Yaz tatilinde çocuk bakımı: Çocuklar ya çocuğa ya tarikatlara emanet!
Yeterli kamusal hizmet bulunmaması nedeniyle kadınlar ya çocuklarını birbirine emanet ediyor ya tarikatlara bağlı sübyan mekteplerine mahkum oluyor.

Okullar tatile girdi, bayram tatili sona erdi. Çalışan pek çok ebeveynin gündemi yaz döneminde çocuk bakımının nasıl çözüleceği sorusu. Bir yanda işçi ve emekçi ailelerin ücretlerine güç yetiremediği yaz okulları, diğer yanda mahalle aralarında yuvalanmış tarikatlara ait sübyan mektepleri.

Kamusal nitelikli ve ücretsiz yaz okullarının yetersiz olması nedeniyle pek çok emekçi aile çocuklarını sübyan mekteplerine göndermek zorunda kalırken kimi aileler ise ya küçük çocuğunu büyük çocuğuna emanet ederek ya da şehir dışındaki ailelerinin yanına göndererek çözmeye çalışıyor.

Çocuklarının yeşil alandan mahrum mahallelerindeki araç trafiğine açık sokaklara da, istismar ve şiddete açık tarikat mekteplerine de mecbur kalmasını istemeyen kadın işçiler, her yıl yeniden yaşadıkları problemleri ve taleplerini gazetemize anlattı.

‘ÇOCUKLARIMIZ BİRÇOK ŞEYDEN MAHRUM’

Endişeleri nedeniyle gerçek ismini paylaşmak istemeyen Elif İstanbul Esenyurt’ta yaşıyor. Çocukları doğduktan sonra fabrikadaki işine ara veren Elif, işe döndüğünde gece vardiyasında çalıştırılmak isteniyor. Bunu kabul etmeyince de işten atılıyor. Çocukları 12 ve 14 yaşlarına geldiğinde yeniden iş bularak çalışmaya başlayan Elif şu an özel bir okulda hostes olarak çalışıyor ve çalıştığı yere çocuklarını götürmesi yasak. Bu nedenle çocukları evde yalnız bırakmanın tedirginliğini sürekli içinde taşıyor. Çalıştığı yerin, kendisine çocuk bakımı konusunda alternatif sunmadığını söyleyen Elif, taşeron firmada çalıştığını ve hatta sigortası olmadığını söylüyor.

Her yaz tatili başında aynı sıkıntıyı çektiklerini ifade eden Elif, “Çalışan annelerin çocuklarını güvenle bırakabileceği bir yer yok. Çocuklar evde zaman öldürüyor. Onlar gelişme çağında, beyinleri öğrenmeye açık. Ne yazık ki yaşam koşullarından dolayı çocuklarım birçok şeyden mahrum kalıyor” diye anlatıyor.

‘ÖZEL OKULLAR ATEŞ PAHASI’

Çocuklar için ücretsiz kurs ve benzeri yerler olması gerektiğini söyleyen Elif, sohbet sırasında birkaç kez gelişme çağındaki çocukların nitelikli zaman geçirmesinin sağlanması gerektiğini vurguluyor. Yaz okullarını sorduğumuzda “Özel okullar ateş pahası, yanına yaklaşılmıyor. 40 bin liradan fazla. Ben belediyenin yerlerine bakıyorum, fakat onlarda da her zaman kurs açılmıyor. Bu da ayrı bir sorun” diye yanıtlıyor. Devletin herhangi bir kurs desteği sağlamadığını da söyleyen Elif çareyi sivil toplum örgütlerinin yaz kurslarını takip etmekte, çocuklarına uygun kurslar bulmaya çalışmakta buluyor.
Çalışan kadınların işten çıkarılma korkusu ile anneliklerinden fedakarlık yapmak zorunda kaldığını gözlemlediğini anlatan Elif, “Kadın çalışmaz, evde oturur, evin ihtiyaçlarını karşılar zihniyeti olduğu için kadınlar sosyal hayata atılamıyor. Bu nedenle evde sadece fiziksel ya da psikolojik şiddete değil aynı zamanda ekonomik şiddete de maruz kalıyorlar” diyor.

ÇOCUĞU ÇOCUĞA EMANET ETMEK!

Tekstil işçisi Nurgül ile İkitelli’nin Atatürk Mahallesi’ndeki bir atölyede buluştuk. Nurgül, 08.30’da başladığı mesaisine devam ederken hem konuşuyor hem de seri bir şekilde önüne gelen kumaşları makineden geçiriyordu. Laf arasında bu işten ayrılmak istediğini fakat iki çocuğunu hemen arka sokaktaki evinde birbirine emanet etmiş; bu nedenle uzak bir atölyede çalışamayacağını söylüyor.

