Mor Çatı raporu: Şiddet normalleştiriliyor
Mor Çatı'nın kadına yönelik şiddetin boyutlarını ortaya konduğu raporunda, şiddet gören kadınların özellikle arkadaşlarından gördükleri destek ve dayanışmanın hayat kurtardığına dikkat çekiliyor.

Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı, 2020 kasım ve aralık aylarında İstanbul, Trabzon ve Mardin’de yaşayan; yaş, eğitim ve sosyoekonomik durumları bakımından çeşitlilik gösteren 29 kadınla derinlemesine görüşme yaparak gerçekleştirdiği araştırmanın sonuçlarını yayımladı. “Kadına Yönelik Şiddet: Kadınların Deneyimleri, Kurumlar ve Mecralar” başlığıyla yayımladığı raporda, kadınlara yönelik şiddetin çok çeşitli araçlarla ve biçimlerde uygulandığının ortaya koyulduğunu ifade edildi. Bu araçların çoğunun kadın erkek eşitsizliğine dayanan toplumsal normların parçası olarak normal kabul edildiğini de ifade eden Mor Çatı, “Kadınların bütün ihtiyaçları, arzuları, ümitleri de toplumda ideal olarak dayatılan ataerkil aile normları içerisinde oluştuğu için kadınlar çok uzun süre yaşadıkları şiddetin adını koyup şiddetten çıkış yolu aramıyorlar” değerlendirmesini yaptı. Raporun ortaya koyduğu bulgular şöyle:

KADINLAR NELER YAŞIYOR?

Hayatın her alanı toplumsal normlarla şekillendiği için kadınlar hayatın her alanında şiddet görebiliyorlar. Hangi şekilde şiddet görürlerse görsünler kadınlar itiraz ettikçe erkek şiddeti artıyor. Ancak kadınlar bir kez yaşadıkları şiddete baş kaldırmaya başlayınca şiddeti kabul etmeleri gittikçe zorlaşıyor. İtiraz etmek aynı zamanda yaşadıklarını dile dökmek anlamına geliyor. Kadınlar anlattıkça yaşadıklarını daha iyi analiz ediyor, bunları anlatacak dile de kavuşuyorlar. Bazı şiddet biçimleri hayatın içine yayılmış bir şekilde yaşanırken kadınlar bu saldırıları ön görüp bunlara karşı çeşitli baş etme yöntemleri geliştirebiliyor. Bazı şiddet biçimleri ise ağırlığı, bağlamı ve öngörülemezliği gibi nedenlerle kadınların üzerinde gözle görülür fiziksel ya da duygusal etkiler bırakıyor. Uzun süre hatırlanıyor, bazen de kadınları içinde yaşadıkları şiddetten kurtulma eşiğine getirebiliyor.

“Bir sene böyle geçti, sürekli bir çaba halindeydim, sürekli eşimin ilgisini tutmaya çalışıyordum ki 2 ay boyunca hiç ailemle görüşmedim, 6 ay boyunca hiçbir arkadaşımla görüştürmedi beni. Şuydu: Ben seninle vakit geçirmek istiyorum, sen evlendin artık eski hayatın yok, benim için de öyle. Öyle söylüyordu ama kendi hayatına bakınca öyle değildi. (K17, 32)”

ŞİDDET FAİLLERİ EN YAKINDAKİLER

Araştırmaya katılan kadınların neredeyse tamamı koca ve partner tarafından şiddete maruz bırakılmışlar. Şiddet anlatılarının tamamında erkekler aile içinde ve dışında kendilerini kayıran toplumsal normlara yaslanarak şiddet uyguluyorlar. Kocadan partnere, ağabeyden babaya kadınla ilişkili olan tüm erkeklerin kadına şiddet uygulayabildiğini araştırma ortaya koyuyor.

