Bir kolektif emeğin ürünü: Kadınlar Dünyayı Çalıyor/Söylüyor
Kadınlar Dünyayı Çalıyor/Söylüyor: Görünen, açık seçik olan amaçlar ve metaforik olarak dikkat çekmek istediğim üstü örtülü amaçlarla çok sesli bir söylem, seslendiriş...

Prof. Dr. Özlem Doğuş Varlı tarafından 5 yıl önce başlatılan “Kadınlar Dünyayı Çalıyor/Söylüyor” projesi seminerler, konser, panellerle devam eden bir çalıştay. 2021 yılı itibarıyla da geniş katılımlı uluslararası bir sempozyum, bir albüm ve bir kitap çalışmasına dönüştü. Varlı’nın “çok sesli bir söylem, seslendiriş” olarak tanımladığı bu proje bugün kolektif bir emeğin ürünü.

“Kadınlar Dünyayı Çalıyor/Söylüyor” projesinin dününü, bugününü ve geleceğini Prof. Dr. Özlem Doğuş Varlı ile konuştuk.

‘KADIN PORTRELERİNE BİR SAYGI DURUŞU’

“Kadınlar Dünyayı Çalıyor/Söylüyor” ne zaman ve nasıl ortaya çıktı? Neyi amaçlıyor? Projeye kimler katkı sunuyor?

“Kadınlar Dünyayı Çalıp/Söylüyor” yaklaşık olarak 20 yıldır kadın çalışmaları çerçevesinde sürdürdüğüm çeşitli içeriklerin sonucunda 2018 yılında adını koyduğum çalışmaların bütünü. Görünen, açık seçik olan amaçlar ve metaforik olarak dikkat çekmek istediğim üstü örtülü amaçlarla çok sesli bir söylem, seslendiriş desem yanlış olmaz.

Örneğin bunlardan biri, projemin adını koyarken İngilizce çevirilerinde özellikle world yerine earth kelimesini kullanmam. Tercih sebebimin fikrin oluşumunun temelinde aynı zamanda ekofeminist bir yaklaşımın da olması. Duygusal olarak ifade edersem “doğanın yok edilişi ile cinsiyete dayalı yok edilişlerin tınısı, havada asılı kalan kokusu, yüreklere kazınan sızısı aynıydı.”

Kadınlar Dünyayı Çalıyor/Söylüyor başlığı, ilk olarak müzik yapmak gibi bir algı uyandırsa da kadınların özgürce üretecekleri fikir dünyaları, özgürce söyleyecek söz bellekleri, özgürce çalıp söyleyecekleri şarkılarıyla yerküreyi, dünyayı, toprağı daha güzel, yaşanılır bir hale büründüreceklerine olan inancın; yaşayan her bireyin, yaşam hakları çerçevesinde, cinsiyete dayalı ayrım yapılmaksızın var olmaları gerektiği fikrimin ve yalnızca insana değil, yaşam alanımızı çevreleyen ne varsa her birine saygının metaforik bir ifadesi.

Kadınların görünmeyen, bilinmeyen anlam dünyalarından daha önce hiç duymadığım sesleri, sözleri duymaya başladığımdan beri, onlara dair yazmak, onları anlatmak yaşam şiarlarımdan biri oldu. Yıllarca hem hafızamda hem notlarımda, çalışmalarımda biriktirdiğim kadın portreleri, ismi birdenbire aklımda beliren projenin ışık tutan kahramanları oldular. O nedenle Kadınlar Dünyayı Çalıyor/Söylüyor projesinin her adımı öncelikle yoluma, yolumuza ışık tutan yürekli, fikir sahibi, var edici kadınlarımıza, sayısız kadın portrelerine bir saygı duruşudur.

Projenin oluşumunda kim katkı sunuyor konusuna gelince, herhangi bir proje fonundan faydalanma, herhangi bir ortaklık söz konusu değil. Bu noktaya özellikle dikkat ettim. Söylemleri ile eylemleri, kuruluş amaçları çelişkili olan çok başvuru fonları var. Kendine münhasır olması önemliydi. İçerik hazır bir şekilde kimi zaman salon talep ettik, kimi zaman yol-konaklama istedik bazı etkinlikler için o kadar. Kısacası proje tamamen bireysel çabalarla bugüne kadar geldi. Aynı zamanda bir diğer uzmanlık alanım olan etnomüzikoloji sahasından düşünsel bağlamda biriktirdiklerimin belli bir aşamaya gelmesinden sonra kurucu başkanı olduğum Etnomüzikoloji Derneğinin himayesinde oluştu birçok çalışma.

