Şiddete karşı filmler
25 Kasım yaklaşırken birlikte izleyip birlikte konuşabileceğimiz filmlerden bir liste hazırladık

Şiddet, her biçimiyle hayatımızın tam ortasında. Kimi zaman yaşadıklarımızı paylaşmak, “Ben de…” diyebilmek için bir söze, bir görüntüye, bizim adımıza konuşan, bizim yaşadıklarımıza benzer şeyler yaşayan bir karaktere ihtiyaç duyarız. Belki mahalleye, yurda, işyerine bir film getirir biri, hep beraber izler, ortak acılarımızdan, deneyimlerimizden bir “orman” yaparız… 25 Kasım yaklaşırken birlikte izleyip birlikte konuşabileceğimiz filmlerin bir listesini yaptık...

KIZKARDEŞLER (2019)
Emin Alper’in son filmi Kız Kardeşler, Anadolu’nun bir köyünde yaşayan üç kız kardeşin hikayesini konu alıyor. Farklı ailelere besleme olarak kasabaya gönderilen kardeşler, bir şekilde köylerine geri dönerler.

Film, baskılanmış kadın cinselliğini, daha özgür olabilme özlemini, taşra insanının o bilinen ama yine de karanlıkta kalan rahatsız edici yanını, kaçıp kurtulma arzusunu ama hiçbir yere ait olamama halini son derece çarpıcı bir şekilde ele alıyor.

Her bir karakteri ayrı ayrı derinlikli incelemeyi hak eden kız Kardeşler, bize biraz Kiarostami’yi, biraz Nuri Bilge Ceylan’ı anımsatan dili ve sahneleriyle kesinlikle izlenmesi gereken bir film.


SİBEL (2018)
Guillaume Giovanetti ve Çağla Zencirci’nin birlikte yönettiği filmin öyküsü Karadeniz’in bir dağ köyünde geçiyor.

Çocukken geçirdiği bir hastalık sebebiyle konuşma yetisini kaybeden, çevresi ile ıslık dili aracılığıyla iletişim kuran ve köylüler tarafından dışlanan genç ama güçlü bir kadındır Sibel.

Kendini gerçekleştirme çabasında olan bu genç kadının, başına buyruk ve asi tavırları sebebiyle diğer kadınlar tarafından dışlanması, kadının kadına uyguladığı eril tahakkümü de gözler önüne seriyor.


KELEBEKLER ZAMANI (2013)
25 Kasım’ın tarihine odaklanan ve kitaptan uyarlanan film, Mirabel kardeşler; Patria, Minerva ve Maria Teresa’nın Dominik Cumhuriyeti’nde diktatörlüğe karşı verdikleri yaşam mücadelesini konu alır.

Patria, Minerva ve Maria Teresa, diktatör Trujillo’nun “Ülkede iki tehlike var: Kilise ve Mirabal Kardeşler” şeklindeki açıklamasından kısa süre sonra, 25 Kasım 1960’ta diktatörlüğün askerleri tarafından tecavüz edilerek vahşice öldürülür.

Cesetleri bir uçurumun dibinde bulunur fakat ölüm sebepleri trafik kazası olarak gösterilir.


SABIR TAŞI (2012)
Atik Rahimi’nin yönettiği, enfes oyunculuğuyla Golshifteh Farahani’nin başrolde yer aldığı, izleyiciyi sonuna kadar perdeye kilitleyecek bir film; Sabır Taşı.

Bir yandan Afganistan’daki savaşta yaralanıp bitkisel hayata giren kocasına bakan, diğer yandan çocuğuyla savaşın ortasında hayatta kalmaya çalışan bir kadının hikayesini anlatıyor film.

Çaresizlik içinde kıvranırken bir gün konuşmaya başlar ve bir daha susmaz.

İşte o an kocası, onun sabır taşına dönüşür ve hiç kimsenin bilmediği gerçekler dökülüverir saklı bohçasından.


