BM Özel Raportörü Alsalem Türkiye ziyareti gözlemlerini açıkladı
Birleşmiş Milletler Kadına ve Kız Çocuklarına Yönelik Şiddet, Nedenleri ve Sonuçları Özel Raportörü Reem Alsalem, Türkiye ziyaretinden ön bulgularını açıkladı.

Birleşmiş Milletler Kadına ve Kız Çocuklarına Yönelik Şiddet, Nedenleri ve Sonuçları Özel Raportörü Reem Alsalem 18-27 Temmuz arasında Türkiye’ye gerçekleştirdiği ziyarete dair bulgularını Ankara'da yaptığı basın açıklaması ile paylaştı.

Kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddetin çoklu ve kesişen nedenlerini incelemek üzere Türkiye’ye gelen Alsalem, Türkiye'nin kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddetin önlenmesi ve bu şiddete müdahale edilmesine yönelik yasal, kurumsal ve politika çerçevelerine ilişkin uluslararası taahhütlerinin nasıl uygulandığını da inceledi. Alsalem, ulusal ve yerel düzeyde devlet yetkilileri ile, sivil toplum örgütleri, kadın örgütleri, sendikalar, Birleşmiş Milletler kuruluşları, şiddet mağduru kadınlar ve kız çocukları ile de görüşmeler gerçekleştirdi.

Türkiye’nin uluslararası sözleşmelerin ayrılmaz bir parçası olduğunu belirten Alsalem, ziyaretinin ikinci günü olan 19 Temmuz’da Danıştay’ın İstanbul Sözleşmesi’nin feshini onaylamasını üzüntü ile karşıladığını belirtti: “Danıştay’ın kararı 2’ye 3 ile alınmış bir karar. Bu karar, İstanbul Sözleşmesi’ne hâlâ güçlü bir desteğe rağmen alındı. Özellikle kadın hakları grupları bu alanda tavırlarını ortaya koymaya devam ediyorlar.”

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NİN FESHİ DİĞER SÖZLEŞMELERE KARŞI TUTUMU DA ETKİLER

Alsalem, Danıştay’ın bu kararının Türkiye halkının çoğunun fikrine uyumlu olmadığını “2020 yılında 32 ilde yapılan bir kamuoyu anketine göre ankete katılanların sadece yüzde yedisi Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesi'nden çıkması gerektiğine inanmaktadır” örneğini verdi. İstanbul Sözleşmesi’nin ulusal mevzuattaki etkisinin, amacının halka tam anlatılmamasının bazı grupların sözleşmeyi bilerek yanlış yorumlamasına yol açtığını belirten Alsalem, “İstanbul Sözleşmesi’nin birçok maddesi ulusal mevzuata yerleştirilmiştir. Ne var ki 3718 sayılı Cumhurbaşkanı kararı ile Türkiye'nin sözleşmeden çekilmesi sadece ilerlemeyi engellemekle kalmayıp aynı zamanda İstanbul Sözleşmesi'ni temel alan ilgili kanunun hükümlerinin hukuka uygunluğunu ve uygulanabilirliğini anlama açısından birtakım karışıklıklara yol açmıştır. Türkiye Cumhuriyeti hükümetini sözleşmeden çekilme kararını yeniden değerlendirmeye ve sözleşmenin değerini ve kapsayıcılığı tanıyan 37 ülke arasında tekrar katılmaya teşvik ediyorum” dedi. Sözleşmeden çekilme kararının yarattığı endişelere dair Alsalem, “Ülkede sözleşmeden çekilmeyi isteyen küçük bir azınlığın görüşlerine uymanın ülkenin diğer uluslararası insan hakları sözleşmeleri ve yönetmeliklerine dair tutumunu da etkileyeceği endişesidir. Örneğin Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi CEDAW ve Avrupa Konseyi Lanzarote Sözleşmesi’nden bahsedilebilir. Ulusal eylem planlarında ‘toplumsal cinsiyet eşitliği’ teriminin diğer politikalar ile beraber çıkarılmasından da endişe duyuyorum” diye konuştu.