Bugüne kadar ne gibi çalışmalar yaptınız?

2018 yılında alanında önde gelen kadın müzisyenler ile konserler, seminerler ile başladığım yolculuk var. Giderek gelişti. İlk etkinlikte bir kadın müzisyen ve sunumlar varken, ikincisinde 4 müzisyen, panel, seminer gerçekleşti hatta solistliğini yaptığım, kendi öğrencilerimden oluşturduğum “Mor Cepkenliler” grubu oluştu. Böylelikle 2021 yılında Etnomüzikoloji Derneği çatısı altında aynı üst başlıkla Müzik ve Kadın sempozyumu düzenledik. Yaklaşık olarak 75 bildirinin sunulduğu (ki tam Kovid salgınının atağa geçtiği bir dönemdi, tamamen evden, 5-6 bilgisayar, görüntü mikserleri ile gerçekleştirdik çevrimiçi sempozyumu), 12 uluslararası müzik performansının yer aldığı sempozyum oldu. Dileyenler derneğin Youtube sayfasından tüm sunum ve performans videolarına ulaşabilir bu arada.

Bu sempozyumdan keynoteların daha sonra makale olarak kaleme aldıkları Etnomüzikoloji Dergisi özel sayısı (Dernek olarak yılda iki kez hakemli dergi çıkartıyoruz hem basılı hem de online ulaşılabilir), yurt dışı katılımcıların kitap bölümü olarak kaleme aldığı aynı başlıkla İngilizce kitap yayını ve tabii sempozyum bildirileri kitabını e-kitap olarak yayınladık. Ayrıca bazı sempozyum katılımcıları ve sempozyum dışından davet ettiğim belli bir tasarım biçimi içeren “Kadınlar Dünyayı Çalıyor/Söylüyor: Kuramsal Yaklaşımlar ve Deneyimler” kitabımız ise Doğu Kitabevinden yayımlandı geçtiğimiz mart ayında. Albüm de somut dokunuşun bir parçası oldu.

Önümüzdeki süreçte de ikinci kitap, ikinci albüm ve tabii konserleri çoğaltarak ve burs fonumuzu artırmak. Bunun dışında bir sonraki yıl sempozyumun ikincisi de gerçekleşecek, bir aksilik olmazsa.

EŞİTLİK İSTEYEN LİLİTH’İN RENGİ

 Projenin simgesi mor lavanta. Neden mor lavanta?

Bu ifadenin “her kadın bir çiçektir” söylemiyle uzaktan yakından bir ilişkisi yok kesinlikle, öncelikle bunu belirtmek isterim. Başta da değindiğim ekofeminizm ile ve eril söylemden uzak mitolojiyle ilgisi var. Yalnızca doğa ile kadını özleştiren zayıf, korunması gereken sıfatıyla örtüştüren düalist yaklaşımın da yerle bir edilmesi gereken yönlerinden birine işaret ediyor. Doğa dediğimiz kucaklayan olduğu gibi, dengesini bozduğunuzda yerle bir edip yeni meydana gelişleri ortaya çıkaran ve kültürel yapıları oluşturmada yapı taşı olma özelliğiyle algılanması gereken bir yapı.

Bu anlatım mistik boyuta çekilmeye de çok müsait ki böyle hissedenlere saygım sonsuz ama ben o gözle bakanlardan değilim. Benim bahsettiğim boyutu doğa ile özdeşleştirilen kadının güçlü, hayata dair her boyutu taşıması noktasında kimi zaman şifacı, simgesel olarak derin anlamlar taşıması sebebiyle lavanta simgesi anlamlı benim için. Ancak gücün, doğurganlığın simgesi olan tanrıça Artemis’in çiçeği olması, anlamını buradan almasının kabulünden öte, kendine sunulan cenneti reddeden, insan olarak eşitlik iddiasında bulunan ilk kadın olarak pek dillendirilmeyen, renginin mor lavanta gibi olduğu, mitoloji anlatılarının bana göre en cesur insanı olan Lilith’i simgelemesi noktasında, derin anlamlar barındırmaktaydı. Böylece oluşumun simgesi mor lavanta oldu.

