Diyarbakır HDP önünde anneler oturuyor biliyorsunuz. Devletin medyası diyebileceğimiz bilumum basın yayın organları aile ve anne sayısını veriyor, katılımın her geçen gün arttığını anlatıyor, ünlüler destek veriyor, hatta ve hatta bakanlar gidiyor.
Çocukları çeşitli zaman aralıklarında evlerden ayrılmış, dönmemiş, bulunamamış anneler çocuklarını istiyor özetle. İddia çocuklarının dağa götürüldüğü. Çocuklarına kavuşmayı da HDP’den talep ediyorlar.
Ülkede mevcut bir siyasal partiden “çocuklarımızı sağ salim bize getirin” diyorlar. Kürt sorunu dediğimiz bu ülkenin bitmeyen, çözülmeyen, bir türlü barışa kavuşamadığımız meselesinin mağduru olan çocuklarını devletten değil, bir siyasi partiden çok açık bir yönlendirme ile talep ediyorlar.
Oysa durumun toplamına bakınca o kadar üzücü ki tablo. O ellerinde fotoğraflarını tuttukları çocukları eğer ‘iddialar doğru ve dağa gittilerse’, devlet tarafından ‘terörist’ diye adlandırılan gençler. Esasen başka zamanda o gençlerin fotoğrafları ile yapılan eylemlere polis tarafından saldırılır, terör örgütü propagandası yapılmaktan dava açılırken, şimdi bizzat devlet organizasyonu ile bu çocuklar ve anneleri siyaseten kullanılıyorlar.
Hakikaten o eylem yerine bakın, hiç bir önyargınız olmaksızın. Biz Türkiye’de yaşıyoruz, toplantı ve gösteri özgürlüğünün en sınırlı olduğu, hele de 15 Temmuz darbe girişiminden bu yana tamamen yok edildiği ülkede. Bu ülkede hangi oturma eylemine polis bir bardak su vermiştir, yemek getirmiştir, insanlara güler yüzle yaklaşmıştır? Yoktur bunun örneği, kesinlikle yok.
Ama Diyarbakır’da bu görüntüleri izliyoruz. Hatta iş o kadar ilginç bir noktaya ulaştı ki kalp ameliyatı olamadığı için gelen, siyasi nedenlerle değil ama başka şekilde kaybolan çocuğunu soranlar da gelmeye başladı. Çok ilginç değil mi?
Peki İçişleri Bakanı ve Çalışma Bakanı’nın gelip orada oturmasına ne demeli? Devletin en yetkili diyebileceğimiz isimlerinden ikisinin bir siyasi parti kapısında oturup, “verin bu insanların çocuklarını” demesi kadar anlaşılmaz bir şey yoktur herhalde. Bu çocuklar ve bu ülkedeki pek çok genç iktidarın çözüme dair politikaları olmadığı için hayatlarını kaybederken Bakanların HDP’den gençleri talep etmesi, “HDP’yi siyaseten sıkıştırmak için yapıyoruz biz bu işi” demekten başka ne anlama geliyor ki.
Evladının ortadan kaybolması bir anne için en tarifsiz acıdır. Çocuğunuzdan haber alamamak, nerede olduğunu bilememek kadar kötü bir şey yoktur herhalde. O yüzden burada tartışılacak bir şey yok elbette. Ama çocuğunun saçının teline bile zarar gelmeden geri dönmesini istemek, hele de Kürt sorunu ise söz konusu olan devlet olmadan nasıl istenebilir ki. Düşünsenize bir yandan yanınızda oturan Bakanlar o gençleri terörist ilan eden ve öldürüldüklerinde büyük bir mutlulukla bunu kamuoyu ile paylaşan insanlar…
Ülke ne yazık ki acıların ülkesi. Kayıp gençlerin, tutuklu, hükümlü, işsiz bırakılmış, öldürülmüş gençlerin ülkesi. Diyarbakır’da aileler hiçbir polisiye sorunla karşılaşmadan eylemlerini sürdürürken, aynı zamanlarda İstanbul, Ankara, Diyarbakır HDP İl Binaları önünde yapılmak istenen eylemlere ise izin verilmiyor. İstanbul ve Ankara’da çocukları 15 Temmuz Darbe girişiminden sonra çok yüksek cezalar almış, askeri okul öğrencisi olan annelerin yapmak istedikleri açıklamalarda anneler gözaltına alınıyor. Bunu nasıl açıklayacağız, bir parti önünde eylem yapmak serbest iken başka bir parti önünde yapmak niye yasak? Annelerin acıları diyorsa yönetenler, neye göre ayırıyor çocuklarının hakkını savunmak isteyen anneleri?
Bu çifte standart, Diyarbakır’da annelerin acılarını anlıyoruz demelerini bir çırpıda yok ediveriyor işte. Yıllardır çocuklarından haber alamamış bir kadının acısından başka bir şey yapılmak isteniyor orada. O gençlerin sağ salim evlerine dönebilmelerinin koşulu ise, Cumartesi Anneleri’nin taleplerinin yerine gelmesi ile, Berkin Elvan’ın annesinin adalete kavuşması ile ilişkili. Ankara Garı’nda, Suruç’ta, Çorlu’da öldürülen çocuklar olmaksızın, cezaevinde yatan gençler konuşulmaksızın çözülebilecek bir şey değil. Bu saydıklarımıza tek bir insani davranış bile göstermemişken Çalışma Bakanı’nın boynunu bükerek HDP önünde oturması siyaseten çok çirkin bir şeye işaret ediyor sadece.
Siyasi partinin önünde oturan Bakan, bu ülkedeki kadınların acılarını çözmesi gereken insandır. Kadınlar, anneler bir şey talep ediyorsa başvurulması gereken yöneticidir, sorumluluk sahibidir. Gençlerin nasıl bulunacağına dair çözümler üretmesi gereken kişidir. Senin, benim gibi ne yapsak acaba diye kara kara düşünmek, hatta üzülüyormuş gibi yapmak ülkede yaşayan hepimiz için çok incitici her şey bir yana.
Ülkeyi yönetenler kadınların yaşadıklarının, gençlerin başına gelen her bir şeyin, yıllardır içinde olduğumuz büyük adaletsizliğin müsebbipleri. Bir yandaki anneleri bizzat Bakanlar eliyle alkışlayıp, onun dışındaki hiç bir çığlığı duymamanın ne anlama geldiğini görmeliyiz mutlaka.
Şurası muhakkak ki elimizi nereye atsak bir adalet ve isyan çığlığına denk geliyoruz. Yıllardır yaratmış oldukları bu düzen bir avuç çok mutlu azınlık dışında bütün ülke halkına acının bin bir türlüsünü reva görüyor. Her bir acının, her bir adalet çığlığının bir an önce yerine getirilmesi gerekiyor. Bir öncelik sıralaması ya da bazılarının devlet eliyle kıymetlendirilmesine gerek yok.
Sadece hepsinin aynı yerden ve aynı sorumlulardan talep edilmesi gerekli.
İlgili haberler
Suruç’u da sorumlularını da unutma
Davutoğlu, bir dönem birlikte yürüdükleriyle hesaplaşma derdinde. Ama şunu bilsin; o her konuştuğund...
İktidarın politikaları öldürdü Emine’yi
Devletin kadınları sıkıştırdığı şiddet cenderesi, kadınları korumayan, şiddetle onları baş başa bıra...
İbrahim Tatlıses de kadına şiddete karşı çıkarsa.....
‘İbrahim Tatlıses’ten başladık nerelere geldik. Lakin kadına yönelik şiddeti savunmakla ünlü bir zat...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.