‘AİLEYİ KORUMA’ VURGUSU AİLE İÇİNDEKİLERİ KORUMASIZ BIRAKIYOR

Türkiye’deki kadına ve kız çocuklarına dönük şiddete dair ulusal yasal çerçeveye dair de konuşan Alsalem, ulusal çerçevenin yerel ve ulusal düzeyde tam olarak uygulanmasının sağlanmasın öneminden bahsetti. “Kadına ve kız çocuklarına karşı işlenen her türlü şiddet suçu ile ilgili cezasızlığın ortadan kaldırılması çok önemli” diyen Alsalem, “ailenin korunması”na yapılan vurguların aile içindeki bireylerin yeterince korunmamasına sebep olduğunu söyledi. “Kadınların sadece anne, kardeş, birinin kızı olarak değerlendirilmesi değil onların bireysel ihtiyaçlarının değerlendirilmesi, her türlü şiddetten ayrı tutulması ve ihtiyaçlarının gözetilmesinin önemli olduğunu vurgulayan Alsalem, “Sadece aile içinde şiddetten korunma çalışması birey olarak korunmalarının önüne geçecektir” dedi.

Kolluk kuvvetleri arasında hâlâ kadına karşı şiddetin aile içi, mahrem bir mesele olduğuna dair görüşün, müdahalelerin gecikmesine ve aile içi şiddetin işaretlerinin gözardı edilmesine ve iddiaların kabul edilememesine neden olduğunu belirten Alsalem, bu durumun mağdurları şikayet etmemeye teşvik ettiğini ve yetkililerin bu şikayetleri özenli bir şekilde araştırmamalarına neden olmadığını söyledi.

GÖREVİNİ YERİNE GETİRMEYEN YETKİLİ SORUMLU TUTULMALI

Ceza Kanununda kadınların ve kız çocuklarının şiddete karşı korunması için değişebilecek maddeler olduğuna işaret eden Alsalem, kadına karşı şiddet uygulayan erkeklerin hâlâ gelenekleri hafifletici bir sebep olarak gösterebilmesini örnek gösterdi. Ülkede özellikle de şiddet olaylarıyla ilgili cezasızlığın yüksek olduğuna dikkat çeken Alsalem, “Kamu yetkilileri, hakimleri, savcıları görevlerini yerine getirirken gerekli özeni göstermemeleri halinde, özellikle de şiddet vakalarında mutlaka sorumlu tutulmaları ve kendileriyle ilgili soruşturmaların başlatılması gerekiyor. Aksi halde cezasızlık meselesi doğru şekilde ele alınamayacaktır” diye konuştu.

KADIN ÖRGÜTLERİNİN ÖNÜNE ÇEŞİTLİ ENGELLER ÇIKARILIYOR

Kadın ve kız çocuklarıyla ilgili yapılan çalışmalara, programların geliştirilmesinde, değerlendirilmesinde, şiddet mağdurlarının anlaşılmasında kadın örgütlerinden, LGBTİ örgütlerinden, sivil toplum örgütlerinden katkı alınması gerektiğine dikkat çeken Alsalem, “Kadınlar tüm çeşitlikleriyle bu örgütlerle sürece dahil edilmeli” dedi. Ancak kadın örgütlerinin ifade özgürlükleri, örgütlenme özgürlükleri konusunda, fona erişimleri konusunda çeşitli engeller yaşadığını ifade etti: “Terörle Mücadele Kanunu ile bağlantılı birtakım düzenlemelerle yapılan faaliyetlerin ‘ahlaka aykırı’ olduğu iddiası ile zaman zaman çalışmalarına olanak verilmiyor.”

KARAR VAR, ETKİN UYGULAMA YOK

6284 sayılı yasa kapsamında alınabilen önleyici ve koruyucu tedbir kararlarına değinen Alsalem, mahkemelerin kısa süreler için daimi riske bakmaksızın, birer haftalık birer aylık tedbir karar vermesinin sorun teşkil ettiğini ifade etti ve ekledi: “Sadece birkaç hafta veya bir aylık olabiliyor. Kasten yaralama, tehdit ve yaralamadan mahkum ettiği zaman gelecekte bu tip caydırma olmayacak şekilde geç ya da az ceza verilmekte. Koruyucu ve önleyici tedbir kararlarının etkin bir şekilde uygulanmadığı görülmektedir.”

GÖÇMEN KADINLAR ŞİKAYETTE BULUNAMIYOR
Şiddete daha çok maruz kalan, gerekli destek ve korumaya daha az erişebilen göçmen kadınlar ve kız çocuklarından bahseden Alsalem, “Suriyeli kadınların, ülkeden ayrılması istenir, eşlerinin ülkeden ayrılması gerekir, hareketi kısıtlanabilir endişesiyle şikayette bulunamadıklarını biliyoruz. Pek çok kadın şiddete uğradığında başvuru yapamıyor” dedi.
“KADES doğru yönde atılmış bir adım ancak güçlendirilmesi gerekiyor. TC kimlik numarası girerek aktive ediyorsanız ve belgesiz bir göçmenseniz -belgesiz kadınların en hassas nüfustan biri olduğunu unutmamamız gerekiyor- buraya erişimde sorun yaşanıyor.”
SIĞINMAEVİ YETERLİ DEĞİL

Alsalem, görüştüğü herkesin ülkede yeterli sığınmaevi bulunmadığını söylediğini aktardı. Sığınmaevlerinin de toplumsal cinsiyet açısından dostane ve kapsamlı hizmetler sunabilir yerler olmalarının özellikle de şiddet mağdurları için çok önemli olduğunu belirtti.

