Şeyma’nın annesi, Kadir’in kurtardığı kadın, suça susan kadınlar... Ne kadar kötüler?
Şeyma Yıldız’ın annesinin, Kadir Şeker’in şiddetten kurtardığı ve sonrasında Kadir’i suçlayan Ayşe D.’nin ‘erkeğini koruma’ halinde ortak bir nokta var. Peki o noktada ne saklı?

‘Erkek arkadaşı var’ gerekçesiyle babası tarafından öldürülen 17 yaşındaki Şeyma Yıldız’ın ardından tüm ülkenin nefreti ortak bir sözde buluştu: ‘Artık yeter!’ Bu ‘Artık Yeter’in aslında ne kadar kırılgan ve kapsamının dar olduğunu çok geçmeden görmüş olduk Şeyma Yıldız’ın annesinin sözlerinin ardından gelen linç kampanyasıyla. Kuşkusuz bir annenin kızının katili için “Benim eşim böyle bir adam değil, kötü bir adam değil, benim çocuğum da kocam da çok temiz insandı. Kocam hastaydı... yavrularımıza da bana da kıymaz” sözleri öfke uyandırır elbette. Ancak bu kadının ‘anneliğine’, kadınlığına, insanlığına, kötülüğüne, öyle çok söz söylendi ki. Bu sözlerin ardını, hangi koşulların bir kadını bu durumda yine de kocasını koruyacak konuma getirdiğini konuşamadık pek. Tıpkı Kadir Şeker’in şiddet gören Ayşe D.’yi kurtardığı ve kadının olaydan sonra ifadelerini değiştirerek “Ortada bıçaklamayı gerektirecek bir durum yoktu. Karı-koca arasında yaşanabilecek bir tartışmaydı bizimki...” sözlerindeki gibi... Eleştiriler hızla Ayşe D.’ye ‘keşke sen ölseydin”e varan linçe dönüştü... Yine bir ‘günah’ ve ‘günahkar’ belirlendi ve cezasını vermeye hazırdı toplum: “Keşke sen ölseydin!”

Ayşe D.’nin ve Şeyma Yıldız’ın annesinin çok ortak yönü var; asıl konuşmamız gereken.

NEDEN KORUR BİR KADIN KIZININ KATİLİ OLAN KOCAYI?
Şeyma Yıldız’ın annesi... Çocuğunu öldürmüş olmasına rağmen neden korur bir anne kocasını? Ailesini bu kadar koruma güdüsü, ‘kocasına da kızına da laf gelmesin’ dürtüsü neden bu kadar hayati hale gelmiştir? Bu sözlerin tek sorumlusu sadece bu kadın mıdır? Yoksa yıllarca tüm kadınlara yapılan ‘ailenin bütünlüğünü ne pahasına olursa olsun koru’ dayatmasının etkisi var mıdır?

Elbette kızının katilini savunmak kötü bir durum, niyetim de zaten bu tutumu olağanlaştırmak ya da haklı kılmak değil. Bir kadının bu sözleri elbette ki birçoğumuzun canını yaktı. Ama bu kötülüğün asıl sebebinin ve tek suçlusunun bir kadın olamayacağını, çözümü de sadece bir kadını günahkar ilan etmekle bulamayacağımızı düşünüyorum.

Sistemin koruduğu ve yeniden yeniden güçlendirerek ürettiği bir kurum olan ailenin yapısı sadece o ailedeki bireyler tarafından belirlenmiyor; ailenin şekli de ahlakı da hatta maddi ve manevi her zerreciği sistemin belirlediği yolda büyüyor, ona göre şekil alıyor.

Düzen ve iktidarlar kadınlara çocukluğundan bu yana ailelerini korumayı, her ne olursa olsun erkeğine bağımlı olmayı öğütlüyor. Ataerkil yapı ve dayattığı kurallar içinde var olma, hatta hayatta kalmanın yegane yolu hane içindeki iktidara, babaya, kocaya itaat etmek, doğru gelmeyeni bile içselleştirmek ve kabul etmek olabiliyor. Kadının razı edildiği ‘kutsal aile’lik ne pahasına olursa olsun koruma refleksine dönebiliyor. Ki bu çoğunlukla evin direği ve ailenin yıkılmamasını sağlayan en büyük güç görünen babayı korumaya varıyor. Çünkü dövse de, öldürse de ailesi için tek umut yine erkeği olabiliyor.

O yüzden “Ailem için yaptım, ailem için sustum, ailem için göze aldım, kendimi ateşe attım” sözlerine çokça rastlamamız tesadüf olmuyor. Öğretilmiş bir kadınlığın, öğretilmiş görevleri o aileyi korumak için her sözü söylemeye, her şeyi düşünmeye, hatta toplumun ahlak kurallarıyla karşı karşıya gelse bile o meselenin aile içinde iç edilmesini sağlayabiliyor. O yüzden tek başına Şeyma’nın annesinde değil suç.

Bu bozulmuş aile yapısını kuran, savunan ve onlara karşı mücadele etmeyende de aynı zamanda. 

‘NORMAL’ VE ‘OLAĞAN’ ANLAYIŞIMIZIN KARMAŞASI...
Aileyi koruma güdüsüne hangimiz çeşitli boyutlarda dahil olmadık ki. Düşünelim... Kaçımız babamızın annemiz üzerindeki baskısını, şiddetini olağan karşıladığımız bir dönem yaşamadık? Kaçımız belki aile içinde yaşadığı istismarı gizlemek zorunda kaldı sırf ailemiz dağılmasın diye? Kaçımız kendi yaşadığımız aile içi tecavüzü ‘aile’ olmanın bir parçası görüp sustuk? Kaçımız ‘erkeğine’ karşı o kadar bağımlıydı ki suçunu yüzüne dahi söyleyemedik ya da kabullenemedik...

