O esvaplar kirli, bu ev kirli temiz olan dışarıdaki hayat, avuçlarımla kazıp kuracağım bir yaşam vardı artık. Şehirlerde fabrikalar vardı. O kitaplardaki gibi, işçi kadınlar, atölyeler vardı...

Kapı gıcırdadı mı bilmiyorum, bir ses, dün geceki ses, sessizlikte usulca çektim yorganı, ses dün geceki ses. Nefesi yorganın içinde “Alacam seni, az kaldı, ölsün bak, nikah kıyacam sana.”

***********

Çiçekli, kelebekli, börtülü böcekli, göz alabildiğince dere tepe, annemin sesi o tepede: “Haydi yemek hazır.” Durmadan kitap okurdum. Öğretmenimiz ben seviyorum diye Orhan Kemal’in kitaplarını verir, “Bak burada gerçek bir hayat var” derdi. Bir solukta okurdum. Ama annem çağırdığında vallahi abimden önce koşar varırdım. Abim vururdu durmadan öfkesinden. Ağladıkça nenem “Sus gayri, ne var abin o senin, kız durmadan ağlayana ne derler biliyon mu sen” derdi. “Biliyom” derdim içimden, “Ağlayan kızın canı koca istermiş.” Yok ben istemem koca, daha beşe gidiyorum…

— Ceylan haydi kahvaltımı getir.

“Tamam abla, getiriyorum” deyip yorganı üzerimden attım. Ağzım paslı, üstüm başım perişan, kollarımın morunu örttüm acele ceketle.

— Yumurta, süt, reçel koy bana kız.

— Bana da. Kazım amcan çok acıktı bak bu saat oldu.

Saatler geçti, temiz ev, bulaşık, çamaşır bitti. Hanım’ı yıkamak gerek, acele et Ceylan, acele et.

*******

İniltisi çoğaldı annemin, abim kulaklarını kapıyor, yok ben açıyorum, annemi dinlemek, annemi işitmek, ses olmak istiyorum, her yumrukta, olamıyorum ama sıkılı buluyorum ellerimi. Kalksana be abi diyorum, uyuyormuş gibi ya. Annemi kurtarsa… Ses kesiliyor, ne olduysa bir süre sonra annem yıkanıyor, mosmor bir omuz görüyorum sadece kapı gındırığından.

***********

“Ceylan yavaş yıka oralar çok ağrıyor” diyor abla. Kuruluyor giydiriyorum. Aşağıda Kazım Bey telefonda “Bir aylık ömrü kaldı, vallahi bezdim” diyor. “Ölse de kurtulsak.”

***********

Annemi toprağa verdiğimizde okuldan almıştı beni babam, “Anan hasta kim eve bakacak” dediydi. Hasta anam iki yıl zor sürdü. Onu gömerlerken nenemin sözü geldi aklıma, karısı ölen başsağlığına gelenlerin içinde bakarmış var mı bana uygunu diye.

— Ceylan, uyudu mu Hanım? Hadi yap şekerli kahve, köpüklü olsun haaa.

Kazım Bey yanında güllü lokum isterdi. Gözlerim, ruhsuz yüreğim, ruhsuz kalçamda hissedince elini kendime geldim.

— Ceylan’ım al bir lokum ağzımızın dadı ol, bak biliyon di mi az kaldı.

Az kaldı. Az kaldı. Az kaldı… Abimle yan yana oturmuş, gömleğinin düğmelerini yarıya açmış, “Bak Ceylan, kendim için değil. Anam var yaşlı, hem abin de gidiyor İstanbul’a dayıngile. Demem şu ki vallahi benim için değil, sen ve anam için, Sütçü Perihan... Beynim ahhh Sütçü Perihan mı yoksa...

— Ya işte Perihan’ın kızını yapmışlar, bu hafta gelecek imam nikâhı olacak.

— Üç ay olmuş anneciğime canıma.