Aile içindeki diğer failler de toplumun onlara yüklediği rolleri yerine getirerek kadınlara şiddet uyguluyor ya da şiddet gördükleri zaman onları çıkışsız bırakarak köstek oluyorlar. Babalar, anneler, kayınvalideler, yani kadınların destek görmek istedikleri güçlü aktörler, genellikle şiddetin faili olarak karşılarına dikiliyorlar. Araştırma, eşitsizlik rejimi içinde kadının üzerinde hak iddia eden herkesin kadına yönelik şiddetin faili olabildiğini gösteriyor.

“Emziremiyorum hamile kalmışım. Mutfağa girip şerbet yaptım. Evde çünkü yiyecek hiçbir şey yok. Şerbeti de, şekeri de komşudan almıştım. O derecedeydi. Çocuğu altı üste döndermiş, üstüne yastık koymuştu. Belki acaba ağlayarak uyudu mu dedim, sesi çıkmıyor. Bir geldim odada öyle bir şok geçirdim ki çığırdım bağırdım. Çığırdım bağırdım çocuk aç ondan ağlıyor diye, bana emzir diyor. Neyle emzireyim diyorum. Emzirdiğimde hamileyim ya kusuyor, ishal oluyor. Hem de emmiyor da artık sütüm değişik geliyordu ona. Hani çocuğa mama. O zaman 7,5’tu Bebelac. O zamanlarda Muratti sigaralar da aynı paraydı. Çocuğa mama almayıp gidip kendisine sigara alıp oturup içiyordu. (K14, 35)”


KADINLARIN ŞİDDETE KARŞI ÇIKMA VE ŞİDDETTEN KURTULMA EŞİĞİ

Şiddetin toplum tarafından onaylanmasının ya da görmezden gelinmesinin bir sınırı var. Yaşadıkları şiddet o sınırı aştığı zaman kadınlar şiddetin adını koyuyorlar ve çözüm arayışına giriyorlar. Kadınlar eşik noktasına geldiklerinde şiddetle baş etme yöntemlerinin yetmediğini fark ediyorlar. Kadınları eşiğe getiren şey çoğu zaman süregelen şiddete eklenen ortak evin satılması, çocuğa yönelen şiddet ve aldatılma gibi faktörler oluyor. Bu durumlarda kadınlar şiddeti çekmemeye karar veriyorlar.

Elbette toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin çok çeşitli sonuçlarıyla karşılaşan kadınlar hayatları boyunca birden fazla eşiğe gelebiliyorlar ya da her zaman eşikte yaşıyorlar. Katı toplumsal normlar içinde zorla evlendirilen ve ona çıkış sağlayacak herhangi bir desteği olmayan kadınlar hiçbir zaman eşiğe gelemeyebiliyorlar. Bu noktada kadınlar şiddete uğradıklarını ailelerine, çevrelerine ve başvurdukları kurumlara söylemek için kendilerinin kesin olarak haklı bir yerden konuştuklarından emin olmak istiyorlar. Bu da toplumun eşitsizlik rejimi içinde kadınlara yüklediği başka bir yükümlülük oluyor.

“Ve bu adam zaten, ilk dedim ya beni dövüp de dışarı atmıştı, o zaman ben yeni hamileyim, düşük tehlikem var, raporluyum. Beni öyle yapınca babamlara gittim ve telefonda beni aradı konuşuyoruz ve bana dediği şey ne biliyor musunuz, özür dilemek yerine; “inşallah atandığın o işini kaybedersin, inşallah o karnındaki de geberir.” Oğluma hamileyim daha yeni, kendi bebeğinden bahsediyor. Böyle bir insan. Ama ben böyle bir insana bile yıllarca iyi niyet gösterebildim yani. Ta ki beni dövüp de kolumdan tutup dışarı atıncaya kadar. (K11, 41)”

“Bir iki hafta içinde ben ilk tokadımı yedim. “Bu ne?” dedim yani. Öyle bir düşlüyorsun, adamın çizdiği profil çok başka. Ailene kendini ispat edemiyorsun. Sonra sonra zaten anladılar, ama hani gitmek, kurtulmak istiyorsun. Bir çocuğun oldu. Kurtulmak istiyorsun, elalem bu sefer diyorlar. Kendine güveniyorsun. Çalışırsın. Her yerde her şeyi yaparsın, bundan eminsin, ama çocuk küçük, bundan kurtulamıyorsun. Yani gibi gibi. (K2, 44)”

