
Ekmek ve Gül’ü kadınlara tanıtmak için Gazi Mahallesi’nde gezinirken tabelası dikkatimizi çeken bir dükkana doğru yöneliyoruz. İttiğimiz kapı açılmayınca kilitli olduğunu anlıyoruz. İçeride pembe çizgili pijamalı, ayakları çıplak bir kadın koltukları düzenliyor. Tabelada okuduğumuz isimle içeri sesleniyoruz: “Çağla*, yeni mi uyandın?”
Bizi duyup kapıyı açıyor. “Evet yeni uyandım” diyor uykulu sesiyle. Pembe pijamanın çalışma rahatlığı sağlasın diye giyilmediğini şaşkınlıkla anlıyoruz. O ise eve misafir gelmiş de ortalığı topluyor gibi çıplak ayaklarıyla oradan oraya koşuşturuyor.
“Dükkanda mı yaşıyorsun?” sorumuza paravanı gösterip yanıtlıyor: “Arkasında yatak, dolap, mutfak var. Bir de kızımın masası var. Orada kızımla birlikte yaşıyoruz.” Bunları o kadar sakin anlatıyordu ki kuaför dükkanında olduğumuzu unutmuş, Çağla’nın evine kahve içmeye gitmiş gibiydik.
Şaşkınlığımızı üzerimizden atıp dergiyi tanıtmaya koyuluyor. Kabul ederse onun hikayesini de diğer kadınlara ulaştırmak istediğimizi söylüyoruz. İki etmeden kabul ediyor. Yakın zamanda görüşmeyi kararlaştırıp ayrılıyoruz.
Çağla’ya gitmeyi kuaförlerin genelde kapalı olduğu salıya denk getirme öngörüsüzlüğümüzü, dükkanın açık olması affettirdi. Yine çat kapı yapmıştık. Çağla bu defa yalnız değildi. “Can dostlarım” dediği iki kadın vardı. O sıfatı fazlasıyla hak ettiklerine tanıklık ettik sohbet boyunca. Çağla, gülen kocaman yeşil gözleriyle, sıcacık bir sarılmayla karşıladı bizi. Kısa bir hoşbeşten sonra geçtik hayat hikayesine. Anlatırken o yemyeşil gözler nasıl da karardı, gözyaşları nasıl da ardı ardına dökülüverdi. Artık söz Çağla’da.
'KEŞKE BİRİ ELİMDEN TUTSAYDI'
“Muhafazakar bir ailenin en büyük çocuğuydum. Biri kız, diğeri erkek iki kardeşim vardı. Annem bir lokantada aşçıydı. Amcamlarla aynı apartmanında yaşıyorduk. Annem çalıştığı için kardeşlerimin sorumluğu bendeydi. Evde yaptığım her şey yengelerim tarafından babama iletilirdi. Müzik dinlesem, dışarı çıksam, arkadaşım gelse… Hepsi suçmuş gibi babama anlatılır, akşam bedelini dayakla öderdim. Örtünmeyi reddettiğim içindi bu baskılar. Buna rağmen okul hayatımda oldukça başarılıydım. Kuaför olmak istiyordum. Ailem karşı çıktı. Annem tepkileri yumuşatmak için ‘Öğretmen ol’ dedi. Ama ben kuaförlük istiyordum. Dediğimi yaptım ve meslek lisesine gittim. Okula giderken bir kuaför dükkanında çalıştım. Ama şiddet ve baskıdan yılmıştım. Kurtuluşu sosyal medyada tanıştığım bir çocukta buldum. Başka bir şehirde yaşıyordu. Sevmiştim onu, birlikte oldum. Birlikte olduğumu babaanneme söylemiştim. Bana onunla evlenmem gerektiğini söyledi. Mezuniyetime dört ay kala onun yaşadığı şehre kaçtık. Otogarda, çalıştığım kuaförün zabıta eşi tarafından durdurulduk. Ailem her şeyi öğrenmişti. Bir tek annem sahip çıktı, gitmemi istemedi. Diğerlerinin tek derdi nikahtı. Onu da yaptırıp yolladılar.