— Vallahi benim için değil. Kız 20’sinde, ben 15…

*********

“Ceylan’ım kaçıp durma yaklaş, bak az kaldı diyom. Vallahi kıyacam sana belediye nikahını, hem kaç yıldır anlamadın mı seviyom seni. Çok çocuk yapacağız daha çook.” Yok Allah belanı versin inşallah. Yok ağlamayacağım işte. Nenemin dediği olmayacak. Ağlayıp koca istiyor demicekler bana...

*********

Baban çağırıyor Ceylan. Nenemin sesi titrek, zayıf, yüzü de solgun ışıkta daha da ölgün, yemiyor içmiyor ki var bir derdi.

— Buyur baba?

— Ceylan (Bir gün kızım dese. Anneme de adını demezdi hiç), bak yeminle senin iyiliğini düşündüğümden. Hani orta yolu dönünce mavi büyük ev var ya Kazım amcanın karısı hasta, hanım bir kız arıyorlar, maaş da verecekler, çeyizini yapacaklar. Olur dedim işte. Haydi, hazırlan, gelip alacaklar. Hem cici annen de hamile yarın çocuk olacak ev daralmasın.

On beşimde ben baba, ben on beşimde... diyemedim, diyemedim. Ağlamadım, ağladım…

*******

Yatağın içinde mum gibi ağzı kurumuş, pamukla ıslatıyorum. Elimi tuttu. “Ceylan hakkını helal et, nefes alamıyorum artık, iki yıldır elim oldun, ayağım yoktu, ayağım oldun, evlat olsa böyle bakamazdı, helal et hakkını. Bir kusurumuz olduysa...”

Yok, ağlamayacağım. Bir kusurunuz, bir kusurunuz oldu, oldu. Bağırmayacağım. Evlat olsa benim gibi olmazdı.

— Ceylan ben senden habersiz bir şey yaptım, dayının yanında haber saldım abine, yarın gelecek seni de götürecek.

Abim mi, abim! Annemin çığlıklarına kulak kapatan abim mi beni kurtaracak!

— Telefona niçin bakmıyorsun baba, bak burası yani ben burada yapamıyorum, yani Kazım amca da baba bir dinle beni...

— Aman Ceylan, olur işte, onlar ailen senin artık, hadi hadi büyütme bakalım, ayıp.

— Ayıp olan neydi ayıp.

Helal olsun diyorum, gözleri kapanıyor, çağırayım mı Kazım amcayı?

— Yok yok yok. Açma kapıyı, örtük kalsın, sakın çağırma. Bakıyorum yüzüne, hiçbir üzüntü, bir duygu yok. Diyorum; yorgan gibi çekili mi kalsın yüzünüz. O kapanan gözlerinde yaş durmuyor artık, bırakmış o koskoca iki yıl, o koskoca iki yıl yedirirken, yıkarken, giydirirken, silerken mahremini, susan gören gözleri şimdi ellerime kapanmış son nefesiyle. Çektim hızlıca ellerimi o yaşadıklarımı bilen elden sadece çantamı aldım. O esvaplar kirli, bu ev kirli temiz olan dışarıdaki hayat, avuçlarımla kazıp kuracağım bir yaşam vardı artık. Şehirlerde fabrikalar vardı. O kitaplardaki gibi, işçi kadınlar, atölyeler vardı. Bu kokuşmuşluk benim yazgım değildi artık. Yollar açık, berrak içimde ilk kez duyduğum yaşama dair heyecan. İleriye bakıyorum şimdi. Ağlamayacağım, ağlamayacağım, yazgım bu değil, koca hiç değil, ağlamayacağım anne...

Resim: Ressam Nuri İyem'in Portre adlı çalışması

İlgili haberler
Overlokçu

‘Valla çok hoşuma gitti. Sanki bir aileyi ifade eder gibi demedi mi ya… Bu rezil atölyeye bir çatı k...

Havva’nın günü

Git git yükselen seslere yöneldi. Kadınlar, birbiriyle kol kola girmiş yürüyorlardı sıra sıra. Her y...

Gerçek özgürlük

İzmir’den tekstil işçisi Sanem Lamekan Ekmek ve Gül’de kadınlara kaleme aldığı öykü ile sesleniyor:...