YARIM AY (2007)
Bahman Gobadi’nin yazıp yönettiği 2007 yapımı bir Kürt filmidir Yarım Ay. İran’da yaşayan ve Kürt dünyası için çok önemli bir müzisyen olan Mamo (İsmail Ghaffari), müzik grubuyla birlikte Irak’ta bir konser vermek ister.

Fakat kendisine “eşlik edecek ruhani bir ses, katledilmiş bir ses, nesli tükenmiş bir ses” arar. O ses, yıllardır İran müziğinden yasaklanmış kadın sesidir; 1334 kadının sürgün edildiği ve çıkmalarının yasak olduğu köyde yaşayan Haşo’nun sesidir.

Böylece tüm tehlikeleri göze alarak Haşo’yu da yanında götüreceği yolculuğu başlar Mamo’nun.


GÖZLERİMİ DE AL (2003)
Yönetmen koltuğunda Iciar Bollain’in oturduğu bir İspanyol filmi Gözlerimi de Al. Filmde, kocası tarafından fiziksel ve ruhsal şiddete maruz kalan Pilar’ın aşk, korku, teslimiyet gibi duygular arasında gidip gelen çaresizliğine tanık oluyoruz.

En yakınındaki kişiden gelen şiddeti, başka seçeneği olmadığı için kabullenen ya da edinilmiş cinsiyet rolleri ile bu sonucu içselleştiren bir teslimiyet duygusuyla karşı karşıya kalıyoruz filmde.


KADIN OLDUĞUM GÜN (2000)
İranlı kadın yönetmen Marzieh Makhmalbaf, İran İslam rejiminin kadına yüklediği toplumsal rolleri, üç farklı yaştaki kadın hikâyesiyle eleştirir filmde.

Kadının ezilmesine isyankar bir bakış açısı sunar Hava, Ahoo ve Hoora’nın farklı ama bir o kadar da benzer yaşamları.


KUYU (1968)
Türkiye sinemasında iz bırakan filmlerin usta yönetmeni Metin Erksan’ın yönettiği, kadının “var olma” çabasının hikayesidir Kuyu. Erksan’ın “mülkiyet üçlemesi” olarak adlandırdığı serinin de sonuncu filmidir.

Yönetmen, Yılanların Öcü’nde toprağın mülkiyetini, Susuz Yaz’da suyun mülkiyetini anlatırken Kuyu’da insan bedeninin mülkiyetini ele alır.

Nisa süresinin 19. Ayeti; “Kadınlara iyilikle davranın” ile açılan film, köylü Osman tarafından kaçırılan ve her türlü şiddete maruz kalan genç Fatma’nın çığlığıdır aslında. Osman’ın hastalıklı tutkusunun beslediği şiddet ve iktidar hırsı karşısında Fatma’nın direnişini anlatır film.

Mülkiyet ilişkilerini, kadın bedeni üzerinden var eden ataerkil sistemin derin eleştirisini içeren bir başyapıttır.

ROMA (2018)
AlfonsoCuarón’un yönetmenliğini üstlendiği, 1970’lerin Meksika’sında geçen film, orta sınıf ailelerin yaşadığı Roma mahallesinde, bir ailenin yanında hizmetçi olarak çalışan Cleo’yu merkeze alıyor. Onun yaşadıkları üzerinden 70’ler Meksika’sının siyasi sürecini, sınıfsal ve sosyal çatışmaları, ötekileştirilen “yerlilik” halini gözler önüne seriyor. Oaxacalı ve hiçbir oyunculuk deneyimi olmayan YalitzaAparicio’nun oynadığı ve diğer bakıcı arkadaşı ile Mixteco dilinde konuştuğu filmde, Meksika’nın görünmezi olan yerlilik, görünür hale getiriliyor. Çocuklardan birinin Mixteco dilinde konuşan Cleo’ya söyledikleri bu durumu özetler niteliktedir; ‘Neden öyle konuşuyorsun? Konuşma!’ Film, sınıfsal ve etnik farklılıkların kadın dayanışmasındaki rolünü kimi zaman engelleyici bir unsur, kimi zaman da her şeye rağmen aşılabilir bir ayrım olarak karşımıza çıkarıyor.

