8 Mart'a giderken... | Güvenceli iş, yasaksız grev, barajsız sendika!
8 Mart’a giden yolu yürürken insanca çalışma koşulları, insanca yaşam talebimizi bu kampanya ile meydanlardan yükselip ülkenin dört bir yanında duyulmaması imkansız hale getirelim.

Son süreçte ülke gündeminde her gün hatta her saat antidemokratik uygulamaların başka bir örneği ile karşı karşıya kaldık. Geçtiğimiz yıldan bu yıla neler değişti, nasıl değişti diye baktığımızda elimizde kalan iktidarın baskıları ve bu baskılara karşı mücadele. İşte tüm bu koşullarda 8 Mart’a doğru gidiyoruz. Bu 8 Mart’ta da haklarımız ve hayatlarımız için alanlarda olacağız elbette.

ESNEKLİK ÖRGÜTSÜZLÜĞÜ GETİRİYOR

2025 yılının aile yılı ilan edilmesinin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan aile yılı tanıtım toplantısında bize “müjdeler” verdi. Bu müjdelerden biri de kadınlar için esnek ve uzaktan çalışma modeli. Bu model “İş piyasasında değişen koşullara uyum sağlama” ve “İstihdam oranlarını arttırma” hedefleri ile öne sürülüyor. Ama esnek çalışma, kadınların ucuz ve güvencesiz çalıştırılması demek. Diğer yandan bu, kadınların ev içi yükünün iş yüküyle birleşmesi anlamına geliyor. Bu durum kadın işçilerin güvenceli iş hakkından da giderek uzaklaşması demek oluyor. Yani kazanılmış hakları birer birer işçilerin elinden almaya çalışıyor iktidar.

Özellikle pandemide başlayan bu uygulama ile “konforlu” çalışma şartları sunuluyor gibi gözükse de iş yükü artıyor, yol ve yemek gibi temel haklar verilmiyor, çalışanlara fatura desteği dahi sunulmuyor. Üstüne evin yükü, yaşlı ve çocuk bakımı da işle birlikte kadınların omzuna yükleniyor. Yaratılan bu esnek çalışma modeliyle birlikte çalışanların örgütlülük düzeyi de azalıyor.

İŞ YERİNDE ŞİDDETE KARŞI SENDİKAYA

Sendikalı olmanın önemini ise Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ve Özyeğin Üniversitesi’nin “İş yerinde şiddet ve taciz algıları ve deneyimleri araştırma raporu” gösteriyor. Araştırma, iş yerinde şiddete karşı sendikalı olmanın koruyucu bir etkisi olduğunu apaçık ortaya çıkıyor. Sendikalı olan çalışanlar, olmayanlara göre tüm kalemlerde yaklaşık 8 kat daha az şiddete maruz kalıyor.*

Rapordan da anlaşılacağı üzere sendikalı olmak sermaye karşısında işçi sınıfının elini güçlendiriyor. Bunun farkında olan sermeye ve onun iktidarları da sendikalaşmanın önüne yasal ve fiili engeller koyuyor. Bu engeller sendikal hak ve özgürlükleri de kısıtlayan bir tablo yaratıyor.

Sendikalı olmak özellikle kadın işçiler açısından iş güvencesini artıran bir durum. Çünkü biliyoruz ki bir iş yerinde yaşanan bir sorunda ilk vazgeçilen kadın işçiler oluyor. Pandemide, ekonomik krizde, sendikal mücadelelerde bunun örneğini çokça gördük. Kadınlar iş yerinde şiddete, mobbinge, tacize en çok maruz kalanlar. Yukarıdaki verilerde de görüldüğü gibi bu durumların önüne geçecek şey sendikal örgütlülük.

SENDİKALI OLUNCA İŞ BİTMİYOR

Elbette, “Sendikalı ol tüm dertler bitsin” diye bir şey yok. Sendikal hak ve özgürlükler sermayenin ihtiyaçlarına göre kısıtlanıyor. En yakın örneğini 2024 yılının sonlarında, düşük ücret dayatmasına karşı greve çıkan metal işçilerinin grevinin Cumhurbaşkanı tarafından yasaklanmasında gördük. Bir başka örnek Polonez işçileri. Sendikalaştıkları için işten atıldılar, aylarca süren direnişte iktidar tüm gücüyle direnişi bastırmaya çalıştı. Biraz hafıza tazeleyelim, geçtiğimiz yıl Özak Tekstil’de yetkili sendikadan istifa edip BİRTEK-SEN’de örgütlenen işçiler bir kadın işçinin işten atılmasının ardından direnişe geçtiler. Polisinden müftüsüne, devletin tüm güçleri direnişin karşısına dikildi. Biraz daha detaylı baksak nice iş yerinde sendikalaştığı için işten atılan, sendikanın yetkisine itiraz edilen pek çok örnekle karşılaşırız.