11 ve 13 yaşlarında iki çocuğu olan Nurgül 40’lı yaşlarında. 13 yaşından beri çalışıyor, doğum yaptığında bile çalışmaya ara vermemiş. O, günde on buçuk saat mesai yapmaya devam ederken yeni doğan çocuklarına ya annesi ya kayınvalidesi bakmış. Biri sekiz, diğeri 10 yaşına basınca çocuklar evde tek başlarına kalmaya başlamışlar. İşyeri yakın da olsa çocukları evde yalnız bırakmanın yuarattığı duyguyu “Tabii ki tedirgin oluyordum ama alıştık tabii. En azından kendi kendilerine bakmaya çalışıyorlar. Sağ olsunlar annem ve kayınvalidem baktı uzunca süre, para da vermiyorduk. Fakat öyle de devam etmiyor. Çocuklar durmadığında yüzler hep beş karış oluyordu” diye anlatıyor.


‘İKİ AYDA ÇOCUĞUN PSİKOLOJİSİ BOZULDU’

Nurgül’ün büyük çocuğu 2-3 yaşlarındayken annesi ve kayınvalidesi köye dönmeye karar vermişler. Çocuk bakımı arayışı üzerine Nurgül’ün yolu Atatürk Mahallesi’nde son derece yaygın bulunan sübyan mekteplerine çıkıyor. Maddi olarak kreş ya da gündüz bakımevine kaydolma şansı olmayan Nurgül çocuğunu kısa süreliğine sübyan mektebine yazdırıyor. Bundan sonrasını şöyle anlatıyor: “Çocuk iki ay ancak gitti. Her sabah ağlıyordu iki ay boyunca, küçücük çocuğun psikolojisi bozuldu. İki buçuk yaşındaki çocuk günah diye suyu oturarak içmeye başladı. En son kayınvalidem dayanamadı, gitmedi köye o bakmaya devam etti.”

İYİ BİR GELECEK İHTİMALİ YOK

Çocuklar büyüdükçe bu kez yaz tatillerinde benzer sorunlar çıkmaya başladığını söyleyen Nurgül’ün büyük çocuğu futbol kursuna, küçük olan da saz kursuna gitmek istiyor. Nurgül’e etrafta ucuz bir alternatif olup olmadığını sorduğumuzda İBB’nin bir gündüz bakımevi olduğunu ancak buranın küçük yaştaki çocukları kabul ettiğini söylüyor ve “Tanıdık bulmadan girmek de zor” diye ekliyor.
Diğer kursların ateş pahası olduğunu söyleyen Nurgül “Evde sıkılıyorlar, sürekli internetteler, saat başı beni arıyorlar. Her hafta sonu dışarı çıkmak istiyorlar doğal olarak” diyor ve ekliyor: “Maddi sıkıntı insanın her şeyini elinden alıyor, iyi bir gelecek ihtimali bile sağlayamıyorum çocuklarıma.”

‘OĞLUM HÂLÂ YAZ OKULUNDAN BAHSEDİYOR’

Yine İkitelli’de çalıştığı kafede buluşarak konuştuğumuz iki çocuk annesi başka bir kadın olan Suna da 46 yaşında. 30 yıldır hem dışarıda hem evde çalışıyor. Çocuklar ortaokul çağına gelene kadar çocuklarını arada çalıştığı yerlere götürmek zorunda kalmış. İş yerine pusetle gittiği bile olmuş, bazen de annesi bakmış çocuklara. Çocuklar ortaokul yaşına gelince evde tek başlarına kalmaya başlamışlar. Çocuklar evde tek kalırken yaşadığı kaygıyı “Ben panikatak hastasıyım zaten, ilaç kullanmaya başladım yeni. Bir bilsen kafamdan neler neler geçiyor akşama kadar, sürekli arıyorum” diye anlatıyor.

OTOYOLUN İKİ YAKASI

Suna da aynı Nurgül gibi çocuklarının evde sürekli internette ve telefonda vakit geçirmesinden yakınıyor. Suna’nın oğlu da futbol kursuna gitmek istiyor. Fakat çevredeki yaz okullarının cep yakan fiyatları sebebiyle bunun mümkün olmadığını söylüyor. Birkaç yıl önce oğlunu zorlanarak da olsa ücretli bir yaz okuluna gönderdiğini anlatan Suna oğlunun hâlâ o yaz okulundaki imkanlardan bahsettiğini anlatıyor.
Suna’nın oturduğu mahalleyi otoyol refah seviyesinin daha yüksek olduğu Atakent’ten ayırıyor. Yolun karşısındaki imkanların kendi mahallelerinde olmadığını söyleyen Suna, “İmkanım olsa yaz okuluna devam etsin isterdim tabii. Çocuk hepsi, hepsi eşit. Benim oğlum da bu imkanlardan yararlanabilsin, neden yararlanamıyor?” diye soruyor.