KADINLARIN ÖZELİKLE ARKADAŞLARINDAN GÖRDÜĞÜ DAYANIŞMA HAYAT KURTARIYOR

Bütün bir toplumsal yapının kayırdığı erkek şiddetinden kadınların kendi başlarına kurtulmalarının çok zor olduğu araştırmada açıkça ortaya çıktı. Şiddetten kurtulmak için kadınlar bu alanda hizmet veren kurumlara başvurmak zorundalar. Ancak bu başvuruyu bile yapmak kadınlar için kolay olmadığı için bu noktaya gelene kadar çeşitli desteklere ihtiyaç duyuyorlar. Sosyal Hizmetler gibi ara kurumlara erişimin zor olduğu durumlarda bu destek genellikle geleneksel yapılardan gelmek durumunda. Araştırma kadınların şiddete katlanıp katlanmamalarını yaşadıkları ortamda yani aileden, çocuklarından, komşularından ya da arkadaşlarından bulabilecekleri desteğe bağlı olduğunu gösteriyor.

Aile ve komşu gibi toplumsal olarak tarif edilmiş bağlar kadınlar için destek olurken onları aynı toplumsal yapının yani ailenin içinde tutmakla da görevli oldukları için kadının evlilikten çıkmasının önünde engel de teşkil edebiliyorlar. Kadınların en yakınında olan aile ve akraba gibi geleneksel destek kaynaklarının hiçbir şey yapmaması kadınlara başlı başına köstek teşkil ediyor. Ayrıca aile büyüklerinin kadına destek verdiği durumlarda aile içindeki iktidar ilişkileri yeniden inşa ediliyor ve kadının hayatı yine kontrol altında tutuluyor. Sonuç olarak, şiddete uğrayan kadınların başvurabilecekleri yer az olduğu gibi buralara onları ulaştıracak destek de çok az. Aileden gelen destek koşullu, diğer yakınlardan gelen destek ise geçici ve ürettiği çözümler çok sınırlı. Ancak yine de kadınların yakınlarından, özellikle arkadaşlarından gördükleri destek ve dayanışma hayat kurtarıyor.

“Ama ben en çok kadın arkadaşlarımdan çok destek aldım. Yani bir tanesi hele evliliğimin başından beri yaşadığım bütün sorunları bilirdi. O, beni kendime getiren kişi oldu gerçekten. Hep bana diyordu, yani, “Kendini kaybetmeyeceksin, kendine odaklanacaksın. En nihayetinde biterse bitsin. Sadece biterken sen zarar görme. (K5, 38)”

ŞİDDET KAVRAMINI ÖĞRENMEK MÜCADELE ALANINI DA GENİŞLETİYOR

Kadınlara şiddete dair bilgi ve bilinç kazandıracak sistematik kaynaklar oldukça az. Kadınlar toplumda şiddetle mücadele edildiği ve edilebileceği bilgisine dahi sahip değiller. Kadınların şiddete dair bilgi kazanmaları tamamen tesadüflere bağlı. Kolay erişebilecekleri bilgi kaynaklarının olması şiddet gören kadınların eşiğe gelmesinde etkili oluyor. Eşiğe gelen kadınlar için de bu bilgi kaynaklarının hayat kurtarıcı olduğu bu araştırmadan da anlaşılıyor.

Kadınlar başvurdukları kurumlardan, televizyondan, aldıkları terapiden, başka kadınlardan ve aldıkları eğitimden dayak, dövme gibi geleneksel şiddet tanımlarının yerine şiddet kavramını kullanmayı öğreniyorlar. Bu kavramın öğrenilmesi, şiddeti toplumsal hayatın içinde kabul edilebilir durumlar olmaktan çıkarıp karşı durulması gereken bir sorun haline getiriyor. Şiddet kavramını öğrenen kadınlar bu kavramı tüm geniş bağlamıyla içselleştiriyorlar ve bu karşılaşmalarla şiddetle mücadelenin alanı genişliyor.