Dünyayı kurtaracaksa lavantanın anlam dünyasının sahip olduğu enerjiler kurtaracak. İnsan bunu görmezden geldiği müddetçe, kendi alanını kutsadıkça ve başkasına hayat hakkı tanımadıkça veya illa kendine benzetmeye çalıştıkça bu kaostan çıkması oldukça zor görünmekte. Ve ben buna dur diyecek gücü kadınlarda görüyorum. Tüm çabam bunun görünmesini sağlamak. Mor lavanta ise geçmişte olduğu gibi bugün de bunun simgesi.

MÜZİKTE TOPLUMSAL CİNSİYET VURGUSU

Toplumsal cinsiyet vurgusu çalışmalarınızda öne çıkan bir vurgu. Müzikle toplumsal cinsiyetin, kadın meselesinin nasıl bir bağı var sizce? Çalışmalarınız bu alanda nereye denk düşüyor?

Toplumsal cinsiyet çalışmalarının müzikteki izdüşümleri oldukça derin ve çoklu bakış açısıyla ele alınan bir konu. Hem müzikoloji hem etnomüzikolojide. Ancak etnomüzikolojinin hakkını vermek gerek çünkü 1970’li yıllarda bu bağlamdaki çalışmaları müzik özelinde ele alan hatta tüm kültürlerde saha çalışmalarıyla, o zamana kadar var olan ama görünmeyen kadınlara ait müzik/ses-dans üretimlerinin görünür kılınmaya başlanması, o zamana kadar erkeklere özgü üretimler üzerinden toplumsal okumaları, anlamaları yerle bir etti. Hem de bunu tüm müzik türleri, toplum yapıları üzerinden yaptı. Ancak çalışmalarında bunun eksikliğine yer veren erkek araştırmacıların hakkını yemek istemem. Sayıları az da olsa varlardı. Etnomüzikolojideki bu hareketlenme, müzikolojide kendini feminist müzikoloji yazımı şeklinde gösterdi. Benim çalışmalarım etnomüzikolojinin bakış açısıyla örtüşen boyutta. Ayrıca müzik/ses ve dans dediğimiz unsurlar bize büyük ipuçları ve anlama katmanları sunar, etnomüzikoloji bunu en iyi gören disiplinlerden biri.

‘ÖNCE KENDİMİZİ SONRA DÜNYAYI GÜZELLEŞTİRELİM’

Ekmek ve Gül aracılığıyla kadınlara, özellikle de bilim sanat alanında çalışmalar sürdüren, sürdürmeye çalışan genç kadınlara bir çağrınız olur mu?

Mücadele, emek, dünyayı bilme, tanıma, bir şeylerin sunulmasını beklemeden kendini var etme, kadın kadının kurdu gibi eril söylemleri davranışımızla, duruşumuzla geçersiz kılma, “kadın kadının yurdudur” şiarını hayatımızın ortasına koyma, kendimizden vazgeçmeden, kalıplaşmış beğeni ve onay kriterlerine uymadan ve değiştirerek önce kendimizi sonra dünyayı güzelleştirme, yenileme. Belki biraz ütopik tınlıyor ama asla gerçekleşmesi mümkün olmayan değil… Kadınlar hukuki, hayati eşitlik mücadelesini yapıyorsa eşitsizlik yaşadığı için. Öyle ki bazen yaşadığımız “modern” yaşam biçimleri kadınların maruz bırakıldığı zorlanmaların farkında bile olmadan yaşıyoruz. O kadar kanıksanmış, ezberletilmiş doğrularımız var ki. Bazen en eşitlikçi söylemlerde bulunan hem cinslerimiz ve karşı cinslerimiz tarafından bunlara maruz kalabiliyoruz. Önce kendimize sonra onlara bunu fark ettirmek bizi kadınlığımızdan, insanca yaşam hakkımızdan mahrum etmez, etmemeli.