VIZIR VIZIR CADDELERDE OYUN OYUNUYORLAR

Güvenlik kaygısı ile adını paylaşmak istemeyen bir başka kadın tekstil işçisinin ise 8 ve 11 yaşında iki çocuğu var. Boşandıktan sonra yüksek kiralar nedeniyle ailesiyle beraber yaşamaya mecbur kalmış. Aynı evde 6 kişi yaşıyorlar. Boşandığı erkek, çocuklarının velayetini elinden almakla tehdit ettiği için nafaka hakkından vazgeçmek zorunda kalıyor ve çocukların tüm bakım yükü onun üstünde. 15 yılı aşkın süredir çalışan Ayşe, çalışmaya sadece çocuklar doğduğunda altı aylık süreyle ara vermiş. Kendisi işteyken çocukların ne yaptığını sorduğumuzda ya evde oturduklarını ya da evin önündeki sokakta oynadıklarını söylüyor. Konuştuğumuz diğer kadınlarla aynı şeyden yakınıyor: “Ne park ne bahçe… Evin önü dediğim cadde. Yer olmadığından çocuklar orada oynuyor ama orada en az 6-7 çocuk araba çarpması nedeniyle hayatını kaybetti.”

ALTERNATİFSİZLİK KARANLIĞA MAHKUM EDİYOR

Suna’nın kız kardeşi, dini inancı olmamasına rağmen çocuğunu sübyan mektebine vermek zorunda kalan tekstil işçisi kadınlardan biri. Yeğeni dört yaşından yedi yaşına kadar bir sübyan mektebine gitmiş. İş çıkışlarında yeğenini mektepten kendisinin aldığını ifade eden Suna, yeğeni üzerindeki gözlemlerini şöyle anlatıyor: “Çocuğun kafasını o kadar bulandırmışlar ki günah günah diye, her şey günah. Benim oğlumla çok yakınlar, yeğenimden öğrenmiş. Deniz dört yaşındayken bana ölmek istediğini söyledi. Nedenini sorduğumda günah işlemeden cennete gitmek istediğini söyledi. Bunlarla da sınırlı değil; yeğenim okuldaki öğretmenine anlatınca öğrendik, çocukları ‘günah işlediklerinde (!)’ karanlık oda dedikleri, zifiri karanlık bir odaya kapatıyorlarmış birkaç saat. İnsanlar alternatifsizlikten buralara mecbur kalıyor.”

KADINLAR ÜCRETSİZ, NİTELİKLİ YAZ OKULLARI İSTİYOR

Böyle güvensiz bir ortamda alternatif olarak akla ilk yaz okulları geliyor. Ne Ayşe ne Suna ne de diğer kadınlar yaz okullarının ücretlerini karşılayabiliyor. Yoksul mahallelerdeki çocuklara ücretsiz imkan tanınması gerektiğini söyleyen Ayşe “Biz gidemedik hiçbir yere, çocuklarım gitsin istiyorum. Yaz okuluna gitsinler, kurslar alsınlar. Yoksul mahallelerde belediyenin de devletin de kursu yok. Bir tane belediyenin gündüz bakımevi var, o da kime yetecek? Mahalle aralarında, ulaşabileceğimiz yerlerde ücretsiz şekilde bizim çocuklarımızın da ihtiyaçları karşılansa ne güzel olur” diyor.

Fotoğraflar: Nisa Sude Demirel/Evrensel

İlgili haberler
Sovyetler’de her çocuk eşit, her çocuk değerli!

Çocukların tüm ihtiyaçlarının karşılandığı, her türden istismarın önlenmesi için devletin seferber o...

Çocuklarımın evde, okulda sokakta güvende olmasını...

2 çocuk annesi Levin yetkililere sesleniyor: ‘İstismar eden kişiye artık gereken yapılmalı. Ben bir...

Okulu, yurdu, müfredatıyla eğitim tarikatlardan te...

Prof. Dr. Eesergül Balcı tarikat suçlarını değerlendirdi: ‘Tarikat okulları, yurtlar kapatılmalı, eğ...