Kadınlara dayatılan ikiyüzlü ahlak kime zarar?
Mahalle aralarında sessiz sedasız yaşananlar, kimi fabrikalarda yaşandığı bilinen ama konuşulmayan ilişkiler hayatın gerçeği. ‘Ahlaksızlık’ diyerek kimse kurtulamaz.

Derneğe başvuru yapan henüz 23 yaşında bir genç kadının dayanışma çağrısı üzerine yola düştük. Gideceğimiz evde nasıl bir manzarayla karşılaşacağımız konusunda endişeliydik. Karşı karşıya oldukları bütün zorluklara rağmen güler yüzle karşıladı kadınlar bizi. Çünkü birçok yere başvurmuş olmalarına rağmen çağrılarına bir tek bizden yanıt almışlardı, mutluydular. İki gün önce ikinci doğumunu yapmış 23 yaşındaki bu genç kadın sokakta kalmıştı. Eşinin aylar önce onu ve çocuğunu terk ettiğini, hamile olduğu için çalışamadığını, günlerce aç kaldığını anlattı. Doğum sancıları tutup da doktora gidince ev sahibi evin anahtarını değiştirmiş ve eve almamış bir daha. Biri yeni doğan, iki çocukla sokakta kalan bu kadına mahalledeki kadınlardan biri evini açmış. Bu dayanışmayı gösteren kadında;boşanmış, ev temizliğine giderek çocuklarını okutan emekçi bir kadın. Yani bu kadar nüfusa zaten tek başına bakamaz. Etrafındaki kadınlarla bir dayanışma örmüş, bir yandan resmi kuruluşlara bir yandan bize ulaşmaya çalışmışlar. Tabii durum çok zor. Biz de elimizden geleni yaptıktan sonra iki çocuğuyla sokakta kalan kadına sığınma evine yerleşmesini önerdik ve durumunu biraz toparladıktan sonra öyle de yaptı.

Bu olayın hemen akabinde, gördüğü şiddetten canını zor kurtarmış,bir çocuğuyla sokakta kalmış başka bir genç kadının haberini alıyoruz. Ona da yine başka bir şiddet mağduru kadın kapısını açmıştı. Ama yine ekonomik koşulların uygun olmayışından dolayı başka türlü bir çözüm gerekiyordu. Sokakta kalan kadın ailesinin ona “Çocuğunu bırak gel” dediğini söylüyor. Çocuğunu bırakmazsa geriye tek bir seçenek kalıyor; ya şiddet gördüğü yere dönecek yada sığınma evine gidecek. Sığınmaevine gitme konusunda da endişeli. “Peki ya sonra” sorusu endişelerinin nedeni…

Yine bir gün 20 yıldır eşinden her gün şiddet gören bir işçi kadın çalıyor kapımızı, anlatıyor yaşadıklarını. “Peki ne yapmak istiyorsun” diye sorduğumuzda “Taşeron işçisiyim, kadrolu olduğum an boşanma davası açacağım” diyor. Şiddet gören kadınların başına gelenleri çok fazla tecrübe ettiğimizden kendisini korumaya dikkat etmesini, önlemler almamız gerektiğini söylediğimizde ise bir duygusal ilişkisi olduğunu söylüyor ve ekliyor “Zaten eşimin de var, o da yapıyor. Bir şey olursa görüştüğüm kişi bana sahip çıkar.”
Başka bir işçi kadın da benzer şeyler anlatıyor; onun da bir ilişkisi var. “Hayat çekilir hale gelsin istiyor insan, ben hiç böyle olsun istemezdim. Eşim hem benim elimdeki parayı alıp hem de başka kadınlarla sürekli beni aldatıyor. Niye böyle yapıyorsun dediğimde bile dayak yedim. Bana ‘Bana ne, git sen de yap istediğini ama boşanmayı aklından çıkar’ diyor.”

‘AHLAKSIZLIK’ DİYEREK KURTULAMAZSINIZ

Bu örneklere, son 5 yıldır karşılaştığımız onlarca başka örneği de ekleyerek düşünüyoruz; sürekli “kutsal aile” diyerek başımızın etini yiyenler, o ailelerin içinde yaşadığımız şiddet, hakaret, kötü muamele ömrümüzü tüketirken yarattıkları düzen hakkında ne düşünüyorlar? Dillerinden düşürmedikleri ahlakla biz kadınları sürekli hizaya çekmeye çalışanlar, kurdukları düzen kadınlara ezilmekten, hor görülmekten, sevgisizlikten, köle olmaktan, kulluktan başka bir şey vermezken kadınların arayışlarını “ahlaksızlık” olarak yaftalayıp kurtulabilecekler mi?
Bugün pek çok kadının evlilik ilişkisi içinde olduğu erkekler beklentilerini karşılamadığı için başka ilişkiler içine girdiğini, bu türden ilişkilerin kadınları ikinci bir bağımlılık, zorunluluk ilişkisi içine ittiğini gözlemliyoruz. Kurtuluşu, sevgiyi, doyumu, duygusal ihtiyaçları hep başka erkeklerde aramanın sonuçlarını kadınlar o erkeklerin tehditleri yüzünden bedenen, ruhen ve madden yıpranarak yaşıyorlar. Bu ilişkilerin ortaya çıkması durumunda erkeklerin değil kadınların suçlanacağı bir tablo söz konusu olacağı için de sürekli tehditlere boyun eğerek yaşamak zorunda kalıyorlar.