Gecekondu bozması evi görünce anladım İstanbul’daki hayatımı arayacağımı. Gecekonduya haksızlık etmek istemem, harabe bir ev. İçinde hurdacılık yapan alkolik bir baba. Eşim fabrikada çalışıyor. Sabahın beşinde işe gidiyor. Eşim gider gitmez kapımı kilitliyorum. Babası böyleyken sanki oğlu farklı mıydı? O da içip içip beni dövmeye başlamıştı. Hamileyken bile şiddet gördüm. Bunlara dayanamayıp ailemin yanına döndüm. Ama sahip çıkmadılar. Yine aileler girdi araya, ‘Kocanın yanına dön’ dediler. Döndüm, okulu bitirdim hem de çalıştım. Doğumda annem geldi yanıma. Yaşadıklarımı gördü, çocuğu da alıp İstanbul’a döndük. Sekiz ay ailemle kaldım. Bu süre boyunca eşim değil beni, çocuğunu bile sormadı. Bir gün çıktı geldi. Bir gecekondu kiraladık, eşim bir zincir markette çalışmaya başladı. Bir iki yıl sonra biraz toparladık, daha iyi bir eve çıktık. Evin bir odasını düzenleyip kuaförlük yaptım. Durumumuzu toparlamaya başlamıştık ki eşimin içki problemi alkoliklik düzeyine ulaşmıştı. Eşimden bir hayır gelmeyeceğini anlayınca, kenara koyduğum altınlarla dört dörtlük bir dükkan açtım. İşlerim çok iyi gidiyordu. Ben ikizlere hamileydim. Bir gün eşimin babasının öldüğü haberi geldi. Memleketlerine gittik. Meğer yolculukta çocuklar ölmüş. Üçüncü gün fark edildi, neredeyse ben de ölüyordum. Yedi gün sonra İstanbul’a döndük. Eşimin alkol sorunu devam ediyordu. AMATEM’de tedaviye başladı. Bir gün eve geldiğimde kapıyı tanımadığım bir adam açtı. Eşim alkol komasında kendinden habersiz yatıyordu. Bu görüntü, bana boşanma kararı aldırdı.
Davayı açtık, ama ben hamileydim. Eşim boşanmayı istemiyordu, hamile olduğumu duyunca hiç istemedi. Dava süreci uzadı, bu arada ben kürtaj yaptırdım. Öyle bir şey açığa çıkmıştı ki boşanmamam mümkün değildi. Kızım babasının tacizine maruz kalmıştı. Okulda ‘zararlı maddeler’ başlıklı derste kızım, öğretmenine söylemiş. İşte o zaman anladım, onca doktora gitmemize rağmen kızımın geçmeyen pişik sorununu. Polise başvurdum, hatırlamak bile istemediğim bildiğiniz süreçler...
Çocuktaki izleri silmeye çalıştık. Nihayet boşanmıştım. Dükkanda işler iyi gidiyordu, ta ki pandemiye kadar. Pandemide her şey tepetaklak oldu. Sonrasında gelen aşırı zamlarla kiramı bile ödeyemeyecek duruma geldim. Kiram 3 bin liradan 13 bin liraya yükseldi. Dükkanı boşaltıp buraya taşındım. Borç içinde yüzüyorum. Üç aylık kira borcum duruyor, kart borçlarım birikti. Yetmezmiş gibi BAĞ-KUR icra takibi başlattı. Sosyal hizmetlere başvurdum ama üzerime dükkan göründüğü için yardım da alamıyorum. Ailem yardım etmeyi bırak, halimi bile sormuyor. Aç mıyım, tok muyum, hadi benden vazgeçtim kızımı bile sormuyorlar. Günlerce aç kaldığım oldu. Arkadaşlarım yardımcı oldu. Arkadaşlarım Alevi, onlardan gördüğüm desteği ailemden görmedim. Suriye’de Alevilerin öldürülmesine çok üzülüyorum. Ama elimden bir şey gelmiyor.
Keşke 17 yaşında biri elimden tutsaydı. ‘Biriyle birlikte oldun diye kirlenmedin, sen daha çocuksun, onunla evlenmek zorunda değilsin’ deseydi. ‘Hiç kimseye kurtuluş gözüyle bakma’ deseydi. Her şey çok farklı olurdu.”
*Kadının ismi kendi isteğiyle değiştirilmiştir.
Fotoğraflar: Hatun Aydın
İlgili haberler
Öfkemizle ve mücadelemizle 1 Mayıs’a!
Kadınlar bulundukları her alanda hem mücadele deneyimlerini dile getiriyor hem de 1 Mayıs İşçi Sınıf...
İsimler değişir, peki ya koşullar?
‘Anlayacağınız Türkiye’de işverenler kadınları ucuz iş gücü olarak görüyor ve sömürmek için de elind...
Beni de yaz bayram mesaisine be usta
Bayramda pazar, market cep yaksa da halkın kenetlenmesi içimize su serpti…
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.