ERKEN YAŞTA EVLİLİĞE KARŞI BOŞLUK OLMAMALI

Erken yaşta evliliğe işaret eden Alsalem, velilerin onayı ve hakim kararı ile çocukların 16 yaşında evliliğine izin verilmesine karşı 18 yaş altı tüm çocuk evliliklerinin yasaklanması konusunda çağrıda bulundu. Aksinin yasada boşluklar yarattığını ve dini nikahların devam etmesini sağladığını belirtti.

BİR YANDA İŞÇİ DİRENİŞLERİ BİR YANDA ‘TAKDİRE ŞAYAN’ EKONOMİK GÜÇLENDİRME PROJELERİ
BM Kadına ve Kız Çocuklarına Yönelik Şiddet Özel Raportörünün basın açıklaması gerçekleştiği sırada bir yandan da Türkiye’nin dört bir yanında kadın işçiler düşük ücretlere, güvencesiz çalışmaya karşı sendikalaşıyor, karşısına çıkarılan tüm engellere rağmen ETF’deki gibi haklarını alabilmek için direnişe geçiyor, kendini fabrikaya kapatıyor. Alsalem basın açıklamasında, Türkiye’nin kadınları ekonomik olarak güçlendirme girişimlerini çok güçlü bulduğunu ve takdire layık bir çaba sarf edildiğini belirtti. Ekonomik olarak güçlendirme projelerinin sığınmaevine kabul edildikten sonra kadın ve kız çocuklarına daha çok sunulması konusunda güçlendirilmesi gerektiğini, böylece şiddet gördüğü kişilerin yanına geri dönmek zorunda kalmayacaklarını ekledi.
ILO 190 YETMEZ ULUSAL MEVZUAT GELİŞTİRİLMELİ

İşyerinde tacizin, şiddetin önlenmesi için ILO 190’ın kabul edilmesinin işyerinde şiddete karşı korunma konusunda önemli bir adım olacağını belirten Alsalem, sadece bu sözleşmenin kabul edilmesi değil şiddete karşı ulusal mevzuatın geliştirilmesi gerektiğini ekledi.

TOPLANAN VERİ KARŞILAŞTIRILABİLİR DEĞİL
Kadına ve kız çocuklarına yönelik şiddet olaylarında ilgili Bakanlıkların birbiriyle veri paylaşımı yaptığına ancak toplanan verilerin yeterince ayrıntılı olmadığını, birbirleriyle kıyaslanamaz olduğunu söyledi: “Toplumsal cinsiyete dayalı şiddet biçimleriyle ilgili, faille mağdur arasındaki, şiddet türlerine dair verileri tam göremiyoruz. Türkiye ulusal düzeyde toplumsal cinsiyete dayalı cinayetleri değerlendirmek için bir gözlemevi kurabilecek pozisyonda. Toplanan verilerin, STK’ların ve medya kuruluşlarının topladığı verilerle birleştirilmesi konusunda çağrıda bulunuyorum.”
ÜREME HAKLARI ULAŞILABİLİR DEĞİL

10 haftaya kadar kürtajın yasal olarak mümkün ancak uygulamada kürtaj hizmetine erişimin giderek güç hale geldiğini söyleyen Alsalem, cinsel sağlık ve üreme sağlığı haklarına da erişimde güçlük olduğuna dikkat çekti.

İlgili haberler
Direnişteki ETF işçileri: Yan yana gelemeyiz diyor...

Kapatılacağı duyurulan ETF Tekstil’de başta kıdem tazminatları olmak üzere alacakları için fabrikaya...

Şiddet failinden avukata telefon: İstanbul Sözleşm...

Sözleşme'den çekilmenin şiddet faillerini cesaretlendirdiğine dikkati çeken Av.Rabia Özgökçe: "Şimdi...

Şiddetin sebepleri tekilleştiriliyor, cezasızlıkla...

Artan şiddetin kadınlar üzerindeki etkilerini, şiddetin gerekçesi olarak ortaya canilik ve psikoloji...