Gıda-İş Genel Başkanı Olcay Ozak: İşçiler özne oldukları zaman değişim yaratabilir
34. Olağan Genel Kurulu sonrasında Gıda-İş Genel Başkanı olan Olcay Ozak sorularımızı yanıtladı.

DİSK’e bağlı Gıda-İş’in 34. Olağan Genel Kurulu 10 Aralık’ta yapıldı. Gıda-İş Genel Başkanı Olcay Ozak’ın başkan seçildiği kongre, işçilerin kürsüyü daha çok kullanmaları açısından, diğer sendikaların genel kurullarından ayrı bir yerde durması dikkat çeken bir ayrıntıydı. Delege seçimlerinden işçilerin söz almasına kadar sendikal demokrasinin gerekliliklerini yerine getirme çabası içinde olduklarını belirten Gıda-İş Genel Başkanı Olcay Ozak, işçilerin örgütlenme mücadelesi açısından da bunun olmazsa olmaz olduğunu söylüyor: “İşçiler mücadelelerini başka birilerine havale etmeden değişim yaratabilir.”

Son bir yılda çeşitli sendikaların genel kurullarına bakıldığında işçilerin kürsüyü kullanmalarının çok sınırlı olduğu, hatta kimi sendikaların genel kurullarında işçilerin hiç konuşmadığı görüldü. Ancak Gıda-İş’in kongresinde böyle değildi. Özellikle kadın işçilerin yoğun olarak söz aldığı bir kongreydi. Bu beklediğiniz bir şey miydi?

Türkiye’nin her yerinden 200 delegemiz var. İşçiler birçok fedakarlık yaparak geliyor; senelik iznini kullanarak gelenler, haftalık iznini kullanarak gelenler, gündüz gelip akşam vardiyaya giderek, fazla mesaiye kalmayıp tutanak tutulmasını göze alarak gelenler var. Bu buradaki katılımı çok kıymetli kılıyor. İşçi, çocuğunun da kendisinin de geleceğinin kurtuluşunu örgütlü mücadele olarak görünce tüm olmazları olur kılmak için uğraşıyor. Fabrikalarında kongreye katıldığı duyulsa, fark edilse işten atılma riskiyle karşı karşıya idi bu işçiler. Düşünün daha geçen 1 Mayıs’ta sendikamızla miting alanına gelen işçileri patronları ertesi gün, ‘Sizin yüzünüz yanmış, 1 Mayıs’a gitmişsiniz’ deyip işçilerin fotoğraflarına ulaşıp işten attı. İşçiler, haklı olarak ekonomik şartların bu kadar zor olduğu bir dönemde işsiz kalmak istemiyorlar. Şehir dışından gelen bir arkadaşımız defalarca fotoğrafının çekilmemesi için rica etti. Çünkü işçiler sendikalaşma, sözünü söyleme karşısında işten atılma tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor. İşçiler en demokratik, anayasal hakkını bile kullanamaz durumda. Bir sendikaya üye olma, bir sendikadan istifa edip kendi istediği sendikayı tercih etme hakkını bile kullanamıyor işçiler. Kongremizde de bu tıkanıklığın önünü, açmak için tartışma yürütmeye çalıştı işçiler.

Biz kongre öncesi fabrika fabrika iletişime geçerek, ‘Hep birlikte parçası olarak tartışalım, bu kürsüyü de böyle kullanalım’ diyerek bir planlama yaptık. İşçinin aslında kendisini sendika gibi gördüğü bir öz güvenle, sendikaların çoğuna sirayet eden bürokratik anlayışın dışında hareket etmesi için çabalıyoruz. Bu yüzden de o kürsüde konuklardan çok işçiler konuştu ve kadın işçiler özellikle o kürsüyü kullandı. İşçilerin söylediği en önemli şey de kendilerinin mücadelenin bir parçası olmadan hiçbir şeyin değişmeyeceği vurgusuydu. Hareketi sadece sendikaya, sendika yönetimlerine bırakarak değil, kendilerini özne olarak ortaya koyarak bir mücadele çağrısı yapmaları bizim kongremizin amacına ulaşmış olmasını sağladı.

"SENDİKAL DEMOKRASİNİN GEREKLİLİĞİ İŞLETİLDİ"

Bugün delege seçimlerinin bile yapılmadığı, hatta işçilerin haberi dahi olmadığı kongreler yapıldığına da şahit oluyoruz. Siz delegeleri nasıl belirlediniz, sendikaların bu tutumunu nasıl yorumluyorsunuz?