ETNOMÜZİKOLOJİ DERNEĞİ: TÜRKİYE’DE BİR İLK

Etnomüzikoloji Derneğinden ve dernek çalışmalarından da bahseder misiniz?

Dernek 2017 yılında ülkenin dört bir yanından gönüllülerin bir araya gelmesi ile Bursa merkezli kuruldu. Ancak yalnızca bir Bursa derneği değil, bu alanda tüm akademisyen, gönüllü araştırmacıların hepsini, il gözetmeksizin kucaklayan bir yapı. Yılda iki hakemli bilimsel dergi, “Etnomüzikoloji Dergisi”, iki yılda bir uluslararası sempozyum, seminerler, çalıştaylar yapma, bu alana dair araştırmaları literatüre kazandırma, etnomüzikolojinin araştırma metodolojisi olan saha çalışmasını teşvik etme (eğitim ve maddi destek) ve burs vermek gibi amaçlarla kuruldu. Bu isimle ve içerikle Türkiye’de kurulan ilk dernektir. Tabii daha öncesinde benzer çalışmalar oldu ancak sürdürülemedi. Biz 5. yılımızdayız umarım bundan sonra da sürdürebiliriz. Sempozyum 2 yılda bir planlandı ancak 5. yılımıza girerken 4 sempozyumu geride bırakmıştık. Sosyal bilimlerin her alanından hem kurucu hem de gönüllü üyelerimiz var ki etnomüzikolojinin çok(multi)disiplinli yapısına işaret eden bir birliktelik bunlar. Ve bu alanlarda sivil söylemleri, ayağı yere bastığı, bilim yapma, fikir üretme felsefesini barındırdığı müddetçe çok önemsiyorum. Bu önemseme sonucunda ilk yılımızda ilk sempozyum temamız “Müzik ve Politika” oldu örneğin. Müzik diye ötekileştirilen hatta prekaryalaşan alanın tüm dünyada nasıl da politik olduğuna, öyle vur patlasın çal oynaşından ibaret bir şey olmadığını, -ki vur patlasın çal oynasın eyleminin dahi zaman zaman politize olduğunu, sempozyumda sunulan bildiriler ortaya koymuş oldu. Belki de müziğin bu denli köleleştirilmeye çalışılması, ötekileştirilmesi müzik üzerinden ideolojik tahakküm alanları yaratılmaya çalışılmasında, yer yer kanonik söylemler barındırmasında saklı diye düşünmeye yol açtı tüm sunulan bildiriler. Sonrasında Macar Kültür Merkezi ortaklığıyla “Müzik-Dans ve Kimlik: Tuna’nın Tınıları” sempozyumunu tasarlarken pandemi dönemine girdik, biz de hemen mayıs ayında sanırım bizim alanda ilk online etnomüzikoloji sempozyumu gerçekleştirdik, dünden bugüne etnomüzikoloji diyerek, hem de 29-31 Mayıs tarihleri arasında. Hiç bugün yoğun kullandığımız yazılımlar da olmadığı için, Youtube’dan kayıt edilmiş sunumlar, ardından Instagram hesabımızdan canlı soru cevaplar ve akşamında da yurt içi ve dışından anlatımlı konserlerle sempozyumu gerçekleştirmiş olduk. Diğer planımız ise aynı yılın ekim ayında o da ilk Hibrit sempozyum olarak değerlendirebileceğimiz sempozyuma imza atmış olduk, heyecanlı bir o kadar anlamlı günlerdi. Daha sonra Müzik ve Kadın Sempozyumu, kitaplar şeklinde devam ediyor. 5. yılımızda 10. sayı dergimizi de önümüzdeki günlerde konuk editör Ellen Koskoff’un editörlüğüyle okuyucuyla buluşturacağız. Bu arada dernek yayınlarının tümüne hem web sayfamızdan hem Youtube kanalımızdan hem de DergiPark üzerinden ulaşabilir.

