğuracak gibi…
Birkaç da duyurumuz var.
* 1 Şubat’ta saat 18:00’de İkitelli Dersim Kültür ve Dayanışma Derneğinde Küçükçekmece Ekmek ve Gül grubu salgın hastalıklarla nasıl baş edebileceğimizi konuşmak üzere Dr. Selma Okkaoğlu ile bir bilgilendirme toplantısı yapıyor.
* 8 Şubat saat 13:00’de Taş Mekan’da Adana Ekmek ve Gül grubu, editörümüz Sevda Karaca’nın katılımıyla bir buluşma düzenliyor.
* 9 Şubat’ta Mersin Ekmek ve Gül grubu, yine Sevda Karaca’nın katılımıyla bir kahvaltı düzenliyor; saat 10:00’da Yenişehir Belediyesi Kent Konseyi (Belediye yanı) salonunda…
* 24 Şubat saat 20:00’de İstanbul Avcılar Barış Manço Kültür Merkezi’nde Ekmek ve Gül organizasyonuyla kadınlar tiyatroda buluşacaklar. “Sevgili Arsız Ölüm: Dirmit” oyununu ücretsiz sergileyecek olan Tiyatro Hemhal’e sevgilerimizi sunuyoruz…
* 1 Mart Pazar günü saat 14:00’te Bakırköy Kültür Merkezinde itirazımızı, ihtiyacımızı, birliğimizi tartışmak için yapacağımız Ekmek ve Gül Kadın Buluşmasına İstanbul’daki tüm kadınlar davetli.
Şubat ayında pek çok buluşma gerçekleştireceğiz. www.ekmekvegul.net adresinden ve sosyal medya hesaplarımızdan bizi takip etmeyi unutmayın!
8 Mart’a her yerde buluşarak, çoğalıp yenilenerek gidelim!
İlgili haberler
Öfke zamanı geldi kadınlar… Bizim zamanımız geldi…
8 Mart’ta eşit ve yaşanılır bir dünya için mücadele veren kadınlar olarak tarihte yerimizi aldığımız...
SF Trade Tekstil’in güler yüzlü direngen kadınları
SF Trade Tekstil işçisi kadınlar hakaretlere, kötü çalışma koşullarına, ağır baskılara karşı sendika...
Kadınlara dayatılan ikiyüzlü ahlak kime zarar?
Mahalle aralarında sessiz sedasız yaşananlar, kimi fabrikalarda yaşandığı bilinen ama konuşulmayan i...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.