Bizim toplu iş sözleşmesi yapma hakkımız yok, işçileri fabrikadaki sendika odalarında bilgilendirmeden de mahrumuz. Ancak bu durum işçilerin demokratik yollarla delegelerini kendilerinin seçmesinin önünde bir engel değil bizim için. Bir fabrikada kaç üyeye kaç delege düşüyorsa onun sayısını üyelerimizle paylaştık ve ‘İstiyorsanız aranızda görüşün seçin, isterseniz temsilciliklerimize sandık kuralım’ dedik. Yani işçilerin seçtiği delegeler seçildi asıl olarak. Sendikal demokrasinin gereği de budur. İşçinin işin parçası olarak kendisini görmeyip, ‘Sendikamız çözsün, temsilci çözsün’ duygusundan kurtulmamız bu iş yerinde böyle bir sorun var, bunu biz birlikte çözmeliyiz noktasına gelmeli. Asgari ücret belirleniyor, bütün ücretler de buna göre belirleniyor.10-15 kişilik bir heyetin ağzından çıkanı beklemek yerine talebimizi iş yerlerinden başlayarak duyurmak gerekiyor. İşçiler kendi geleceklerinin mücadelesini başka birilerine havale etmeden değişimi yaratabilir.

"ASGARİ ÜCRET YOKSULLUK SINIRINA ÇIKARILMALI"

Asgari ücret konusunu, kongrede fırsat buldukça sohbet ettiğimiz işçiler de dile getirdi. Pek çok işçi bugün asgari ücretle çalıştıklarını belirterek görüşmelerden çıkacak sonucu beklediklerini söyledi...

Gıda işçilerinin çoğunluğunun ortalama ücreti asgari ücret. Sendikalı yerlerde ise bunun çok az üzerinde ücretler. Bütün ülke açısından hayat şartları tepetaklak oldu. Dolayısıyla asgari ücret için bir rakam gündeme getirmek bunun yarın boşa düşmesi anlamına geliyor artık. Bu yüzden yoksulluk sınırında sabit bir temel ücret talebini büyütmek gerekiyor. İnsanca yaşamak için gerekli olan ücret bu. Bugün ülkede, asgari ücret genel ücret halinde. Çok büyük bir çoğunluğun gündem meselesi haliyle. Ne kadar kazanırsak kazanalım vergi yüküyle bizden o kadar kesiliyor ve sermayedarlara teşvik paketi çıkarılıyor. Burada insanca yaşayacak bir ücret mücadelesinin parçasıyız hepimiz. İnsanca çalışma koşulları talebi de bu mücadelenin bir parçası. Ortalama ücretin asgari ücretten çıkarılması, en az yoksulluk sınırında bir ücretin işçilerin evine girmesini ancak örgütlenerek sağlayabiliriz. Başka reçete yok.

"PROMOSYON SENDİKACILIĞI ÇÖZÜM DEĞİL"

Genel Kurulda sendikanın işçilere çeşitli hediyeler vermesine ilişkin öneriler de oldu...

Eleştiri ya da önerilerin, böyle bir mekanizmanın gelişkin bir şekilde olmasını istiyoruz. İşçiler her zaman, genel başkanından temsilcisine kadar bir sendikayı eleştirecek bir özgüven ve demokrasi ile hareket etmeliler. Bu işçi sınıfını güçlendirir ve geliştirir. Ancak bürokratik sendikacılık anlayışı, yani sarı sendikacılık anlayışı öyle bir gelişmiş ki; yemek ısmarlamak, otellerde ağırlamak, delege yapılmak istenen işçiyi hediyeye boğmak sanki bir sendikanın işiymiş gibi anlaşılıyor. Biz sendikanın hiç parası yoksa bile asıl gücünün şaltere uzanan eli olduğu fikrindeyiz. İşçilerin parasıyla, üyelerin aidatlarıyla kendimizi yeniden seçtirmek için promosyon adı altında yapılan bu gibi şeylerin doğru olmadığını düşünüyoruz. İşçilerin denetiminden geçmeyen bu harcamalar doğru da yasal da değildir.

"ÖZAK’TA HEPİMİZİN EKMEK VE HAYSİYET MÜCADELESİ VERİLİYOR"

Bugün, BİRTEK-SEN üyesi Özak Tekstil işçileri Urfa’da sendika seçme hakları için her türlü baskıya karşı direniyor. Aslında sizin örgütlenme süreçlerinizde de benzer sorunlar yaşanıyor. Bu sorunlar nasıl aşılacak?