DİREN (2015)
1900’lerin başında, siyasi hakları olmayan ve sadece belli başlı işlerde çalışmalarına izin verilen kadınların, oy haklarını elde etmek için başlattıkları Sufrajet Hareketi’ne odaklanır film. Filmde, çeşitli zorluklar ve engellere rağmen pek çok ülkeye yayılan Oy Hakkı Hareketi’nin İngiltere’deki yansıması, bir çamaşırhanede çalışan Maud’un harekete katılma hikayesi etrafında ele alınır.

TOZ BEZİ (2015)
Ahu Öztürk'ün yazıp yönettiği, Asiye Dinçsoy ve Nazan Kesal’ın başrollerde yer aldığı filmde, evlere temizliğe giden iki kadının kesişen yaşamlarına misafir oluyoruz. Farklı hayalleri fakat ortak ezilmişlikleri olan, İstanbul gibi koca bir şehirde hayata tutunmaya çalışan Hatun ve Nesrin; etnik, kültürel ve sınıfsal farklılıklarının karakterlerinde bıraktığı izlerle dahil olur birbirinin yaşamına.

İÇİMDEKİ YANGIN (2011)
DenisVilleneuve’nin yönettiği filmde, annelerinin ölümünden sonra, kendilerine yazılmış bir mektupla karşılaşan ikiz kardeşler Jeanne ve Simon, ölen annelerinin son arzusunu yerine getirmek amacıyla Lübnan'a doğru yola çıkarlar. Simon ilk başta isteksiz davransa da bir süre sonra kardeşi Jeanne'e katılır bu yolculukta. 1975’te başlayan Lübnan iç savaşında, Müslüman bir erkeği seven Hristiyan bir kadının çektiği acıları, gördüğü katliamları, dehşeti fazlasıyla gerçekçi ve etkileyici şekilde anlatan film,Orta Doğu'daki iç savaşın en karanlık dönemine de ışık tutar.

KAHİRE 678 (2010)
Ortadoğu’da kadın olmanın zorluklarına odaklanan, MohamedDiab’ın yönettiği film, Mısır’da çok farklı kesimlerinden cinsel tacize uğrayan 3 kadının hak arama mücadelesini anlatır. Gerek evde gerekse kamusal alanda cinsel tacizle her an burun buruna olan fakat bu durum karşısında çoğunlukla susmak zorunda kalan, şikayet etmesi halinde ise ailesi ve toplum tarafından dışlanan ya da hukuksal olarak herhangi bir tatmin edici uygulama ile karşılaşamayan bu Mısırlı kadınların hikayesi elbette çok tanıdık.

KADININ FENDİ (2010)
Film, 1968’de, Londra’da50 bine yakın işçinin çalıştığı Ford Fabrikası’nda başlayan kadın işçilerin direnişini merkeze alır. Otomobil koltukları için kılıf diken ve kötü koşullarda çalışan, “makineciler” olarak adlandırılan kadın işçiler, vasıfsız işçi muamelesi görmekte ve daha düşük ücret almaktadırlar. Bu duruma tepki gösteren kadın işçiler “eşit işe, eşit ücret” talepleriyle grev haklarını kullanırlar ve mücadeleleri başlar. Film, fabrika koşullarına direnen kadın işçilerin direniş hikayelerini ele alırken, kadın olmanın günlük hayattaki yansımalarını, erkek egemen toplumla mücadele etme yöntemlerini, yaşanan zorlukları ve travmaları da gözler önüne serer.

SORAYA’YI TAŞLAMAK (2009)
“ … Bunu bana nasıl yapabildiniz? Bunu herhangi bir insana nasıl yapabiliyorsunuz?” diyen Soraya’nın, şeriatla yönetilen İran’da geçen can yakıcı yaşamına tanık oluyoruz filmde. 13 yaşındaki Soraya, küçük suçlardan sabıkalı 20 yaşındaki Ali ile evlendirilir. 23 yıl süren evliliğinin ardından Ali, daha genç bir kadınla evlenmek için Soraya’dan boşanmak ister fakat nafaka vermemek için onu sadakatsizlikle suçlar. Şeriat kanunlarının hüküm sürdüğü İran’da da sadakatsizliğin cezası recm yani taşlanarak öldürülmedir. Bir kadının, en temel insan hakkı olan “yaşama hakkı”na sahip çıkma mücadelesinin milyonlarca örneğinden sadece biridir Soraya…