Ancak tüm engellere rağmen metal işçilerinin yasağı kabullenmeyip fiilen greve devam etmesi onlara kazanım getirdi. Özak ve Polonez işçileri de kıdem ve ihbar tazminatlarını alarak direnişlerini sonuçlandırdılar. Burada Özak ve Polonez’e özellikle vurgu yapmak isterim. Bu iki iş yerinde de direnişte kadın işçiler öne çıkıyordu. Kadınlar tüm önyargılara rağmen insanca bir yaşam için baskılara boyun eğmeden direndiler.

Direnenler kadın olunca devlet sadece kendi güçlerini değil, aileyi de bir baskı aracı olarak kullanıyor. Hatırlayalım, Malatya’da iki kadın işçinin eşleri ve babaları çağrılarak sendikal faaliyetleri bir suç unsuruymuş gibi gösterilmişti. Yani devlet kendi gücüyle bastıramadığı mücadeleyi aile faktörünü kullanarak bastırmaya çalışmıştı.

8 MART’A GİDERKEN SENDİKAL HAKLARIMIZ İÇİN...

Ellerimizle yarattığımız bu ülkede insanca bir yaşam için örgütlü hareket etme çabamız sermayenin işine gelmediği için engellenmeye çalışılıyor. Hem de yasal olarak hakkımız olmasına rağmen. Tüm bu yaşananlar karşısında Emek Partisi “Barajsız Sendika, Yasaksız Grev, Güvenceli İş” talepli bir kampanya başlattı. Sendikal hak ve özgürlüklerin önündeki engellerin kaldırılması amacını taşıyan bu kampanyanın üç ana talebi var:

• İşçilerin istediği sendikada örgütlenme hakkını engelleyen baraj uygulamasının kaldırılması çünkü işçinin söz hakkının olduğu bir sendika olmalı iş yerinde.

• Yasaksız grev talebi. İktidar, sermayenin çıkarını değil, işçinin çıkarını gözeterek adım atmalı, grev hakkını engellememelidir.

• Güvenceli iş. Bu talep bugün kadın işçilerin en önemli talepleri arasında yer alıyor. Özellikle esnek çalışmanın gündeme getirildiği bu günlerde güvenceli iş imkanı ancak örgütlü olunursa mümkün olur.

Tüm bu talepler iş yerlerinde yaşanan sorunların önüne geçmenin bir adımı olacak. Ancak sadece kampanyayı desteklemekle olmaz. Bu kampanyayı sahiplenerek aynı tezgahı, bölümü paylaştığımız arkadaşlarımızla büyütmeliyiz. Saldırılara karşı savunmada olan pozisyonumuzu daha ileriden talepleri sahiplenerek güçlendireceğiz. 8 Mart’a giden yolu yürürken insanca çalışma koşulları, insanca yaşam talebimizi bu kampanya ile meydanlardan yükselip ülkenin dört bir yanında duyulmaması imkansız hale getirelim.

İŞÇİLERİN ÖRGÜTLÜLÜĞÜNE SALDIRI
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın yayınladığı verilere göre ülkede SGK’ya kayıtlı 16 milyon 864 bin 733 çalışan var. Bu çalışanların içerisinde sendikalılık oranı ise yüzde 15. Toplam sendikalılık oranında cinsiyete dayalı bir dağılım bu verilerin içinde yer almasa da iş kollarına göre sendikalaşma oranlarında kadınların sendikalı olma oranlarının da oldukça düşük olduğu görülüyor. Örneğin metal iş kolunda sendikalı olan işçilerin yalnızca yüzde 14,69’u kadın işçilerden oluşuyor. Kadın emeğinin yoğunlukla kullanıldığı dokuma, hazır giyim ve deri iş kolunda ise sendikalı olan işçilerin yalnızca yüzde 32,82’si sendikalı. İşçilerin birlik olması, örgütlü hareket etmesi sermayenin işine gelmediği için bugün müjdelerle, teşviklerle sendikasızlaştırmayı politika ediniyor AKP.

Fotoğraf: Evrensel

İlgili haberler
‘MEFA patronunu bir de bize sorun’

‘Biz Arçelik’e üretim yapıyoruz, oranın sendikası var. Onlar bizimle aynı işi yapıyor ama maaşları b...

Genç hemşirelerin gözünden ocak zammı

Etlik Şehir Hastanesinde memurların maaşlarına yapılan yüzde 11,54’lük zammı konuşuyoruz. Hemşire ka...

Grev çadırının neşesi Ayşe’nin hikayesi

TKIS Blinds işçilerinden Ayşe’nin neşesi, mücadeleye ve arkadaşlarına olan inancı, yaşamında da fabr...