Sendika seçme özgürlüğüne patron, vali, basın, müftü, jandarma iş birliği yaparak, engel olmaya çalışıyor. Bu bir sınıf mücadelesi. Emek ve sermayenin karşı karşıya geldiği bir mücadele. Özak işçileri bugün çocuklarının gelecekleri için direniyor. Bu direniş, bize de yol gösteren, kendimizi daha güçlü hissetmemizi sağlayan ve birlikte olduğumuzda kazanacağımıza olan inancımızı artıran bir direniş. Evet biz de benzer baskılarla karşılaşıyoruz. Marlboro işçileri benzer şeyler yaşadı, karşılarında polisi buldu, 130’dan fazla işçi işten atıldı. Antalya’da Uno’da Öz-Gıda İş’ten istifa edip bize geçtikleri için 40 işçiyi işten attılar. Bugün patronlar ve patronlardan saf tutan sendikacılar bugün sınıf mücadelesinden yana sendikalara, işçilerin direncini kırmak için yasasıyla, polisiyle, baskısıyla zoruyla engeller yaşatıyor. Metalden tekstile, gıdadan petrokimyaya pek çok iş kolunda yaşıyoruz bunu. Bu mücadeleler aynı zamanda bürokratik sendikacılığa da karşı veriliyor. Bu süreçlerin bir öğreticiliği bizim de bir araya gelerek güçlü bir mücadele örgütlememiz gerekliliğidir. Yoksa bunlar bizim kölece çalışma koşullarında, uzun çalışma ve düşük ücrete çalışmamızı daha da katmerlendirecek, en acısı çocuklarımızın da böyle çalışmasına neden olacaktır. Hangi sendika, hangi konfederasyon olursa olsun, bütün işçiler bu mücadeleye sahip çıkmalı. Çünkü Özak’ta hepimizin ekmek ve haysiyet mücadelesi veriliyor. Özak işçileri bugünden başarmıştır zaten, ama bundan sonrası Türkiye işçi sınıfının mücadelesi olacaktır.

KADINLARIN DAHA ÇOK GÖREV ALMASININ OLANAĞI SAĞLANMALI

Gıda-İş’in önümüzdeki dönem başkanlığını bir kadın yürütecek. Hem sendikalarda görev alan hem fabrikalarda çalışan kadın işçilerin durumu nedir?

26 kişilik yönetim kadromuzda 8 kadın da yer alıyor. Sendikal alan kadınlar için bu kadar daralmış bir alanken, kadınların sendikada var olması için daha somut adımlar atılmasının şart olduğunu düşünüyorum. Cinsiyet eşitsizliği bu kadar derinleşmişken, kadınların üzerinde bakım yükü varken, diğer işlerinden sıyrılıp sendikalarda var olması kolay olmuyor. Gıda iş kolunda çok sayıda kadın işçi var. Özellikle kadın işçiler içerisinde çalışma yürütüyoruz biz de. Taciz, mobbing, düşük ücret, ağır çalışma koşulları gibi sorunlar yoğun yaşanan sorunlardan Kadınlara ulaştığımızda bizimle hareket ediyor. Yemekhane işçileri arasındaki çalışmamıza en çok kadınlar yanıt veriyor. En çok kadın işçiler buralarda çözüm arayışında çünkü çok ağır şartlar ve sağlık problemleri yaşıyorlar. Koca koca kazanlar kaldırdıkları için bel fıtığı, diz yırtığı… Haliyle bir çıkış yolu gördüğünde ‘Ya bu koşullardan kurtulacağım ya da böyle yaşamaya devam edeceğim’ diye görüyor ve bir çıkış yoluna gitmeye çalışıyor. Ama bu kadar kolay olmuyor tabii. Kadınların sendikalarda görev almaması ya da alamaması herkes tarafından düşünülmeli. Burada en ufak şeylerin çok büyük etkileri olabiliyor. Mesela çocukların bakımı, ev içi işlerin toplumsallaşması. Kadınlar çocuklarını bırakıp gelemiyorsa, çocuklarını bırakacakları güvenli alanlar oluşturmak gerekiyor. Toplantılar geç saatlerde, kadınların ulaşımlarının zor olacağı yerlerde planlanmamalı. Öyle yapılıyorsa kadınların evlerine güvenle gidebileceği araçlar ayarlanmalı. Sendikacılığı bir erkek işi olmaktan çıkarmamız gerekiyor, bu alanın kadınlara nasıl açılacağını daha çok tartışmamız gerekiyor.

Fotoğraf:Evrensel

İlgili haberler
GIDA İŞÇİSİ KADINLAR: ‘Köleden bir farkımız yok!

Gıda sektöründe çalışanların yüzde 60’ı kadın... Çalışma koşulları, işçi sağlığına ilişkin sorunları...

Maltepe'de yedi ilkokulda çocukalara gıda desteği

Maltepe Belediyesi pilot olarak yedi ilk okulda gıda desteği sunmaya başladı.

Gıda İş: Dayanışma ile yaralarımızı saracağız, örg...

DİSK/Gıda İş Genel Sekreteri Olcay Ozak 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ne dair açıklama yaptı.