TEK BAŞINA (2005)
Yaşanmış bir olaydan uyarlanan ve NikiCaro'nun yönettiği 2005 yapımı film, bir madende çalışıp cinsel tacize uğrayan kadınlardan birinin, şehirdeki ilk cinsel taciz davasını açmasını konu alıyor. Minnesota’daki EvelethMadeni’nde çalışan bu ilk kadın işçiler, bir yandan kötü çalışma koşulları ile mücadele ederken, diğer yandan da erkek işçilerin her türlü tacizine maruz kalmaktadır. Ve bütün zorluklara rağmen bu işi sürdürmek için ellerinden geleni yaparlar. Kadınların iş yerlerinde uğradıkları taciz ve ayrımcılığa odaklanan filmin baş rollerinde ise CharlizeTheron yer alıyor.

KANDAHAR (2001)
İç savaşın yaşandığı Taliban yönetimindeki Afganistan'dan kaçarak Kanada’ya yerleşen Nafas, bir gün Afganistan’da yaşayan kız kardeşinden bir mektup alır. Kardeşi mektubunda kendini öldürmek istediğinden bahseder. Nafas’ın kardeşini bu kararından vazgeçirmesi için Afganistan’a gitmesi gerekir. Film, Nafas’ın İran üzerinden yapacağı bu zorlu yolculuğu konu alır.

BARAN (2001)
MajidMajidi’nin yönetmenliğini üstlendiği film, İran’da Afgan bir mülteci olan 17 yaşındaki genç Lateef’insıradışı ve zorluklarla dolu yaşamını ele alır. Kötü koşullarda çalışan inşaat işçilerinden, daha kötü koşullarda çalışanlar ise Afgan inşaat işçileridir. Çürümüş bir sistemde insan onurunun nasıl ayaklar altına alındığını anlatan Majidi’nin Baran’ında, saklı kalan bir kadınlık hali de bekliyor izleyiciyi.

ASİYE NASIL KURTULUR? (1986)
Atıf YILMAZ’ın yönettiği, tiyatrodan sinemaya uyarlanan fakat özgün teatral yapısını kaybetmeyen unutulmaz filmlerden biridir Asiye Nasıl Kurtulur. Kapitalist sitemdeki sınıfsal ilişkileri, “azınlık” olma halini, toplumdaki ikiyüzlü ahlakçılığı seks işçiliği yapan Asiye aracılığıyla gözler önüne serer film.

TEYZEM (1986)
Senaryosunu Ümit Ünal'ın yazdığı, yönetmenliğini ise Halit Refiğ’in üstlendiği Teyzem, Mujde Ar'ın etkili oyunculuğuyla, aileden başlayıp topluma uzanan ikiyüzlülüğü ve bunun kadınların yaşamında yarattığı tahribatı gözler önüne serer. Erkek egemen sistemde kadınların maruz kaldığı baskılanmışlık, şiddet, metalaşma hali, aile içi taciz, ailenin farkında olduğu tacizi görmezden gelme durumu ya da kadının suçlanması, "deli" ilan edilmesi gibi sıklıkla karşılaştığımız gerçeklikler, filmin dikkat çektiği temel unsurlar olarak karşımıza çıkıyor.

İlgili haberler
GÜNÜN ÖNERİSİ: 25 günde 25 film

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Gününe kadar her gün izleyebileceğiniz k...

GÜNÜN FİLMİ: Zerre

Zeynep, küçük kızı ve annesiyle büyük şehirde kendi ayakları üzerinde kalmaya çalışan bir kadındır....

İçindeki gücü keşfeden kadın, ‘Sibel’

En İyi Film, En İyi Kadın Oyuncu, Yardımcı Rolde En İyi Erkek Oyuncu Ödülleri ile Adana Film Festiva...