ÖZLEM DOĞUŞ VARLI KİMDİR?
İstanbul’da doğdu ve ilk, ortaöğretimini İstanbul’da, lisans eğitimini 1998’de İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Müziği Devlet Konservatuvarı’ nda tamamladı. 2008’de İTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü (MİAM) bünyesinde Etnomüzikoloji programından Anatolian Turkoman Women Identity and Music isimli çalışmasıyla mezun oldu. 2008’de aynı enstitü içinde Kültürel Değişim Süreci ve Sürecin Kadın Kimliği ve Müziğine Yansıması isimli teziyle doktorasını tamamladı. 2009’da Karadeniz Teknik Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda kurucu öğretim üyesi olarak göreve başlayan Doğuş Varlı, Post-doktora araştırma projesini İngiltere Arşivlerinde Türk Müziği Kaynakları üzerine Prof. Dr. Martin Stokes’un danışmanlığında Oxford Üniversitesi’nde tamamladı. Anatolian Turkoman Women Identity and Music başlıklı kitabının yanı sıra, Fadime’lerin Ağlamaları, Müzik ve Kadın, İllüzyon: Cumhuriyet’in Klasik Müzik Serüveni, Şehvar Beşiroğlu’na Armağan Kitap, Müziğin Kimlikli Halleri: İdeoloji-Etnografi-Popüler Kültür, Timbres of Identity: Ethnomusicological Approaches to Music-Dance and Identity, Women Play/Sing the Eart: Women and Music çalışmalarında kitap bölümleri bulunmaktadır. Aynı zamanda Ymek ve müzik ilişkisini kültürlerarası bakış açısı ve ritüel boyutuyla ele alan “gastro(etno)müzikoloji kavramına dair “Gastro(etno)müzikolojiye Doğru” makalesiyle literatüre dair kuramsal bir önerme de bulunmuştur. Birçok makale, bildiri metni bulunan Doğuş Varlı, 2014 yılından itibaren BUÜ Devlet Konservatuvarı Türk Müziği ASD öğretim üyesi, Türk Müziği ASD başkanı ve aynı üniversitenin Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Müziği Teorisi ve Etnomüzikoloji yüksek lisans programının yürütücülüğünü görevlerini sürdürmekte. Aynı zamanda 2017 yılında kurulan Etnomüzikoloji Derneği kurucu başkanı olan Doğuş Varlı, yılda iki kez yayınlanan Etnomüzikoloji Dergisi’nin 5. sayı (2020)’dan beri editörlüğünü yapmaktadır.
Halk müziği ve dünya halk müzikleri(vokal) icracılığının yanı sıra, koro şefi ve “Gül Harmanı” (Doğu Anadolu Bölgesi I, Doğu Anadolu Bölgesi II, Orta Anadolu Bölgesi, Güney Doğu Anadolu Bölgesi), “Anadolu Rüzgârı”, Uzun Havalar-Bozlaklar, Kına Gecesi Türküleri, Misket Türküleri ve Oyun Havaları, Efe Türküleri ve Zeybekler albümlerinde yönetmen ve solist olarak yer aldı. Solo albüm hazırlığında bulunmasının yanı sıra, 2021 yılında yayınlanan Kadınlar Dünyayı Çalıyor/Söylüyor- I albüm çalışmasının müzik direktörü ve proje koordinatörüdür. 1993-2000 yılları arasında tiyatro oyunculuğu da yapan Doğuş Varlı, “İhsan’ın Evreleri” isimli müzikalde başrol oyuncusu olarak da görev almış olup, 2022 yılında “Yağmur Gelin” isimli EP albümü yayınlandı. Gastro(etno)müzikoloji kavramı çerçevesinde yaptığı çalışmaları var. İlk makalemisi Etnomüzikoloji dergisinde yayımlandı. Ayrıca 2023 yılında aynı isimle, tek kişilik müzikli oyunu sahnelemek üzere hazırlıkları devam etmektedir.

Görsel: Freepik

İlgili haberler
Bayreuth Müzik Festivali'nin 145. yılında orkestra...

Bayreuth Müzik Festivali, Uçan Hollandalı operasıyla başladı ve 145 yıldan beri ilk kez orkestra şef...

27 Şubat 1897| Klasik müzik sanatçısı Marian Ander...

20. yüzyılın en iyi kontraltolarından biri olan klasik müzik sanatçısı Marian Anderson, Amerika’daki...

GÜNÜN KADINI: Müzik dehası bir kadın Paradies

Mozart, Bach, Chopin… Bilindik erkek besteciler… Ancak aynı dönemin en az onlar kadar yetenekli best...