Tarım işçilerinin çadır kenti Karagöçer’den Kader: Çadırda büyüdüm, hep kilitleyecek bir kapı hayali kurdum
Doğduğundan beri Adana'da tarım işçilerinin çadır kenti Karagöçer'de yaşayan, tüm günü çocuğun ve hayvanların bakımıyla geçen 21 yaşındaki Kader, “Artık bu çadırlarda yaşamak istemiyorum' diyor.

Kamyon kasalarında tarlalara, bahçelere götürülen tarım işçileri için bugünlerde olduğu gibi geçmişte de trafik kazaları katliama dönüşebiliyordu. 2000’lerin başında daha iyi çalışma koşulları için tarım işçileri kurultayları yapılıyor, tarım işçileri birlikte mücadele edebilmek üzere yan yana geliyordu. 90’lı yıllarda köyleri boşaltılınca topraklarını terk etmek zorunda kalıp Çukurova’da başkalarının topraklarında geçimini sağlamaya çalışan Şırnaklı Kürt işçiler, bu çalışmaların en ön saflarında yer alıyordu. Tarım işçilerinin koşullarını konuşmak, haber yapmak üzere geniş tarım toprakları arasında güneye doğru yaklaşık bir saat yol gidiyoruz.

Güneye, Tuzla’ya doğru gittikçe kent görüntüsü yerini bakımsız, kırsal mahallelere bırakıyor. Eskiden köy statüsünde olan bu mahallelerin çevresinde bulunan, çadır alanlarının ortasından geçen, kenarında tel bulunmayan dere ya da kanallar hem çocuklar için ölüm tehlikesi hem de orada yaşayanlar için sivrisinek anlamına geliyor. Tuzla’ya doğru ilerlerken Karagöçer Mahallesi’ni geçince sulama kanalının üzerindeki köprüde duruyoruz. Kanalın iki yanına dizili çadırlar olduğu gibi duruyor.


Şırnak’tan gelen işçilerin bir kısmının geri döndüğünü öğreniyoruz. Kalanlar ise dönmek istese de Karagöçer’de toprağa bağlı bir düzenleri olduğu ve memlekette iş ve işleyecek toprakları olmadığı için dönememiş. Derme çatma çadırlar yerlerini sazlardan yapılmış barakalara bırakmış. Barakaların içerisi odalara bölünmüş, PVC pencereler takılmış. Buranın 30 yıldan fazla bir mazisi var. Burada doğup, çocukluğu bu çadırlar arasında geçip, burada evlenip çocuk sahibi olanlar var.

Çadır kent boş; gençler ve erkekler işe gittiği için 12 yaşından küçük çocuklar, yaşlılar ve çalışanların ihtiyaçlarını hazırlamak, çocuklarına bakmak zorunda olan kadınlar kalmış sadece. Dolaşırken bir yandan ağlayan çocuğunu susturmaya çalışan, bir yanda önündeki sacda ekmek, börek pişiren 21 yaşındaki Kader ile karşılaşıyoruz. Başta biraz çekinse de sonrasında sohbet ediyor bizimle, hayat pahalılığından, çadır kentte yaşamanın zorluklarından bahsediyor. Yevmiyelerin 85 liradan, 155 liraya çıktığını ama her şeyin kat be kat pahalandığını anlatıyor. O da un fiyatlarından şikayetçi “Düşünün unun 50 kilosunu 500 liraya alıyoruz, biz de mecbur buğday alıyoruz” diyor.

‘NE YAŞADIM Kİ NE ANLATAYIM?’

Buraya nasıl geldiklerini sorduğumuzda ise, “Hiç sormadım biliyor musunuz, öğrenmek de istemedim ama sanırım savaştan dolayı gelmişler, ben burada doğdum, burada büyüdüm, burada evlendim” diyor Kader. Şırnak’ı hiç görmemiş. Hayatını anlatmasını istediğimizde diyor ki: “Ne yaşadım ki anlatayım size? 13 yaşımdan beri çalışıyorum, hep okumak istedim. Bizde batıya göre baskı daha çoktu. Özgürlüğümüzü hiç yaşamadık, arkadaşlarımla gezip dolaşmadım, hiç oyuncaklarla, bebeklerle, arabalarla oynamadım…”

Bir ara çocuk işçilikle ilgili denetimler yapılınca evde kalıp arkadaşlarıyla oynamış ama bu uygulama uzun sürmemiş. “O zaman çok sevindik, 2-3 ay evde kaldık ama sonra yine işe döndük” diye anlatıyor.

Denetlemelerin yapılmaması ile işçiliğe geri dönen Kader, çalışırken okuluna da devam etmiş. Evlenince üniversite hayali yarıda kalsa da uzaktan eğitimle çocuk gelişimi bölümünü okumaya başlayarak hayallerini diri tutmuş.