“Hee, yok şimdi biz tartıştığımız zaman kavga çıktığı zaman kaynanam diyor biz de çekmişiz viy. Bir şey olmaz ha. Biz de çekmişiz, siz de çekin. Eşim diyor benim babam da anneme böyle yapıyordu. Ben de yapacağım. Onlar yapıyordular tamam eskiler yapıyordu. Sen niye yapıyorsun? Madem biliyorsun şiddet böyle iyi bir şey değil, sen niye öyle yapıyorsun. O da babasının yolunda gidiyor ha. Benim sözüm geçecek, ben ne dersem o olur. (K25, 43)”

ÇÖZÜM: HİZMET, DESTEK VE DAYANIŞMA MEKANİZMALARI
Kadınlar ailede, evlilikte ya da ilişkilerinde şiddetle karşılaştıklarında genellikle uzun süre katlanıyorlar. Toplumsal normların dayattığı aile olma mecburiyeti kadınları bu noktada tutuyor. Bu yüzden kadınlar, yaşadıkları şiddetin fazla olduğunu düşünseler bile aile içinde çözmek istiyorlar. Elbette kadınlar şiddete katlansalar bile çeşitli yollarla evin içindeki şartları ve güç dengesini değiştirmeye çabalıyorlar. Ancak yaşadıklarının toplumsal normların sınırını aştığını ve şiddete karşı koymakta tamamen haklı olduklarını düşündükleri zaman harekete geçiyorlar.
Kadınların aile ya da geleneksel bağlar içinde şiddete karşı etkili bir destek bulmaları zor olduğu için başka çözüm yolları aramaya çalışıyorlar. Bu yolların hiçbirine tam güvenemedikleri için birden çok biçimde şiddete karşı çıkmaya çalışıyorlar. Polis başta olmak üzere çeşitli devlet kurumlarına başvurmak, psikolojik terapiyle kendini güçlendirmeye çalışmak, kadın STK’larına başvurmak ve hukuksal destek bulmak el yordamıyla buldukları yöntemler olarak öne çıkıyor.
Görüşülen kadınların büyük bir bölümü 6284 sayılı Kanun’dan yararlanarak çeşitli koruma kararları çıkartmışlar. Araştırmaya katılan kadınların çoğunun İstanbul Sözleşmesi sonrası polis ve diğer başvuru mercilerinde yaşadıkları deneyimler olumlu bir şekilde değişmiş. Ancak 6284 sayılı Kanun’un getirdiği koruyucu tedbirler, uygulayıcının inisiyatifine göre daha etkin veya daha az etkin şekilde kullanılabiliyor. Araştırma, kadınların hayatta kalma ve yeni bir hayat kurabilmeleri için, yaşadıkları toplumsal yapıyı iyi tanıyan ve bu yapının getirdiği mecburiyetlerin yerine geçecek hizmet, destek ve dayanışma mekanizmalarına ihtiyaç olduğunu gösteriyor.

Raporun tamamına ulaşmak için TIKLAYIN.

Görsel: Mor Çatı

İlgili haberler
Mor Çatı: Kadınlar şiddetle birlikte kurumlarla da...

Mor Çatı, Koronavirüs Salgını ve Kadına Yönelik Şiddet Kasım-Aralık 2020 Raporu’nu açıkladı. Raporda...

Mor Çatı: Kadınların adalete güvenleri tesis edilm...

‘Koronavirüs Salgını ve Kadına Yönelik Şiddet/Mor Çatı Temmuz – Ağustos 2020 Raporu’nu paylaşan Mor...

Mor Çatı: Kötü uygulamalara karşı yaptırımın olmam...

Mor Çatı, Mayıs ayında kendilerine başvuran kadınların şiddetten kurtulmaya çalışırken devlet kuruml...