KADINLARI EKSİK BIRAKAN İLİŞKİLERİN TEMELİNDE YATAN NE?

Biliyoruz ki kadın-erkek ilişkileri eşitlik üzerine inşa edilmedikçe bu türden ilişkilerde kadınlar mutlu olmayacaklar. Bu düzende mutluluk büyük oranda haz tüketimi olarak gösterildiği için de mutsuzluklarını kendilerini başka bağımlılıklara iten ilişkiler içinde gidermeye çalışacaklar. Bu durum kadınları içinden çıkmalarının çok güç olduğu bir şiddet döngüsüne mahkûm ederken, kadınların dayanışma ağlarına ulaşmasını da engelliyor. Çünkü gerçekte kadınlar benzer duyguları, ihtiyaçları, kararsızlıkları kendileri de yaşasa da, etraflarında “kötü kadın” olarak lanse edilen kadınların varlığı başka kadınlara “korunaklı” bir alan yaratıyor. Bir nevi ataerkil bir pazarlık yaşanıyor burada. Bir yanda “duygularına, isteklerine, iradelerine söz geçiremeyen kötü kadınlar”, diğer yanda ise “ahlaklı, namuslu, iradeli iyi kadınlar”. Aslında tüm kadınların aynı yoksunluklara, ezilmişliklere, eksik bırakılmışlıklara, sevgisizliğe mahkûm edildiği bu düzende kadınlar bunların kaynaklarını değil, tek tek kadınların“iyilik ve kötülüklerini”, “namus ve ahlaklarını” konuşur duruma getiriliyorlar.Kadınları kıran kırana bir mücadelenin ortasında bırakan bu karşıtlık, kadınları bedenen ve ruhen eksik bırakan, arayış içine sokan ilişkilerin temelinde ne yattığını tartışmanın da önüne geçiyor.

Milyonlarca kadının var oluşlarını, yaşamdan beklentilerini, mutluluklarını gerçekleştiremeyecekleri koşullarda yaşamaya mahkûm edildiği bu eşitsiz düzende, “aile ocağının”, “anneliğin” kutsal karakteri üzerine katmerli bir ikiyüzlülük inşa ediliyor. Bu katmerli ikiyüzlülükle oluşturulan ahlak anlayışını, kadınların başka türden bağımlılık ve şiddet ilişkisine sokan birliktelikleri neden yaşamayı “tercih eder” hale geldiğini tartışmak, konuşmak, paylaşmak yerine“toplumun biçtiği kuralları” konuşur hale geliyoruz. Bu toplumsal düzen gerçekten bizim yaşamak istediğimiz düzen mi, bu toplumsallık bize ne vaat ediyor, neresinden çürüyor, dökülüyor, “yeni”yi nasıl kurabiliriz, bunları tartışamıyoruz. Çünkü hayatta kalma çabası bu tartışmalardan baskın geliyor.

HAYATIN GERÇEKLERİNİ TARTIŞMAYA VARIZ!

Bugün televizyonda gündüz kuşağı programlarında ortaya serilenler, mahalle aralarında sessiz sedasız yaşananlar, kimi atölyelerde, fabrikalarda yaşandığı bilinen ama konuşulmayanlar bu hayatın gerçeği. Var. Var olacak.

Biz var olduğunu bildiğimiz ama neden var olduğunu anlamak istediğimiz bu konuları daha çok konuşmaya, tartışmaya ihtiyaç duyuyoruz. Önümüzdeki günlerde bu tartışmalardan notları da aktarırız.

İlgili haberler
Esenyalı’dan kadınlar: ‘Bin derde bin derman bulma...

Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği, 6 yıl önce kadınların yaşadıkları sorunlara karşı bir talep ve çö...

Bize yol gösteren bir mücadele alanı: Esenyalı Kad...

Tuzla Esenyalı’da yaşayan bir kadın Esenyalı Kadın Dayanışma Derneğinin hayatını nasıl etkilediğini...

Okuma olsun bugünün adı

Esenyalı’da kitap okuma atölyesi düzenleyen kadınlar deneyimlerini anlatıyor: Kitap okumak güzel ama...