Yıllardır aile içinde bu susan ve göz yuman anneler ya ‘kahraman’ ilan ediliyor ya da ‘suç ortağı.’ Değişiyor çünkü; toplum ahlakı da en az aile kurumu kadar iki yüzlü olabiliyor. Kaldı ki bunca şeyin yanında travmatik sonuçların yarattığı susmalar, normalleştirmeler de var, bu da yadsınamayacak bir gerçek. Ancak bu travmaların da sorumlusu aynı.

Çok değil daha 10 yıl öncesinde bir lise öğrencisiyken maruz kaldığım sözlü ve fiziksel tacizler ‘normal’ ve ‘olağan’ gelirdi, ben ‘başka bir çare’yi henüz bulamamış ve bunun normal olduğu öğretilmiş bir genç kadındım. Milyonlarca kadın ve çocuk için de durum bu. Sonra birileri çıkıyor ve ardını arkasını düşünmeden tek bir kişiyi suçlayarak kendini aklıyor.

Şeyma Yıldız’ın annesine dönük en fazla yapılan yorumlardan biri de “cahillik!” Bu durumun tek başına “cahillik ve zayıflık” olarak değerlendiremeyeceğimizi milyonlarca kadının yaşadığı örneklerle açıklamaya gerek bile yok. Sadece şu örnek bile durumu özetliyor: basit yaralama, tehdit, kadına şiddet gibi türlü suçlardan yargılanan oğlu Görkem Sertaç Göçmen’i savunan, hakimlikten avukatlığa geçen Aynur Göçmen ne cahildir ne zayıf. O zaman konuşmamız gereken asıl konu biz Şeyma’nın annesini, istismara karşı bilip de susan anneleri nasıl güçlendireceğiz? Bu ‘normallik ve olağan’ duyularını nasıl değiştireceğiz...

NEREYE KADAR FATURAYI KADINLARA KESECEĞİZ?
Gelelim Kadir Şeker’in kurtardığı Ayşe D’nin yeni ifadelerinde onun ne denli ‘erkeğe bağımlı’ hale geldiğini gösteren sözlerine. Bu sözleri baskı ve tehdit altında ya da travma geçirerek de söylüyor olabilir ama velev ki bunların hiçbiri yok...

İfadesini değiştiren Ayşe D. hangi koşullar ve yaşanmışlıklar sonrası bu sözleri söyledi henüz bilmeden Kadir Şeker’i suçlaması ve çocuğunu terk ettiğinin ortaya çıkmasıyla ‘vicdansız anne’, ‘keşke Kadir içeride olmasaydı da sen ölseydin’ denilen bir kadına dönüştü. Kuşkusuz Kadir orada olmasaydı ve Ayşe D. orada ölseydi ‘zavallı, kadersiz kadın’dan tutun da, ‘artık yeter kadın cinayetleri son bulsun’ sözlerine kadar bir dizi cümlelerin uğruna sıralandığı katledilen kadınlardan olacaktı. Belki ‘vicdansız kadın’ yine aile içinde gördüğü ve başka çaresi olmadığı için çocuklarını bırakıp kaçmak zorunda kalmıştı, kim bilir belki öldürülen erkeğin ailesi ya da tanıdıkları tarafından da tehdit edilmişti, kim bilir belki her sorunun bir açıklaması vardır? Ama linç etmek bu soruların cevaplarını aramaktan daha kolay oluyor.

Oysa ardına bakarsak bu meselenin yine münferit değil oldukça sistematik ve politik olduğunu göreceğiz. Bu kadınlar için ‘kötü kadın’ olmanın ideal olan olduğunu sanmıyorum. Bilmiyoruz Şeyma’nın annesi de Ayşe D. de bunları gayet olağan ve normal olarak görmüş ve söylemiş olabilir ya da birçok başka baskı ve korku içinde ifade etmiş olabilir. Ancak bunu normalleştiren de bu korkuya sebep olan da aynı sebep. Düzenin kendi kurtuluşu ve konforu uğruna dayattığı ‘aile olma’, ‘kadın olma’ hali bizi türlü doğru ve yanlışlara götürürken neyin doğru neyin yanlış olduğunu da olabildiğince çarpıtıyor.

Sonuç şu ki; asıl olarak ‘vicdansız kadınlar’ diye değil, ‘kadınları böyle düşünmeye iten sebepleri ortadan kaldırmak için hep birlikte ne yapmak lazım’ arayışına hızlıca girmeliyiz. Bu zeminde yol alan bir tartışma bizi Kadir’lerin içeride olmayacağı, Şeyma’ların o aile içinde yalnız kalmayacağı bir yaşama götürebilir.

Her fırsatta faturayı kadınlara değil, kadınları bu hale getirenlere kesmemiz gerektiğini hatırlamak, bu sorunlarla birlikte yüzleşmek ve mücadele etmek asıl kafamızı yormamız gereken nokta.

İlgili haberler
Kadir Şeker’in tutuklanmasına tepki: #Kadiricinada...

Konya'da, Ayşe D’yi darp eden Özgür Duran adlı kişiyi engellemek isterken çıkan arbedede Duran’ın öl...

Şeyma Yıldız cinayetinin ardından: Sevgi bir mülki...

Erkek arkadaşı olduğu bahanesiyle babası tarafından öldürülen Şeyma Yıldız cinayetine ilişkin İHD An...

Kadir Şeker’in kurtardığı Ayşe D. ifade değiştirdi

Ayşe D. ifadesini değiştirerek Özgür Duran’ın kendisini darbetmediğini söyledi. Avukat Diren Cevahir...