Diyarbakır Ben û Sen’de yoksulluğun izleri
Diyarbakır Ben û Sen’de, konuştuğumuz kadınlar, yoksulluğun izlerini birer birer seriyor önümüze: “Kimse ne et alabiliyor evine ne başka bir şey. Herkes yoksul”

Ben û Sen …Surlarla özdeşleşmiş, Diyarbakır’ın ilk gecekondu mahallesi… Aynı zamanda yoksulluğun en belirgin olduğu mahallelerden. Mahalleden içeriye adım atar atmaz, yoksulluğun izleri gözümüze çarpıyor. Ben û Sen, Diyarbakır’ın merkezine uzak olmayan bir konumda, merkezde ancak mahalle kendi kaderine terk edilmiş gibi. Yıkılmaya yüz tutmuş evler, depoyu andırmayacak mahalle bakkalları, sokaklar… Mahalle araları dolup taşan ve boşaltılmayan çöplerle dolu. Bunların yanı sıra madde bağımlıları mahallenin bir diğer sorunu. Tüm bunlara rağmen burada yaşayanlar eski mahalle kültürünü sürdürmeye devam ediyor. Komşular, kimi zaman yere attıkları bir kilimde buluşuyor, kimi zaman ise ortak bir soruna karşı çözümü paylaşıyor. Ben û Sen büyük gibi görünse de, burada herkes hemen hemen birbirini tanır. Sokak aralarında konuştuğumuz hemen hemen bütün kadınlar yoksulluktan dert yanıyor ama görüş vermekten de çekiniyorlar.

Bir bakkalın önünde oturan 3-4 kadının sohbetine dahil olabilmek için selam veriyoruz, beklediğimizin üstünde bir samimiyetle içlerinden biri,” Seni tanımıyorum, kimlerdensin?” diyor. Mahalleden olmadığımızı anlasalar da, oldukça güleç ve samimi tavırlarla bizi aralarına alıyorlar tüm misafirperverlikleri ile. Kadınlardan biri sandalyesini veriyor bize, market sahibi ise bize kendisinin de deyimiyle,” sarı kola” uzatıyor Diyarbakır sıcağında “sarı kola” ile ufak bir ferahlama yaşıyoruz. Diğer kadınlar konuşmaya yanaşmasa da, Nebahat kırmıyor bizi.

‘ÇOCUKLARIM OKUSUN DİYE ELİMDEN GELENİ YAPTIM’

Nebahat 51 yaşında. 16 yaşında evlenip gelmiş Ben û Sen’e. 35 yıldır da burada yaşıyor. 6 çocuğu var; 2’si kız, 4’ü erkek. 4 çocuğu evlenmiş, 2 çocuğu ve eşiyle yaşıyor. Eşi emekli. Kaldıkları evi zamanında kayınbabası yaptığı için kira ödemiyor, bu sayede de kıt kanaat da olsa geçimini sağladığını söylüyor. Nebahat başlıyor hikayesini anlatmaya: “Okumayı çok istedim ama babam o dönemler etekle okula gidildiği için okutmadı beni. Diğer kardeşlerim okudu biri doktor, biri mühendis, biri gardiyan oldu. Bir ben bir de kız kardeşim okuyamadık; o da diğer kardeşim felç geçirdiği için ona baktı okuyamadı. Ama ben sonradan öğrendim okuma yazmayı. Okumak çok içimde kaldığı için, çocuklarım okusun diye elimden geleni yaptım, özellikle de kızlarım.”

‘EŞİMİN EMEKLİ MAAŞI İLE GEÇİNMEYE ÇALIŞIYORUZ’

Evin bütün yükü omuzlarına binmiş adeta Nebahat’ın. 7-8 sene kayınbabasına bakmış, yaşadığı zorlukları şöyle anlatıyor: “Eşimden şiddet görmedim ama kayınbabamdan çok şiddet gördüm. Son 1 sene de yatalaktı. Öyle biraz bana iyi davranmaya başladı. Çok zorlandım, kayınbabama ben bakıyordum. Yatalak olduğu için onu kaldırıp indirmekten sinir sıkışması oluştu bende. Şimdi ağır bir şey kaldıramıyorum pek, çalışamıyorum da. Kaynanama da 7-8 yıldır bakıyorum ama o kuş gibi hafif, onda kayınbabam gibi zorlanmıyorum” diyerek, aslında yaşadığı zorluğu biraz hafifleterek anlatıyor.

‘ÖLECEKSEK BURADA ÖLECEĞİZ BAŞKA ÇAREMİZ YOK’

6 Şubat depremlerinden etkilenen evine orta hasar raporu vermişler, sonradan hafif hasara çevrilmiş. Buna rağmen evlerinden çıkamadığını belirten Nebahat, “Kiraya çıkacaktım da kiralar 8 bin-9 bin TL arası. Benim eşimin bir emeklisi var, biz onunla geçiniyoruz. Kirayı ödesek nasıl idare edeceğiz? Öleceksek de evimizde öleceğiz, başka çaremiz yok” diyor.

‘GÜNLÜK 140 TL’YE ÇALIŞIYORDUM’

Alışverişten evin tüm masraflarına kadar her şeyden kısmak zorunda kaldığını söyleyen Nebahat, şunları aktarıyor:” Pazara gidemiyorum doğru düzgün. Gidersem en az 1000 TL vermek zorundayım. Önceden domates ekimine gidiyordum çalışmaya, ek gelir oluyordu. Sabah 4’te gidip, öğlen 3’e kadar çalışıyordum 140 TL alıyordum. O zamanlar kendime de çocuklarıma da bir şeyler alabiliyordum ama o da bitti artık, çalışamıyorum rahatsızlığım yüzünden.

‘HER ŞEYDEN KISMAK ZORUNDA KALIYORUM’

Buna rağmen her şeyden kıstığını yine de geçinmekte zorlandıklarını söyleyen Nebahat, “Mecburen de her şeyden kısıyorum. En çok da meyveden, meyve alamıyorum hiç. Et zaten alamıyorum, tavuğu da ayda 1-2 defa alabilirsem alıyorum, o da lüks oldu artık. Kışın odun-kömür bile alamıyoruz, komşular birer, ikişer torba veriyor onlarla idare etmeye çalışıyoruz. Bu mahallede herkesin durumu aynı, birbirimizden farkımız yok. Kimse ne et alabiliyor evine ne başka bir şey. Herkes yoksul, zor geçiniyor. Böyle nereye kadar devam eder bilmiyoruz” diyor.

‘GEZME BİZİM NEYİMİZE?’

İstekler ve hayaller üzerine konuşunca ise, Nebahat, “Evim çok düzensiz, banyom tuvaletim eski zamandaki topraktan köy evleri gibi. Güzel bir evim olsun isterdim. Gezme falan da istemem, gezme bizim neyimize?” diyerek aslında bir hayal içerisinde bile gezmeyi hayal edemeyişiyle durumunu göz önüne seriyor…

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Bursa'da bir muhtarlıktan kadınların ve erkeklerin...

Bursa’da Karaağız Mahallesi Muhtarlığı ve Karaağız Yardımlaşma Derneği, 'dinen uygun değil' diyerek...

Yaz tatilinde çocuk bakımı: Çocuklar ya çocuğa ya...

Yeterli kamusal hizmet bulunmaması nedeniyle kadınlar ya çocuklarını birbirine emanet ediyor ya tari...

Boşanma aşamasında olduğu erkek tarafından başında...

Adana'da, boşanma aşamasında olduğu Erhan Arslan tarafından başından vurularak ağır yaralanan Nuriye...