Güne sabah saat 6’da keçilerin bakımı ile başlayıp, eve bidonlarla su taşıyıp, her gün toz olan evin önünü süpüren, her gün sazlıklardan yılan mı çıkacak korkusu ile çocuk bakmaya çalışırken yemeği yetiştirmeye çalışan Kader, yaşamını değiştirmek istediğini anlatıyor: “Artık bu çadırlarda yaşamak istemiyorum. Adana dışında bir yer görmedim. Merkeze bazen sağlık sorunu olunca gidiyoruz. Baraj gölünü hiç görmedim. Hep çadırda yaşadım. Çocukluğumdan beri kilitleyecek bir kapım olsun isterdim. Hiç olmadı. Hiç yaşamadım. Mum ışığında ödevlerimizi yapıyorduk”

‘KENDİ PARAMI KAZANMAK İSTİYORUM’

Akşamları işleri bitince en sevdiği şeyin kitap okumak olduğunu anlatıyor Kader. Şimdilerde Orhan Pamuk’un “Benim Adım Kırmızı” romanını okuduğunu söylüyor, bir dahaki gidişimizde ona kitap götürürsek çok mutlu olacağını ifade ediyor.

Hayalleri var Kader’in, “Okulu bitirip atanırsam hayallerim çok büyük. Öncelikle bu çadırlardan kurtulmak istiyorum. Evimi kilitleyeceğim bir kapım olacak.  Burada hep eşimizin eline bakıyoruz. En kötü şey bu işte; bir kadının eşinden para istemesi… Eşimiz para verirse bir şey alabiliyoruz. Kendi paramı kazanmak istiyorum.”

Çadır kentten evlenip şehre taşınıp sonrasında kiralar ve hayat pahalılığından dolayı köye geri dönen bir kadının hikayesini de anlattı bize Kader, işinin zor olduğunun farkında ama umudunu yitirmiyor.


UCUZ EKMEK İÇİN TANDIR BAŞINDA GEÇEN SAATLER


Çevredekilerin meraklı bakışları arasında tandırda ekmek yapan bir başka kadınla sohbet etmek istiyoruz. Çekiniyor, ismini vermemek koşulu ile bizimle sohbet edip yaptığı sıcacık ekmekten ikram ediyor ve anlatmaya başlıyor: “Ekmek çok pahalı. Kalabalık olduğumuz için bakkaldan ekmek alamıyoruz, o yüzden ben iki günde bir saatlerce bu tandırın başında ekmeğimizi yapıyorum. Un çok pahalı, artık un da alamıyoruz, buğday alıp değirmenciye götürüp unumuzu kendimiz yapıyoruz.”

‘BİZİMKİ ADANA BÜBER ÜNİVERSİTESİ’
Elçilik yapan bir ailenin çadırının önünde sohbet ettiğimiz gençler bizi çaya davet ediyor. “Buradan üniversiteye gidip, öğretmenlik yapan, memur olan, doktor olan var mı? Üniversiteye gidenler vardı” diye soruyoruz. “Git bak bakalım, şimdi ne güzel istif yapıyorlar, bizim üniversitemiz Adana Büber Üniversitesi” diyorlar: “Ablacım, abicim düzen değişmeden bir şey değişmez.”
ÇADIRLARDA EĞİTİM HAKKI HAK GETİRE

TÜİK 2019 Çocuk İşgücü Anketi sonuçlarına göre 5-17 yaş grubundaki çocuk işçi sayısı 720 bin ve çalışan çocukların yüzde 34,3’ü eğitime devam edemiyor.
Kalkınma Atölyesi’nin 2017’de Adana Ovası’nda ziyaret edilen 59 çadır yerleşim yerinde yaptığı “Adana Ovası’nda Eğitim Hizmetleri ve Mevcut Çocuk Durum Haritası” verilerine göre çadır yerleşim yerlerinde ilkokul çağındaki Türkiyeli çocukların yüzde 81’i, Suriyeli çocukların yüzde 18’i okula gidiyor.

Bu rakamlar ortaokulda Türkiyeli çocuklar için yüzde 46, Suriyeli çocuklar için yüzde 7,5’e düşüyor.  

Türkiyeli çocukların yüzde 7’si ve Suriyeli çocukların yüzde 2’si liseye devam ediyor.

Araştırma zorunlu okul çağındaki (6-17 yaş) çocukları kapsadığı için üniversite okuyan gençlerin sayısı araştırmada yer almıyor.

Pandemi koşullarında internet, tablet ve akıllı telefonlara ulaşamayan çocuklar ise eğitimden uzaklaştı.

Fotoğraflar: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Tarım işçisi kadınlar virüs, oruç demeden çalışıyo...

Adana’da mevsimlik tarım işçisi olarak çalışan Ebru: ‘Devlet memurlara sunduğu olanağı bize sunmuyor...

Mevsimlik tarım işçisi kadınların çilesi: Kayısıda...

Mevsimlik tarım işçisi olarak çalışan kadınlar çalışma ve yaşama koşullarının zorluğunu anlatırken,...

GÜNÜN ŞARKISI: Burçak Tarlası

Tülay German Anadolu pop müziğinin ilk kadın temsilcilerinden. Hala dillerden düşmeyen şarkıların sa...